29 Mart 2017 Çarşamba

Sesleniş!...


Beklemek!
Neyi, neden beklediğini bilmeden beklemek?
Pencerenize konacak haberci bir kuşu mu?
Sadece bir gün ömrü olan kelebekleri mi?
Çorak topraklara düşecek yağmur damlasını mı?
Ya da umuda, hayata atılacak yeni bir adımı mı?

Düşünmek!
Önce iyi olan her şeyden başlamak...
Kahkahaların eşlik ettiği,
Tebessümlerin ümit olduğu,
Sonu hep mutlu biten;
Kötülerin yer almadığı bir dünyayı mı düşünmek?
Yoksa yüzleri maskeli,
Kötülüğü meslek edinmiş, kalpleri kararmış,
Merhametin barınamadığı, adaletin olmadığı
Vicdanları, insanları mı düşünmek?

Yazmak!
Evet, sadece yazmak...
Kaleme dökülemeyen hikâyeleri yazmaya çalışmak...
O kadar zor ki bazen boynunuzu büküverir.
Ne dil döner, ne de kalem yazabilir bu çaresizliği.
Merhem olmaya çalışırsınız bu yaraya.
Ama hikâye uzadıkça serap misali kaybolur.
Siz koştukça, her şey yok oluverir bir anda.
Ne kendinize derman olursunuz, ne başkasına.
Ne bekleyebilir, ne de düşünebilir,
Sadece yazabilirsiniz...
Bulutlara...
Yıldızlara...
Gökyüzüne...

Memdoğlu...