4 Temmuz 2014 Cuma

ÖCALAN PARADOKSU!

                  
      Öcalan’ın birçok konuda olduğu gibi, “din” konusunda da kafasının hayli karışık olduğunu belirtmeliyiz. Kimi zaman  katı bir materyalist profili çizerken, kimi zaman da bir Müslüman ağzını kullanır ve doğru bir çizgide olduğunu yansıtmaya çalışır. İnkâr ile iman arasında gidip gelen bir ruh haletini ibraz eden bu kişilik çelişkileri, sonuçta imanın sindirildiği, inkârın dominant bir karaktere büründüğü Marksist kimliğini ön plana çıkartır.

       1994 yılında Almanya’da basımı gerçekleştirilen,  Mehmet Ali Birand, Yalçın Küçük, Necmi ve İlkay Demir ile Doğu Perinçek’in kendisiyle yapmış olduğu röportajlarından oluşan,  “Orta Doğu’nun Çehresini Değiştireceğiz” (Cilt I s. 149) adlı kitapta, bir soruya;“(Bugün Tanrıya inanıyor musunuz siz) Şimdi buna gerçekçi cevap veriyorum. Tanrıdan da öteye, meselelerin temel kavramlarına ilişkin açıklık varsa, bu uygulama anlaşılmış olur. Şimdi ben, bilimsel felsefeye ulaşmış biriyim. Bilgilerin sonuçlarını derleme anlamında bir bilinç felsefesi vardır. Ona bağlıyım. Yani ona inanırım” diyerek cevap vermiş bir Öcalan…

     Bilindiği üzere Öcalan’ın çağrısıyla bir araya gelen ve 10-11 Mayıs 2014 tarihleri arasında Diyarbakır’da gerçekleştirilen Demokratik İslam Kongresi’nin sonuç bildirgesi açıklandı.

     Yurt içi ve yurt dışından çok sayıda İslam âlimi, kanaat önderi, akademisyen, siyasetçi olmak üzere yaklaşık 350 delegenin katılımı ile toplanan Demokratik İslam Kongresi’nin sonuç bildirgesinden ziyade, Öcalan’ın kongrenin açılışında okunan mesajı gündem oluşturdu.

    Öcalan’ın kongreye gönderdiği mesajda; ‘Medine Mukavelesi’ne atıfta bulunması dikkat çeken bir başka konuydu. Öcalan, Medine Mukavelesi’ne yeni değinmiyordu ki. Öcalan ilk olarak 2001 Aralık ayında yayınlanan Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa (Cilt II, s. 91) kitabında “İslamiyet ideolojisinin özünde bu gerçeklik (aşiretçilik)  vardır. Hz. Muhammed’in kendisi, içe kapanık çöl kabilelerini birleştirmek için büyük çaba harcamıştır. Kuran, esas olarak medenileşmeyen (uygarlaşamayan) çöl kabilelerini birleştirerek aşiret dar görüşlüğünü kırmaya ve ileri bir kent uygarlığını ticaretin zenginleştirici etkisi altında gerçekleştirmeye çalışan bir yeni toplum manifestosudur. Kuran’ın derinden ve sosyolojik olarak incelenmesi, başta Allah’ın varlığı ve tekliğine sürekli vurgu yapılmasından tüm yargılayıcı ve politikleştirici hükümlerine kadar, yeni toplumun karakterini netleştirmeye yönelik çağrılar demeti olduğunu gösterecektir. Zaten adına “Medine Mukavelesi” denen bölüm de yeni bir toplum sözleşmesinden başka bir şey değildir.”  diyerek, “Medine Mukavelesi”ne atıfta bulunuyordu.

       Demokratik İslam Kongresi’ne gönderdiği mesajında “Her 2 merkez de milliyetçilik mikrobunu İslam’ın özüne karşı sonuna kadar kullanmışlardır. Kendi ulus devletlerini doğuşunda kapitalist emperyalizmin ana zor kavram ve uygulaması olan ulus devletçi sistemi en zorba tarzda kendi halklarına zalimce dayatmaktan asla tereddüt etmemişlerdir. Hâlbuki İslami ümmet anlayışı öz itibariyle ulus devletçilikle asla bağdaşmaz.”  diyen bugünün Öcalan’ına mı?

        Birinci baskısı 1978 yılında yapılmış, “Kürdistan Devriminin Yolu-Manifesto” adlı kitabın (s.25) 6. Baskısında “İslamlık, Kürdün beyninde ve yüreğinde milli inkârı hazırlayan ve kaleyi içten fethetme rolü oynayan bir “Truva Atı” gibidir. Düşünce ve duygu alanında günümüze kadar etkisini duyuran İslamlık, Kürdistan’ı her işgal edenin elinde aynı rolü oynamıştır. Mezhepleri ve tarikatlarıyla yerli ve yabancı feodallerin elinde sömürüyü gizleme, ümmetçiliği geliştirme, milli değerleri unutturma aracı haline gelen İslamlık, ortaçağdan günümüze kadar Kürtlerde milli direnme ruhunu öldüren en büyük ideolojik araçtır.”    diyen dünün Öcalan’ına mı?

 Yine Demokratik İslam Kongresi’ne gönderdiği mesajda devamla; “Unutmamalıyız ki İslam doğduğunda şekli şartlar ibadet biçimleri bugün yüklenmeye çalışılan katı anlamlardan bir hayli uzaktır. İlk söz “OKU” idi. Yani anlamla ilgiliydi. Esas olanda budur. Bu husus rahatlıkla günümüz içinde geçerlidir. Günümüz için İslam’ın anlamı dolayısıyla tanımı tarihi toplumsal bir gerçeklik olan İslam toplumlarında adil demokratik özgür kriterleri geçerli kılma ve bunun için cihadı ekber ve cihadı şurayı yani sürekli eleştirel ve özeleştirel yaşamaktır. Diğer bir deyişle nefis ile mücadeleyi dıştan gelen şer güçlerine karşı daimi kılmaktır.” diyen İmralı’daki Öcalan’ına mı?

       Aylık dergi şeklinde basılan, PKK’ın en köklü dergisi Serxwebûn’un 1994 tarihli Şubat baskısında (146. Sayı, s.1)“Arabistan’da İslamiyet ilk çıktığında, oldukça da çığırından çıkan, karanlıklara gömülen ve cehaleti iliklerine kadar yaşayan çöl Araplarına, o zamanki bütün böyle insanlara, Kuran, “Oku” adıyla indirilmiştir. Diğer bir deyişle Kuran, “Oku” kelimesiyle başlar. Şimdi bizdeki durum buna benziyor. Biz “Anla!” diyoruz. Biraz okuyorsunuz, ama anlama yeteneği çok zayıf. Anlamak derken de, işin esasını, özünü anlayın. Hiç olmazsa bunu kutsal amaçlar doğrultusunda bir yaşama, bir inanca ve bir çabaya dönüştürün” diyen geçmişin Öcalan’ına mı?

   Diyarbakır’da gerçekleştirilen kongreye gönderdiği mesajda; “En zor koşullarda, tüm küresel kapitalist zorbaların kuşatması altında en gelişmiş savaş teknikleriyle, saldırı altında bulunan, her şeyi sömürülen bir halkın, Kürt halkının, sahte İslam’ın zulmüne, sömürüsüne en çok maruz kalmış bir toplumum savaşçılarına ancak Hz. Ali timsalinde kahramanlık yakıştırılabilir, eş kılınabilir… Çağdaş bir Hüseyni, çağdaş bir Selahaddin’i hareketin sentezi olmak, en önemli mutluluk, dolayısıyla iman kaynağımdır.” diyerek, Hz. Ali (r.a) ve Selahaddin Eyyubi ile özdeşleşmeye çalışan günümüz Öcalan’ına mı?

     Birinci baskısı 2001 yılında yapılmış, Mezopotamya Yayınları tarafından Almanya’da yayınlanan, “Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa” (Cilt II, s. 377) kitapta ise“Tarihsel büyüme ve büyüklük, benim İmralı’daki gerçekliğimi paylaşmaya ve temsil etmeye şiddetle bağlıdır. Tarih ve güncelliğin bu kadar amansız ve yoğun yaşanması, benim gibi bir yapıda bunu gözlemleyip sonuç çıkarmak, kendine güvenenler için büyük güç verdiği gibi, büyük görevleri yükler. Kendimi abartmayı sevmiyorum. Ama kıyaslamalar için İsa, Paulus, Muhammed, Lenin, Stalin vb. sonrası örnekleri sık sık gözden geçirmede yarar vardır. Bu savunma tarzı çözümlemenin birçok ufuk açıcı, düşünce ve duyguyu zenginleştirici etki yaratacağına ve ihtiyaçlara önemli oranda cevap vereceğine inanıyorum” diyen dönemin Öcalan’ına mı?

     Diyarbakır’daki kongreye gönderdiği ve “Mümin Kardeşlerim” diyerek başladığı mesajında; “İslami diyarların genelinde olduğu gibi, Kürdistan’da sürekli yeni bir İslami kurumlaşmaya şiddetle ihtiyaç vardır. Küresel kapitalizmin türevleri olmaktan öteye gidemeyen, sulta kökenli Şia, Selefi ve İvan’i kökenli cemaatleri aşmak, yeni kurumsallaşma için gereklidir. Çare elbette resmi Diyanet İslam’ı değildir. Resmi Diyanet İslam, iğdiş edilmiş İslam olup gayri resmi İslam’dan daha anlamsız, zıddına hizmet eden bir İslam karikatürüdür.” diyerek, değiştiğini anlatmaya çalışan günümüz Öcalan’ına mı?

       Değişik zamanlarda yaptığı konuşmalarından derlenen, baskı yeri ve tarihi belirtilmeyen “Özgürlük Perspektifleri” (s.282)  adlı kitapta; “İlk eylemlerin başarısı mucizevî görülüp kendine güvenini arttırmıştır. Muhammed’in Medine’deki çalışma tarzı konumuz açısından çok daha büyük önem taşımaktadır. Cami denilen yer aslında demokratik meclis işlevindedir. Başlangıçta tüm toplumsal sorunların tartışılıp çözüm yollarının arandığı toplantılar camide yapılmaktadır. Ölümüne kadar bu rolünü sürdürmüştür. İbadet ritüelleri ise (namaz, oruç, zekât), kişilikleri güçlendirmeyi hedefleyen eğitim faaliyetleri kapsamındadır. İslamiyet’in özünde böylesi bir çıkış olduğunu hiç kimse inkâr edemez. Tamamen ahlaki ve politik toplumun dinsel örtü altında da olsa, güçlü bir dinamizmle canlandırıldığı çok açıktır. Dolayısıyla gerçek bir Muhammedî Hareketten, İslamiyet’ten bahsedersek, bunun katılımcı demokrasi temelinde ahlaki ve politik toplumun yeniden ve gerçek sorunlarını aşma amaçlı olarak inşa etmekten geçtiği inkâr edilemez bir gerçekliktir.”  diyen geçmişin Öcalan’ına mı?

    Demokratik İslam Kongresinde okunan mesajında; “Adil, özgür ve demokratik İslam bu gerçeğin alternatifi olarak, kendini anlamlandırmak ve sürekli bir kurumsallaşmaya tabi kılmak durumundadır. Yeni kurumsallaşmanın adını, örgütlenme esaslarını ve amel biçimlerini derin bir vukuf ve iradeyle oluşturacağınıza dair inancımı belirtmek isterim.” diyen İmralı sakini Öcalan’ına mı?

        Yine farklı yer ve zamanlarda yaptığı konuşmalarından derlenen, baskı yeri ve tarihi belirtilmeyen “Demokratik Devrimde Halk Serhildanları” (Cilt-I, s.120-121)  adlı kitapta;“Sosyalizmi esas aldığımızda ve bunu Ortadoğu İslam gerçeğiyle bütünleştirdiğimizde en doğrusunu yaptığımıza inandık. Ve artık Ortadoğu’nun Müslüman halkları, sosyalizm ile İslam’ın karşı karşıya gelme değil, birbirlerini doğru yorumlayarak ve devrimci özlerini kaynaştırarak, Ortadoğu halklarının kurtuluşuna gerçek yönü vereceklerdir. Bu gün gelmiştir ve PKK bunu temsil ediyor. Hem tarihi açıdan İslami gerçeğin ilerici, adil, özgürlükten, eşitlikten yana, zulme ve sömürüye karşı neyi varsa onu, hem de çağdaş sosyalizmin eşitliğini, özgürlüğünü esas alıyor. Bunlar birleştirildiğinde, en büyük kuvvet ortaya çıkar.”diyen eskinin dahi Öcalan’ına mı güvenip inanalım?

      Öcalan’daki bu derin paradoksal yaklaşım ve savrulmalar hep devam edecek mi? Evet. Öcalan’ın yaşamı hep çelişkiler ve savrulmalarla doludur. Çelişkiler yumağı olan Öcalan’ın benzer derin çelişkilerini, “Yakın Plan” tarafından yayınlanan “Öcalan’ın Mustafa Kemal Okumaları” adlı kitabımızda da bulabilirsiniz.

        Öcalan, İmralı’ya konulduktan sonra birinci önceliği olarak, hep kendisini ön plana çıkartmıştır. Unutmamak gerekir ki Öcalan, Orta Doğu’nun kaygan ve kaypak zemininde çok çabuk manevra yapabilen, ender kişiliklerdendir.  Demokratik İslam Kongresi’ne gönderdiği mesajı, “ev hapsi”ne alınma talebinin dilekçesi olabilir mi?

   Demokratik İslam Kongresi sonuç bildirgesi, Öcalan’ın kongreden beklentilerini karşılayacak içeriktedir. Özellikle “Kongremiz çağımızda egemen kapitalist moderniteye alternatif olarak adil, demokratik, çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü İslam anlayışını önemsemektedir.

       Kongremizin toplanmasına öncülük eden Sayın Abdullah Öcalan tarafından gönderilen mesaj önemli ve değerli bulunmuştur. Barış sürecine daha etkin katılımı için özgürlüğünü dualarımızla destekliyor ve istiyoruz.”  ifadelerini içeren son iki maddesi ise Öcalan’ı ziyadesiyle memnun edecek talepleri içermektedir.

       Her şeye rağmen bu kongrenin sonuçları,  geleceğe dair, “Kürt Sorunu”nun çözümüne dair umutları arttırmıştır. “İslam, demokrasi ve çözüm süreci…”

      Neden olmasın?

      Selametle kalın efendim…

    (Bu yazı ilk olarak 15 Mayıs 2014 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder