13 Temmuz 2014 Pazar

SEKÜLERİZM VE YENİ HDP

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte seküler temelde yürütülen Türkiye siyaseti, toplumun bütün kesimlerini derinden etkilemiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk siyasi partisi olan CHP’nin, kıyı şehirlerine hapsolmasının ana nedeni, bir türlü vazgeçemediği ulusalcı-Kemalist-seküler söylem ve politikalardır. 1960’lı yıllardan sonra da Kürt siyasetine yön vermeye çalışanlar, bu anaforun çekim alanına girmişlerdir.
Kürt siyaseti uzun yıllardır büyük ölçüde Marksist-Leninist-sosyalist çizgideki bir siyaseti esas almış, seküler düşünce yapısına sahip Kürtler tarafından yönlendirilmeye çalışılmıştır.
Günümüzde de Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü gibi milletvekillerinin yanı sıra, KCK içerisinden Duran Kalkan, Mustafa Karasu, gibi isimlerin, seküler modernleşme konusunda “Kemalist paradigmayı” esas alan söylemlerinin özünde işte bu düşünce yapısı vardır.
Barış ve Demokrasi Partisi BDP’nin, HDP çatısı altında siyasi faaliyetlerine devam edeceklerini açıklamasıyla birlikte, HDP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel, “Gezi’den bize yeni bir siyaset zemini çıktı. Türkiye adalet, eşitlik, demokrasi istiyor. Bunu kimin örgütleyeceği sorunu vardı. Biz HDP olarak bunu örgütlemeye adayız. Beyaz Türkler de bize oy verecek çünkü gerçek seküler parti biz olacağız” ifadesi Tuncel’in kişisel dünya görüşü olmasına rağmen, seküler düşünce yapı geleneğinin tezahürüdür. Sekülerizmin gölgesindeki politikalar, BDP seçmeni içerisindeki inançlı Kürtlerin HDP’den uzaklaşmasıyla son bulacaktır.
10-11 Mayıs 2014 tarihlerinde Öcalan’ın önerisiyle Diyarbakır’da düzenlenecek Demokratik İslam Kongresi için oluşturulan Çağrıcı Grubu, 16 Nisan 2014 tarihinde Diyarbakır Sümerpark Resepsiyon Salonu’nda gerçekleştirdiği toplantıda,  programa ilişkin hazırlanan çağrı metnini üç farklı dilde okuyarak, açıkladı. Demokratik İslam Kongresi Çağrıcılar Grubu içerisinde;  Ayhan Bilgen, Diba Ermiş Keskin, Fadıl Bedirhanoğlu,  Hüda Kaya,  İhsan Eliaçık,  Kadri Yıldırım, Veysel Ayhan, Muhyetin Kaya ve Safi Balli gibi kamuoyunun bildiği pek çok isim mevcut.
Bu gelişmelere paralel olarak, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ile Barış Demokrasi Partisi (BDP), Türkiye’de ilk kez kutlu doğum etkinlikleri düzenlediler. Birçok yerde düzenlenen bu etkinlikler arasında Diyarbakır ve Van’da gerçekleştirilen etkinlikler  dikkat çekiciydi. Çoğu zaman Newroz etkinlikleriyle gündeme gelen Diyarbakır Newroz alanı, bu kez “Kutlu Doğum Haftası” kutlamalarına şahit oldu.
Kutlamalarda bir konuşma yapan DTK Eşbakanı ve Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün “Çok iyi bilmeliyiz ki, özgürlük mücadelesi sünnettir. Özgürlük mücadelesi Kur’an-ı Kerim’in yolundadır. Kur’an-ı Kerim de bize bunu emretmiştir.”  ifadesi Öcalan’ın  “Eskiden insanlar yaşlanınca Allah yoluna girerlerdi. ‘Ömrümüzün kalan yıllarını da Allah yolunda, iyilik yolunda, hayrın yolunda harcayalım’ derlerdi. Şimdi Allah yolu da, iyiliğin, hayrın yolu da aslında PKK’nin yoludur.” (Demokratik Devrimde Halk Serhildanları Cilt II, sayfa 297) bu dogmatik ifadeleriyle paralellikler içermektedir.
Diyarbakır’da olduğu gibi Van’da da BDP,  Kutlu Doğum Haftası’nı ilk kez açık alanda toplu olarak kutladı. Van’daki kutlamalarda dikkat çeken bir başka nokta ise parti bayraklarının bulunmaması idi.
Ülkemizde bir proje olarak başlatılan ve esasta toplumu topyekûn dönüştürme ve evrimleştirmeyi amaçlayan laisizm ve sekülerizmin bir benzeri Öcalan’ın eliyle, Kürtler üzerinde uygulanmaya çalışıldı. Böyle bir proje ile hedeflediklerine ulaşılamayacağının görülmesi üzerine ise seküler politika ve söylemler biraz daha yumuşatılarak, yeni bir dönüştürme hareketi başlatılmak istenildi.
Oportünist Öcalan, Orta Doğu’nun kaygan zemininde çok çabuk manevra yapabilen, ender kişiliklerden biri olmasına rağmen, dinî referanslar; Kürt siyasetini sekülerizmin ve PKK’nın etkisinden kurtaracaktır diye düşünüyorum.
Türkiye’deki birçok STK ve siyasi partinin kutlu doğum haftası münasebetiyle gerçekleştirdikleri etkinlikleri (CHP kutlama mesajı yayınlamıştır. http://www.chp.org.tr/?p=19350) nasıl okumalıyız?
Bu sorunun bir tek cevabı vardır. Siyasi düşünce ve politik yelpazeleri farklı olan Türkiye insanının,  çoğunlukla aynı inancı yaşamaları ve aynı inancı paylaşmalarının delilidir. Türkiye’nin “Kurtuluş Savaşı” mücadelesini başlatan da bu inanç ve düşünce yapısı değil miydi?
Said-i Nursi’nin ifade ettiği gibi;
“Peygamberlerin çoğunlukla Asya’da (doğuda) zuhuru ve filozofların çoğunlukla Avrupa’da (batıda) ortaya çıkmaları, ezeli takdirin bir işareti ve takdiridir ki, doğu insanlarının uyanış ve gelişmesi din ile mümkündür.
Dünya bizim gibi düşünmeyenlerle güzeldir…
Unutmayın!
Beyaz, kendini en güzel siyahta belli eder.

(Bu yazı ilk olarak 29 Nisan 2014 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder