3 Mart 2016 Perşembe

“Devlet Kürtleri Katlediyor” Propagandası!...

Bahar aylarının yaklaşmasıyla birlikte Kandil ve HDP, eşzamanlı olarak,  sürekli gündemlerinde tutmaya çalıştıkları “devlet Kürt düşmanlığı yapıyor”  propagandasını bir kez daha dillendirmeye başladılar. Hatta “Cumhuriyetin kuruluş tarihinden günümüze, bugünkü kadar büyük bir Kürt düşmanlığı yapılmamıştır” artı teziyle (Hâlbuki Cumhuriyet kurulurken Kürtlerin, analarının ak sütü gibi helal olan kültürel hakları verilmemiş, kimlikleri yok sayılmış, bu hakların tamamına yakını ‘Kürt düşmanı’ dedikleri AK Parti iktidarları döneminde verilmiştir.) sadece Türkiye içerisindeki Kürtler için değil, bölgedeki tüm Kürtlere yönelik olduğunu iddia ederek gündeme getirmeyi hedeflemektedirler. Tabi bu propagandalarına ana kaynak olarak da “Öcalan tecrit altında tutuluyor” malzemesi gösteriliyor.

Kandil, silahlı mücadele yöntemleriyle halk üzerinde istediği psikolojik üstünlüğü kuramadı. Bu da PKK’nın bölge halkı nezdindeki desteğini kaybetmesi manasını taşımaktadır. Halk desteğinin azaldığı gören PKK, bu desteği yeniden elde etmek adına her türlü yolu kendileri için meşru görmektedir. Bunun sonucu olarak da Kandil,  günlük stratejiler belirlemek ve üretmek zorunda kalmıştır.  İşte bu stratejilerinden biri de halkı sokaklara indirip, güvenlik güçleriyle karşı karşıya getirmektir. Amaçları; sokağa çıkan halkın üzerine kendi silahlı militanlarının ateş açması sonrası oluşacak arbede ortamında, güvenlik güçlerini karşılık vermeye zorlayarak, silah kullandırtmak ve  “devlet Kürtleri katlediyor” propagandasını hayata geçirmektir.

Yaklaşık bir haftadır “Çarşamba günü saat 16.00’da herkes yönünü Sur’a çevirmeli” diyerek büyük bir provokasyonun mimarı olmak isteyen HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a en güzel cevabı, yine Diyarbakır halkı vermiştir. Halk, Demirtaş’ın çağrısına karşılık vermeyerek KCK’ya ve KCK’nın kuyruğuna takılan HDP’ye; “êdî bese, -artık yeter- sokak eylemi istemiyoruz” mesajını vermiştir.

Kandil’in sürekli olarak Türkiye’yi IŞİD virüsü ile birlikte anması ve IŞİD’in gerek Irak, gerek Suriye ve gerekse Avrupa’da (özellikle Fransa) gerçekleştirdiği cinayetlerle ilişkilendirme çabası da bu projesinin bir ürünüdür. KCK, Barzani’nin Türkiye ile olan ilişkilerini de PKK’ya karşı sürdürülen taktiksel bir ilişki olarak görüyor. Ve Kandil, kontrolleri altındaki medya üzerinden sürdürdükleri propaganda ve değerlendirmelerinde, PKK’nın etkisizleştirilmesi durumunda, Türkiye’nin Barzani ve KDP’ye yöneleceğini dile getirmektedirler. Oysa yıllardır Kandil’i mesken tutarak Türkiye’deki iç huzura mani olan PKK, Şengal bölgesine yerleşmeye çalışarak, Irak’taki Kürt yönetimine de huzur vermeyecektir.

Nihayet Kandil’deki KCK yönetimi gerçek amacını, Mustafa Karasu üzerinden deklare etmiştir. Mustafa Karasu: “Yine Şengal halk meclisini kurarak, Şengal’i kendilerinin yönetmek istediklerini ortaya koymuşlardır. KDP Şengal’in özerkliğini, öz yönetimini ve öz savunmasını kabul etmiyor” diyerek, Irak’taki mevcut Kürt yönetimini de bölmeye çalışmış,  meşru yönetime karşı “özyönetim” saçmalığı adı altında, kendi ideolojilerine uygun kanton oluşumlar oluşturma isteğini beyan etmiştir. Türkiye’de de meşru bir devlet idaresi ve yerel yönetimler olduğu -ki KCK’nın “özyönetim” adı altında kazdıkları hendek ve oluşturdukları barikatlar HDP’li belediyelerin yönetimi altındadır- HDP’de meşru bir siyasi parti olduğuna göre, Kürtlere acı ve gözyaşından başka bir şey getirmeyen “özyönetim” adı altındaki tüm faaliyetler gayri meşru değil midir?

Hatırlanacağı üzere Mustafa Karasu, Mesut Barzani’nin geçtiğimiz yılın Aralık ayında Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyareti: “Mesut Barzani Türkiye'yi ziyaret etmiştir. Bu ziyaretin ilk önce MİT’le görüşmeyle başlaması, bu gidişin amacı ve içeriğini ortaya koymaktadır. Ziyaretin MİT’le görüşmeyle başlatılması ise Güney Kürdistan ve Kürt gerçeğine gösterilen yaklaşımla ilgilidir. Bu, bilinçli bir ayarlamadır. MİT’in şu anda en fazla uğraştığı, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin tasfiyesi konusudur. Bu açıdan MİT görüşmesinin yüzde 80’i PKK'ye karşı nasıl mücadele verileceği üzerinedir” (http://mehmetmemdoglu.blogspot.com.tr/2015/12/pkknn-barzani-sancs.html) şeklinde değerlendirerek Mesut Barzani ve KDP sancısını ortaya koymuştu.

Kandil kendisine yönelik bu olumsuz bakış ve yaklaşımı; “eğer PKK’nın Türkiye’deki mücadelesi başarıya ulaşmazsa, Irak, Suriye ve İran’daki hiçbir Kürt hareketi başarıya ulaşamayacaktır” tehdidiyle aşmayı düşünmektedir.

KCK, içinde bulunduğumuz Mart ayında, öncelikli olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliklerini fırsat bilerek halkı provoke etmeye çalışacaktır. Nihai hedef olarak da 21 Mart’taki Nevroz kutlamalarını, 1992-93 yıllarına benzer şekilde provoke etmeyi planlamaktadır.

PKK, havaların ısınmasıyla beraber, bölgedeki halkın direncini kırmak için, hem kırsal, hem de şehir merkezlerine yönelik yeni saldırılar gerçekleştirerek, şiddetin dozunu arttırmak isteyecektir.

Allah fırsat vermesin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder