21 Temmuz 2014 Pazartesi

BİN(GÖL)’ÜN ESRARI


Türkiye’de terörü sonlandırma gayret ve çalışmalarının, konuşulmasına tahammül edemeyen odaklar, ülke gündemini hemen değiştirir; kan üzerinden siyaset yapmaya devam ederler. Dün böyleydi, bugün de aynı durum ile karşı karşıyayız.

Bugün 35 yıldır devam eden çatışmaların bitirilmesine yönelik, ne zaman ki ciddi adımlar atılmıştır, çözüme yönelik tüm iyi niyetli adımlar ve çalışmalar bir şekilde sekteye uğratılmaya çalışılmıştır.  

Türkiye’de çözümün ilk konuşulduğu yıl, aynı zamanda da Türkiye’nin en karanlık yıllarından biri olan 1993 yılıdır. Genel af ve PKK’nın silah bırakmasının konuşulduğu bu dönemde, süreci sekteye uğratan olaylar zinciri birbirini takip edercesine meydana geldi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ANAP İstanbul Milletvekili, eski Maliye Bakanı Adnan Kahveci, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, JİTEM üyesi Cem Ersever ve Gazeteci Uğur Mumcu şüpheli bir şekilde öldü, ya da öldürüldüler.  En sarsıcı olay ise 24 Mayıs 1993’te BİNGÖL- ELAZIĞ karayolunda yaşandı. İzinden dönen silahsız 33 er, korumasız ve silahsız bir şekilde otobüsle nakledildikleri sırada PKK tarafından pusuya düşürülerek şehit edildiler. Ve haince gerçekleştirilen bu olay bugün bile tam manasıyla aydınlatılmış değildir. Bu olaydan sonra “barış ve çözüm” gibi kelimeler uzun süre dillendirilmemiş, PKK ile güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar yeniden alevlenmiştir.

1990’lı yıllarda, bölgedeki faili meçhul cinayetlerin çoğu BİN-GÖL ve civarında meydana gelmiştir. PKK’yı bitirmek için dönemin yetkilileri tarafından kurulan ve uzun yıllar varlığı inkar edilen JİTEM’in; o dönemdeki en etkili ismi olan YEŞİL kod adlı Mahmut YILDIRIM,  bölgede korku salmaya başlamıştı. “JİTEM, PKK’yı bitirmek için kurulmuştu, ancak zamanla asli görevini unutarak korku yayan bir güce dönüştü. Bu korkuyu yayınların başında da Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım geliyordu. Adından çokça söz ettiren, yaşayıp yaşamadığı bile tartışmalı Yeşil kimdi?

Yeşil kod adıyla bilinen Mahmut Yıldırım 1951 yılında Bingöl’ün Solhan ilçesinde doğdu. 1973'te Bingöl Genç İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından kullanıldı ve ilişki aynı yıl MİT Tatvan Bölge Müdürlüğü'ne devredildi.

Yıldırım, Elazığ'da 1977'de Etibank Ferro Krom tesislerinde puantör olarak göreve başladı. İşlemleri 20938 sicil numarası üzerinden yapılıyordu. Bu elbette derin devletin Yıldırım’ı gizleme operasyonuydu. Tam dört yıl sonra farklı bir göreve soyunup, farklı bir isimle anılmaya başladı. Ahmet Demir, Mehmet Kırmızı sahte kimliklerini kullanan, Güneydoğu'da "Sakallı" adıyla bilinen Mahmut Yıldırım'ın geçmişi bir ölçüde deşifre edilebildi. Bir dönem MİT'te, bir dönem JİTEM'de görev aldığı anlaşıldı. JİTEM subayı Ahmet Cem Ersever'in öldürülmesinden, Güneydoğu'daki pek çok fail-i meçhul cinayete kadar sayısız olayda tetikçilik yaptığı belirlendi. Hatta Abdullah Öcalan'ın Suriye'de öldürülmesi için görevlendirilen ekipte de yer aldığı öne sürüldü.” *

Bingöl’deki esrarengiz olaylar zincirine bu kez bir yük treni kazası eklenecekti.  25 Mayıs 2007 tarihinde Bingöl'ün Genç İlçesi Suveren İstasyonu Burgu Mevkii'nde Tatvan-Malatya seferini yapan yük treninin geçtiği sırada meydana gelen patlamanın ardından devrilen konteynırlardan uzun namlulu silahlar bulunacaktı. PKK’nın üstlendiği eylem sonucu,  8 vagonu devrilen yük treninden, ABD menşeli boru tipi 300 adet roketatar ile çok sayıda silah ve cephane çıktığı iddia edilmişti.  

Kazanın en trajikomik yanı ise ABD patentli olan silahların İran'dan Suriye'ye gönderilmek üzere terene yüklendiği gerçeğiydi. Yapılan incelemeler sonucu, İran'dan inşaat malzemesi olarak mühürlenerek trenle Van'a gelen konteynerlerin, Van Gölü üzerinden feribotla Bitlis'in Tatvan ilçesindeki gara getirildiği, Konteynerlerin; 25 Mayıs’ta Tatvan’dan Suriye'ye gönderilmek üzere, hareket eden yük trenine konulduğu meydana çıkmıştı.

Akıllardaki soru? PKK’nın bu bombalı eylemi tamamen bir tesadüf müydü, yoksa bir plan ve program dâhilinde mi gerçekleştirilmişti?

Ve 3 Eylül 2013… Bingöl-Genç karayolu üzerinde durdurulan araçlardan, 7 adet mutfak tüpü içerisinde yaklaşık 200 kilogram patlayıcı madde ele geçirildi. Bingöl’de yakalanan 200 kilogram patlayıcı ile ne hedeflendi, yakalanan patlayıcılar nerden getirildi, istikametleri neresiydi? Bu patlayıcılar ile Çözüm süreci mi hedeflendi? Tüm bu olayların merkezinin Bingöl ve çevresi olması acaba bir tevafuk mudur?  Yoksa Fırat’ın batısında etkin olan Ergekonvari yapılanmaların, Fırat’ın doğusundaki PKK ile bağlantılı Ergenekon ile ortaklaşa gerçekleştirdikleri operasyonlar mıdır?

Kamuoyunun merakla beklediği bu soruların cevapları beklenirken; 5 Eylül 2013 günü ise KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın özetle: "1 Eylül'e kadar Türk hükümetine süre vermiştik. Şimdiye kadar bir şey görmedik. Bunun manası sorun çözülmek istemiyor demektir. Savaş yapmak istiyorlar. Biz de kendimizi savunuruz. Eğer operasyonlar başlarsa biz de buna karşı kendimizi savunuruz. Eğer savaş başlarsa ve imhaya yönelirlerse bizde gerilla gruplarını geri göndeririz" açıklaması, gündeme bomba gibi düştü ve 2012 yılının son aylarında başlayan çözüm süreci sona mı eriyor sorularını akıllara getirdi. KCK'nın Eşbaşkanı C. Bayık'ın bu güne kadar ki söylemleri ile son açıklaması da aynı içerikte. Hep tehditkâr…

Çözüm sürecinin başladığı 2012 yılının son aylarından günümüze gelindiğinde, süreci sekteye uğratacak birçok olay meydana geldiyse de, Türkiye bu olumsuzlukların tümünü sağduyu ile atlatmasını başarabilmiştir. Bölgede meydana gelen son olaylar ile KCK'nın,"Geri çekilme durdu, ateşkes sürüyor." açıklaması; devleti (süreci idare edenleri) sıkıştırmaya, taviz verdirmeye yöneliktir.  

Ancak, unutulmamalıdır ki çözüm sürecinin muhatabı Öcalan’dır. Öcalan ile başlamış olan süreç, yine Öcalan ile yoluna devam etmektedir…



(Bu yazı ilk olarak 11 Eylül 2013 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder