10 Temmuz 2014 Perşembe

KANDİL'İN SON AÇIKLAMALARI VE ÇÖZÜM SÜRECİ

Yerel seçimlerin yaklaştığı, tansiyonun yükseldiği, Devlet-Cemaat savaşının ölçüsüzleştiği bir dönemde, Gazeteci Ayşegül Doğan, Kandil’de KCK Eş Başkanları Cemil Bayık ve Bese Hozat ile uzunca bir röportaj gerçekleştirdi.  Röportajın içeriğinde; Çözüm Süreci’nin geleceği,  Nevruz, 30 Mart yerel seçimleri,  AK Parti ile Cemaat arasındaki kavga,  Suriye’deki savaş ve daha birçok konuyu bulmak mümkün.
B. Hozat özetle: Müzakereye dönüşmeyen çözüm sürecinin bir nevi bittiğini,  “Aslında bir yıllık süreç hiçbir zaman çözüm süreci olmadı. Açıkçası demokratik çözüm süreci tartışıldı hep. Çözüm olabilmesi için tarafların müzakere yapması lazım.”  ifadeleriyle dile getirerek,  çözüm süreci ile ilgili iç açıcı olmayan bir tablo çiziyor.
      Hozat; bölgedeki siyasi konjonktürün değiştiğini, Kürtlerin siyasette temel faktör olduklarını, Kürt sorunu olan bölge ülkelerinin de ciddi problemlerinin olduğunu ve bölgedeki dengelerin değişmesinde Kürtlerin belirleyici olacağını belirtiyor. (M.M bu konuda haksız değil) Yine KCK’nın paradigma değişikliğine giderek demokratik ulus projesini esas aldığını belirtiyor. (Ki bu demokratik özerkliktir.)
B. Hozat, röportajın devamında:  Gülen cemaatini,  devletleşen ve Türkiye’de paralel bir yapıya dönüşen, ABD’nin bölge politikalarını uygulayan, pratikte bunun öncülüğünü yapan, uluslararası illegal bir taşeron örgüt olarak değerlendiriyor. Paris cinayetlerinin “Çözüm Süreci”nin önünü kesmek için yapıldığına dikkat çekiyor.  
Cemil Bayık ise: Ortada diyalog ve çözüm süreci diye bir sürecin olmadığını, Öcalan’ın tek taraflı geliştirdiği çabaların söz konusunu olduğunu ve bu çabaların belli bir yere kadar sonuç verebileceğini iddia ediyor.  C. Bayık devamında:  “Ama Türkiye devleti buna adım atmadığı gibi izlediği oyalama politikalarıyla bu sürecin daha fazla gelişmesinin önünü de tıkadı.” derken, her zamanki gibi bugüne kadar gerçekleştirilen devrim niteliğindeki düzenleme ve yenilikleri âdeta görmezlikten geliyor.
C. Bayık, Cemaat ile AK Parti arasındaki çatışmanın bir iktidar çatışması olduğunu ve çözüm sürecinin buna kurban edilmek istendiğini, Türkiye’deki istikrarın temelinin Kürt sorunun çözümüyle bağlantılı olduğunu, bunun için de yeni bir anayasanın gerekliliğine dikkat çekiyor.  Ayrıca son dönemlerde yaşanan olaylar nedeniyle Türkiye’de siyasete ve yargıya güvenin kalmadığını da ifade ediyor.
Bayık, Paris cinayetlerinin MİT ile ilişkilendirilen ses kayıtlarıyla; Öcalan’ın ilk yakalandığı anda çekilen görüntülerinin bir merkez tarafından yayınlandığını, AK Parti-Cemaat mücadelesinde, Kürtlerin Cemaat saflarına çekmeye çalışıldığını iddia ediyor. F. Gülen ile ilgili olarak da B. Hozat’ın ifadeleriyle örtüşen benzer ifadeler kullanıyor.
Kabul edilir edilmez, Kandil’in Türkiye ve dünya siyasetini çok iyi takip ettiği ve buna göre yeni stratejiler belirlediği ortada. 
Türkiye ne yapıyor?
Evet, “Kürt sorunu” Türkiye’nin en büyük üç sorunundan birisidir ama Türkiye’nin sadece Kürt sorunu yoktur. İç ve bölgesel sorunları bitmeyen ve bu sorunlarına çözüm bulmaya çalışan bir ülkedir Türkiye.
KCK tarafından iddia edildiği gibi, günümüzde inkârcı bir siyaset yürütülmüyor. Bu söylemin nedeni; KCK-PKK’nın bugüne kadar kendi propagandasına alet ettiği argümanların devlet tarafından bir bir ellerinden alınmasıdır. Eğer iddia edildiği gibi inkâr üzerine kurulu politikalar devam etmiş olsaydı, bugün gelinen noktaya hiç ama hiç gelinmemiş olunacaktı.
KCK Eş Başkanları Bese Hozat ve Cemil Bayık’ın açıklamalarının satır aralarında ise:
C. Bayık’ın “Türkiye Devleti” yerine sürekli “Türk Devleti” ifadesini kullanması, kendisinin ne kadar ırkçı ve faşizan bir ruh haline sahip olduğunu gösteriyor. KCK’nın başındaki C. Bayık’ın bu ifadeleri,  PKK’nın bütünü için de geçerlidir. 
İddia edildiği gibi, Türkiye’de “demokrasinin motoru” olarak PKK’yı görmek; örgütsel bir körlüktür, PKK’nın otoriteleştiğinin itirafıdır.
Son günlerde kimi köşe yazarlarının “devlet ve iktidar sizi aldatıyor, sizi oyalıyor” şeklindeki mesajlarını dikkate aldıkları görülüyor.
Toplumu algısını kontrol etme ve toplumu kendi talepleri doğrultusunda yönlendirme gayreti var.
Devlet ile İmralı arasındaki görüşmelerin, “müzakere” zeminine çekilebilmesi için kamuoyu üzerinde baskı oluşturma çabaları var.
Öcalan’ın süreçten çekilmesi durumunda diyalog sürecinin biteceği ve yeni bir savaşın başlayacağı tehdidiyle toplum üzerinde baskı oluşturmayı hedefliyorlar.
Çatışmasızlık ortamının KCK’nın inisiyatifinde olduğunu ve istedikleri anda “Çözüm Süreci”ni boşa çıkarabilecekleri mesajı gizli.
Marifetli kaptan, denizin dalgalandığı fırtınalı günlerde, rotasını kaybetmeden, gemisini karaya çıkarandır.
Huzurla kalın efendim...
(Bu yazı ilk olarak 01 Mart 2014 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder