7 Temmuz 2014 Pazartesi

FRANSA’DAKİ KARA KUTU: ÖMER GÜNEY

Öcalan ile ‘İmralı Süreci” diye başlayan görüşmelerin henüz başlangıcıydı… 10 Ocak 2013 günü; Haber bürolarına “PKK’nın Paris’teki Enformasyon bürosuna düzenlenen silahlı saldırıda, aralarında PKK’nın kurucu kadroları içerisinde yer alan Sakine Cansız’ın da bulunduğu üç PKK’lı kadın öldürüldü” haberi düşmüştü.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi ve PKK’nın Avrupa sorumlusu Zübeyir Aydar’ın ilk tepkisi “Saldırılar, İmralı ile yapılan görüşmelere karşı yapılıyor” ifadesi idi. Aydar’ın bu ifadesine karşın, Kandil ise olayın Türkiye gladyosu tarafından yapıldığını iddia ediyordu. İlk göze çarpan, PKK’nın Avrupa kanadı ile Kandil’in birbirine zıt açıklamalar yapmalarıydı…

Sakine Cansız gibi bir üst düzey PKK yetkilisinin Avrupa’nın göbeğinde öldürülebiliyor olması, Çözüm sürecinin başarıya ulaşması durumunda, Avrupa’ya gönderilecek, suça bulaşmamış olan diğer üst düzey PKK yöneticileri için de bir mesaj niteliğindeydi.  Yani, olay Türkiye’deki çözüm sürecini sekteye uğratmayı amaçlıyordu.

Çok geçmeden olayın faili olduğu belirtilen Ömer Güney, Fransa tarafından yakalandı. Tüm kamuoyu gibi, cinayetin kim ya da kimler tarafından azmettirildiği,  cinayetin karanlık noktalarının açıklanacağı beklenirken, “Paris cinayeti” bir sır, Ömer Güney de sırrın kara kutusu oldu. Ömer Güney, bir kurye miydi? Bir terörist miydi?  Ya da ruh sağlığı bozuk bir tetikçi miydi?

Peki, kimdi Ömer Güney?

PKK’nın kurucularından Sakine Cansız, KNK Temsilcisi Fidan Doğan ve Gençlik Hareketi üyesi Leyla Söylemez’in 9 Ocak’ta öldürülmesi olayı ile ilgili tutuklanan Ömer Güney, Sivas Şarkışla Polattepe köyü nüfusuna kayıtlı. Türkiye’den Fransa’ya göç eden bir ailenin çocuğu… Türkiye’de herhangi bir suç kaydı görünmüyor. Ömer Güney, iki buçuk yıl önce Paris’teki Fransa Kürt Dernekleri Federasyonu’na üye olur. “Öcalan’a özgürlük” eylemlerine, oturduğu bölgede bulunan Villiers le Bel’deki mahalle aktivitelerine kadar her etkinliğe katılır. İyi derecede Fransızca bildiği için, dernek üyelerinin işlemlerini yürütür ve  kısa zaman zarfında sevilen bir kişi olur. O kadar ki Sakine Cansız’ın özel işlerini takip edebilecek kadar güvenilen biri haline gelir.

Avrupa’nın göbeğinde, bu kadar profesyonelce bir cinayeti işleyen biri, ancak profesyonel bir tetikçi olabilir.

Muhafazakâr bir ailenin çocuğu olarak yetişmesi, iyi derecede Fransızca bilmesi, bir ara havaalanında çalışması, Avrupa içerisinde sık sık seyahat etmesi, çevresine sağlık yönünden hasta olduğunu açıklaması, Güney’i;  PKK’nın derin kolu ile ilişkili uluslararası derin yapılanmalar için aranan tetikçi konuma getirmesi bakımından yeterlidir.

Suçun birinci derecedeki faili Ömer Güney’in, Fransız yetkililerinin elinde bulunuyor olmasına ve cinayetin üzerinden yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen, cinayetin karanlık noktaları hâlâ aydınlatılmış değildir.  Fransız yetkililerin, Ömer Güney’in Fransa, Almanya, Belçika ve Hollanda’daki tüm ilişkilerini (Türkiye dâhil) deşifre ettiklerini düşünüyorum. Bu kirli ilişkilerin merkezinde yer alan Fransa’nın bunları açıklayabileceğini zannetmiyorum.
Türkiye medyasından Ömer Güney ile ilgili en çok yazı yazan gazetecilerinden Sabah Gazetesi Yazarı Sevilay Yükselir; 18 Eylül 2013 tarihli yazısında:  Ömer Güney’in ailesinin Türkiye’ye kesin dönüş yaptığını, Ömer Güney’in de bu arada gizlice Türkiye’ye getirildiğini ve 10 gün kaldıktan sona tekrar Fransa’ya götürüldüğünü iddia etmişti. Bu iddiaların,  hiçbir yetkili merci tarafından da yalanlanmaması, Ömer Güney’in içerisinde bulunduğu kirli ilişkiler yumağını ortaya koyuyordu.

Cinayetin ilk işlendiği gün, bunun PKK’nın derin kolu ile bağlantılı uluslararası derin yapılanmalar tarafından gerçekleştirildiğini dile getirenlerdenim. Bugün de hâlâ aynı düşüncedeyim. Ve her geçen gün cinayetin aydınlatılamamış olması, bu düşüncemizi doğrular niteliktedir.

Daha açık ifade etmek gerekirse,  Ömer Güney’in yaşamından endişeleniyorum. Haber ajanslarına, “Ömer Güney, Fransa’da tutulduğu cezaevinde öldü” türünden bir haber çıkarsa şaşırmamak gerekir. Zira Ömer Güney’in hayatta olması, dosyasının hasıraltı edilebilmesine engeldir.

Türkiye’den daha çok “demokrasi ve insan hakları” talep eden Fransa’nın, Paris’te vuku bulan ve henüz aydınlatılmamış bu cinayeti ve cinayetin kodlarını açıklamak gibi bir sorumluğu vardır. Bu cinayet, Fransa’nın insan hakları konusundaki samimiyetine dair ciddi bir sınavdır.

Fransa bu olaya “Fransız” kalacak mı?

Bekleyip göreceğiz…

(Bu yazı ilk olarak 9 Aralık 2013 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder