29 Nisan 2015 Çarşamba

Askıdaki Çözüm Süreci!

Genel seçimlere yaklaştığımız bu günlerde, realitelerden çok, siyasi parti temsilcilerince kullanılan popülist dil ve afaki söylemler, gündemin birinci sırasını meşgul etmiş durumda.

Türkiye dışında ve Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler, “Kürt Sorunu”nun çözümüne uluslararası bir boyut kazandırırken,  aynı zamanda bölgenin huzuru için kendi problemlerini çözmüş güçlü bir Türkiye’nin varlığını da zorunlu kılmaktadır.

11 Nisan’da Ağrı-Diyadin’deki vuku bulan provokasyondan sonra, bu ülkeye barışı getireceği ümit edilen  “çözüm süreci” -adına ne denirse densin- paketlenerek bir sepete konuldu ve seçim sonrasında yeniden görüşülmek üzere âdeta askıya alındı. Oysa Türkiye’nin iç barışı, ucuz siyasi hesaplara, kişisel çekişmelere kurban edilemeyecek kadar kıymetlidir.

Peki, sürecin askıya alınmasından “en çok” kim ya da kimler mutlu olmuşlardır?

-En başından beri “Kürt Sorunu”nun çözümüne karşı olan kesimler. Çünkü bu kesimler, sürekli Türkiye’de kaos ve istikrarsızlık peşinde olan odaklardır. Onlar bu ülkenin kendi bölgesinde güçlü olmasını istemezler. Türkiye’nin yarı ölü, yarı diri kalması, bu kesimlerin uluslararası çıkarlarına daha uygun düşmektedir.

-Uluslararası istihbarat örgütlerinin kontrolünde olan Kandil’deki derin PKK ve yurt içindeki uzantıları. Silahlı mücadeleyi esas almış, SAVAMA (İran)’ın etki alanındaki Murat Karayılan, CIA (ABD) ve MI6 (İngiltere)’nın kontrolündeki Cemil Bayık ile MOSSAD (İsrail) markajı altındaki Duran Kalkan ile Kandil’in “bizim kontrolümüz dışında hareket ediyorlar” dediği YDGH mensupları.
   
-Sorunun çözümsüzlüğünden ve silahların varlığından nemalanan yurt içi ve yurt dışındaki kesimler. Bu kesimler, elinde silahı bir güç olarak bulunduran PKK’nın varlığından faydalanarak,  silah ve uyuşturucu ticareti ile insan kaçakçılığı üzerinden elde ettikleri maddi ve manevi kazançlarından vazgeçmek istememektedirler.

-7 Haziran genel seçiminde “oy kaybına uğrarız” korkusu ile seçimde bekledikleri sonucu alamama endişesi yaşayan AK Parti’li siyasetçiler. “AK Parti ile PKK anlaştı” propagandasının, geçmişte AK Parti’ye oy vermiş kimi Kürt oylarının HDP’ye, yine geçmişte AK Parti’ye oy vermiş milliyetçi oyların ise MHP’ye kayacağı endişesiyle hareket eden siyasetçiler.

-“Kürt Sorunu”nun çözümü ve “Çözüm Süreci” ile ilgili kayda değer önerileri ve politikaları olmayan CHP ve MHP

-Yüzde onluk seçim barajını geçme hesaplarını salt AK Parti karşıtlığına endeksleyen HDP yönetimi ve zaman zaman sorumsuz beyanatlarıyla siyasi ortamın gerginleşmesine neden olan Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş.

AK Parti iktidarı, kendisinin başlatmış olduğu “Kürt Sorunu”nu çözme gayretini nihayete erdirmez/erdiremezse, özellikle bölgede illerinde yaşanacak bir hayal kırıklığının da müsebbibi olacaktır. Öteden beri “AK Parti Kürtleri oyalıyor” tezi bir nevi doğrulanmış ve karşılık bulmuş olacaktır. Bu bahane üzerinden yaşanılacak muhtemel olaylar, sadece olayları başlatanlar ile sınırla kalmayacak, bu süreci selametle sonuçlandıramayan AK Parti’yi de olumsuz yönde etkileyecektir.

Süreç askıya alınmış olsa da herkesi aşan bir anlayışla, bölge insanı tarafından sahiplenilmiştir. Bölge insanı silah ve çatışmadan uzak huzurlu bir ortam istiyor. Bölge halkı, sokaklarda coşkuyla koşuşturan çocukların varlığının devamını istiyor.

AK Parti iktidarının, “paralel yapılanma” ile olan kavgası, esas itibarıyla “Kürt Sorunu”nun çözümü konusundaki yol ve yöntem farklılığından kaynaklanmamış mıydı?

Devlet, kendi otoritesine alternatif oluşturabilecek her türlü “paralel-dik” yapıya/yapılanmaya müsaade etmemelidir. Otorite varsa, devlet vardır. Devlet otoritesinin olmadığı durumlarda, farklı yapıdaki yapılanmalar, vatandaş üzerinde otorite kuracaklardır.

Bölgede paralel illegal bir KCK’nın hâlâ halktan “vergi” adı altında haraç aldığı ve “mahkemeler” kurdurarak insanları yargıladığı gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Selametle kalın efendim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder