31 Temmuz 2014 Perşembe

ŞEMDİNLİ’DEN HRANT’A “UZUN” BİR YOL!


9 Kasım 2005 günü, Şemdinli’de Seferi Yılmaz’a -şu anki Şemdinli Belediye Başkanı- ait Umut Kitapevi’ne yönelik bombalı bir saldırı düzenlendi. Olayda bir kişi ölmüş, bir kişi de yaralanmıştı. Olayın failleri oldukları iddia edilen ve üzerinden askeri kimlik çıkan iki kişi, linç edilmekten son anda kurtarılmış, güvenlik güçlerine teslim edilmişti. Umut Kitapevi’ni bombalamaktan suçlu bulunan astsubay Ali Kaya için dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, "gazetelerde resmi çıkan astsubay benim yanımda görev yaptı. Tarınım iyi çocuktur" ifadesi, mahkeme aşamasındaki olayın seyrini değiştirmişti.

Şemdinli’deki bu olayı araştırmak için TBMM’de bir araştırma komisyonu kuruldu. Araştırma komisyonun, ifadesine başvurduğu isimler arasında,  dönemin Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun’da vardı. Komisyon milletvekillerinin, "Termal kamerayla izlenen yere 1 Kasım'da 150 kilo patlayıcı nasıl girdi?" sorusuna Uzun, "Yani kilit bozulmuş efendim. Evin içinden olursa her şey girer. Bölgeden eroin de geçiyor. 1 Ocak'tan beri Türkiye'de, Van, Diyarbakır, İzmir ve İstanbul'da 81 kilo plastik patlayıcı yakaladık. Bunlar tamamen PKK'nın. Oraya (Şemdinli) girse de yakalanır" açıklamasıyla bir anda gündem oluşturmuş, dikkatlerin bir kez daha Şemdinli’deki bombalama olayına çevrilmesine neden olmuştu. Bu açıklamasından sonra Sabri Uzun, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevinden alınarak, AKP uzmanlığına getirildi.

20 Kasım 2009 tarihinde, Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı gazetedeki köşesinde Sabri Uzun’a ait bir mektup yayınladı. Ergenekon Soruşturması ile ilgili ifadelerin yer aldığı O mektupta Sabri Uzun,  “Bir oluşum var (!), bu oluşum, son günlerde ‘subay’ kimliğine bürünerek, Ergenekon Soruşturması’yla ilgili habire mektuplar yazıyor... Her nedense kendisi ortaya çıkmıyor... Çok da vatanperver görünüyor... Tüm Türkiye’yi peşinden koşturuyor!... Sayın Altaylı, Türkiye’nin ‘Ergenekon’ adını taktığı şeyle (asla terör örgütü demedim, demiyorum, diyemeyeceğim), 14 Haziran 2001 günü tanıştım. 2006 yılı Ocak veya Şubat ayında tekrar karşıma çıktı. Evet, o tarihlerde, ‘Bütün bunları toplayan, yazan geniş bir ekip var’ diye düşündüm, inceledim, gördüm...” sözleriyle de Ergenekon davası hakkındaki düşüncelerini kamuoyu ile paylaşmıştı.

Sabri Uzun, 22 Temmuz 2007 Genel Seçimlerinde MHP’den milletvekili aday adayı olduysa da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından veto edildi. Uzun’un, Bahçeli tarafından veto edilmesine sebep olarak, TBMM Şemdinli Araştırma Komisyonuna verdiği ifadeler gösterildi. Sabri Uzun o dönem de tepkisini, “benim kendiliğimden gidip de başvuru yapmam mümkün mü? Elbette ki önceden temaslarımız oldu. Şimdi, neden aday göstermediklerini bana değil, partiye sormak lazım.” diyerek göstermişti.

2013 yılında, TBMM Telekulak Komisyonuna da bilgi veren Sabri Uzun, Ergenekon, Balyoz, Oda TV gibi davaların ‘fos olduğunu’ Tuncay Güney’in emniyet ifadesine eklemeler yapıldığını öne sürmüş, Türkiye’deki yasa dışı dinlemelerin de devlet görevlilerince yapıldığını iddia etmişti.

17 ve 25 Aralık operasyonlarıyla ilgili olarak da  “Avcı’nın kitabında anlattıklarının hepsine harfiyen katılıyorum. Adli ve idari makamlar bu konularla ilgili beni çağırsın bildiğim her şeyi onlara anlatacağım. Bilgiler ve belgelerle her şeyi ortaya koyarım.” diyen EmniyetİstihbaratDairesi eski Başkanı Sabri Uzun, bu ifadeleriyle de emniyeti içerisindeki yapılanmanın varlığını teyit etmiş oluyordu.

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürüldüğü (19 Ocak 2007) dönemde, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı olan Sabri Uzun, cinayet davası kapsamında 8 Mayıs 2014 tarihinde ‘şüpheli’ sıfatıyla ilgili mahkemeye ifade verdi.

Hrant Dink cinayeti hakkında alınan istihbaratın kendisinden gizlendiğini ve bazı polis şeflerinin cinayete göz yumduğunu söyleyen Sabri Uzun, “’Hrant Dink öldürülecek’ raporunu benden gizledikleri gibi İstanbul’dan da gizlediler. F4 raporları İl Emniyet Müdürleri tarafından Daire Başkanlığı’na gönderilmelidir. F4 raporunu Trabzon’dan gönderen kişi Ramazan Akyürek’tir. Raporu bizden saklayan birim İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğü’dür. O zaman C Şube Müdürü de Ali Fuat Yılmazer’dir. Bu rapor bana sunulmadı. Rapor hakkında hiçbir bilgi verilmedi. Muhittin Zenit’in düzenlediği haber raporunu gizlerseniz ortada bir şey kalmaz, suçlu İstanbul polisi olur. Hem koruma tedbir emri, hem de F4 haber alma raporu dikkate alındığında sorumlu İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü ve yetkilileridir. Ya benden gizlendi ya Mülkiye başmüfettişlerinden gizlendi. Ya da resmen hainlik yapıldı. Yani bu soruşturmanın asıl sorumluları gizlenmeye çalışıldı.” ifadesiyle Hrant Dink cinayetinde devlet görevlilerinin kusurlu olduğu iddialarını doğruluyordu.

HSYK 3. Dairesi, yaptığı inceleme sonucunda Gazeteci Hrant Dink’in ölümünde görevlerini ihmal ettikleri iddia edilen,  R. Akyürek, R. Altay, E. Dinç, F. Sarı, E. Demir, Ö. Mumcu, M. Zenit ve M. Ayhan hakkında soruşturma izni vererek dosyayı Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.

Sabri Uzun, altı yıl İstihbarat Daire Başkanlığı yapmış, kamuoyunda dürüst bir bürokrat ve deneyimli bir istihbaratçı olarak bilinir. Şaibeli birçok olay hakkında konuşmaya başlayınca da 28 Şubat döneminin İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu gibi, görevden alınmıştı.

 Sabri Uzun’un, Harnt Dink cinayetiyle ilgili ifadeleri, kendisinin ve o dönem başkanı bulunduğu İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nın sorumluluğunu elbette ortadan kaldırmayacaktır.


Kamuoyu, Sabri Uzun’un, Türkiye’yi her platformda zor durumda bırakan Dink cinayetiyle ilgili “tüm bildiklerini” açıklamasını bekliyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder