19 Eylül 2014 Cuma

KİTAP İNCELEMESİ (Kürt Sorunu Çözüm Önerileri ve 2009-2011 Panoraması)

Değerli Dostlar!
Bu hafta, Tunceli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlilerinden Serkan Gündoğdu’nun, “Kürt Sorunu Çözüm Önerileri ve 2009-2011 Panoraması” adlı kitabımız ile ilgili hazırladığı inceleme yazısını sizlerle paylaşmak istedik.
Bir akademisyenin gözünden, “Kürt Sorunu Çözüm Önerileri ve 2009-2011 Panoraması”nın tahlili…

KÜRT SORUNU ÇÖZÜM ÖNERİLERİ VE 2009- 2011 PANORAMASI
KİTAP İNCELEMESİ
Serkan GÜNDOĞDU*

Araştırmacı-Yazar Mehmet MEMDOĞLU tarafından siyasi/politik-inceleme türünde kaleme alınan “Kürt Sorunu Çözüm Önerileri ve 2009- 2011 Panoraması” adlı kitabı Fanos Yayınları tarafından 2011 yılında yayınlanmıştır. İçişleri Bakanlığı’nda basın-yayın birimlerinde göreve başlayan yazar, halen yayıncılık sektöründe çalışma hayatına devam etmektedir.
Günümüz Türkiye’sini ilgilendiren toplumsal ve sosyal araştırmalarına bir yenisini daha katan MEMDOĞLU, bu eserinde yıllarca değinilmekten çekinilen, Türkiye’nin gündemine alınmasından korkulan Kürt sorunu ve soruna ilişkin çözüm önerileri üzerinde durmuştur. Özellikle Kürt sorununu, Kürt halkının yoğun yaşadığı bölgede faaliyet gösteren terör örgütü PKK sorunundan ayrı değerlendirmek gerektiğini belirtmiştir.
Cumhuriyetle neredeyse yaşıt bir sorun olduğunu belirten yazar, bu sorunun ertelenmesi, görmezden gelinmesi şimdiye kadar yaşanılan sosyal, ekonomik, siyasi ve insani açıdan doğurduğu neticeler de dikkate alındığında; gelecekte belki telafisi güç sorunlarla Türkiye’yi baş başa bırakacağı, dahası eğer kendi sorunumuza çözüm üretmememiz halinde dış güçlere dışarıdan müdahalelerle çözüm önerileri adı altında ülkemizin iç sorunlarına müdahil olma şansı sunmuş olacağımızı belirtmektedir. Haliyle kendi sorununu çözemeyen bir ülkenin prestijinin çok iyi görünmeyeceği, bölgede ve dünyada “lider ülke” olma iddiasının gerçekçi olmayacağını savunmaktadır. 
Kürt sorunun sadece devletin ya da bir siyasi partinin sorunu olmadığını, aksine tüm Türkiye’nin sorunu olduğunu belirten yazar,  terörün veya Kürtlerin/ Kürt sorunu bir bölgenin sorunu olmaktan çıktığını, bu problemin çözümünün ertelenmesinin ise Kürt vatandaşlarının Devletten uzaklaşmasına neden olmanın yanı sıra, diğer halkları da oluşan kaos ortamından dolayı huzursuz ve güvensiz kılacağını belirtip kalıcı çözüm için uygulanan stratejilere alternatif stratejiler geliştirmek gerektiği üzerinde durmuştur.
 Altı bölüm ve sonuç kısmından oluşan eserde, Kürt sorununun tanımı ve tarihi süreci üzerinde durulmuştur. Malazgirt Zaferi’nden tutun da kurtuluş mücadelesine dek birçok mücadeleye destek olan Kürt aşiretlerinin ve halkının, yıllar sonra devlet yönetiminde baskın olmaya başlayan merkeziyetçi politikalara maruz kaldığını, bu baskıların en belirgin refleksi olarak ise Kürt milliyetçiliğinin tavan yaptığı Şeyh Said isyanını göstermiştir. Cumhuriyetin kurulması ile milliyetçi ve merkeziyetçi baskıların devam etmesini sorunun miladı olarak gören yazar, uzun yıllar boyunca böyle bir sorunun varlığının kabul edilmemesinin sorunun derinlik kazanmasına neden olduğunu belirtmektedir. 12 Eylül darbesiyle Kürtçe isimler değiştirilip yerine Türkçe isimlerin koydurulması, Kürtçe konuşmanın yasaklanması şeklindeki uygulamalar sorunun büyümesine neden olmakla birlikte, PKK’nın nemalanıp bu konular üzerine propagandalar yapmasına olanak verdiğini savunmaktadır. Bu bağlamda, eğer özellikle 90’lı yıllarda Kürtçe yayın yapan herhangi bir TV açılmış olsaydı (TRT 6 gibi) sorunun büyümesine ve yapılan terör propagandalarına engel olunabileceğinin altını çizmektedir.
Bugün tüm toplumda Kürt sorununun barışçıl yollarla çözüme ulaştırılması fikrinin hakim olduğunu, bunun en güzel kanıtı olarak ise TRT 6 ve Kürtçe yayın yapan özel kanalların açılmasını, YÖK’ün üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümlerinin açılmasını göstermektedir.
Yazarın bir diğer bölümde ele aldığı konulardan biri de Kürt sorunuyla özdeşleşmiş olan Anadilde Eğitim sorunudur.  Kürt sorununun temel noktasının anadilde eğitim olduğunu savunan yazar, özellikle uzun vadede ne getirip, ne götüreceği analizinin iyi yapılması gerektiğini belirtmektedir.  Çeşitli etnik ve kültürel farlılığa sahip ülkelerden örneklemeler ile kullanılan dil çeşitliliği ve eğitim dilleri analizi yapılmıştır. Memdoğlu ayrıca bu bölümde, etnik ayrımcılık yapılmasındansa tüm kültür ve kimliklerin sahiplenilip, kültürel yapıların korunup varlıklarının sürdürülmesi gerekliliğine, bunu yapabilmek için ise dillerin yaşatılması gerektiğine değinmiştir. Yazar, başlangıçta seçmeli de olsa Kürtçe eğitime yer verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Kürt sorunu, ekonomik sorunlar, siyasi vb sorunların varlığının hiçbir şekilde silahlı mücadeleyi haklı kılmadığı gibi çözüm sürecini olumsuz etkilediğini de savunan yazar, mevcut eksikliğin, sorunun demokratik haklar ve hukuk normları çerçevesinde konuşarak, tartışarak çözüme ulaştırılması gerektiğini savunmaktadır.  Bu bağlamda, Türkiye’nin PKK, KCK ve benzeri terörist yapılanma ile mücadeleye tüm gücüyle devam etmesinin gerekliliğini savunurken, insan haklarını ihlal etmeme konusuna da dikkat çekmektedir.
Mehmet Memdoğlu, terörle mücadele eden birimlerimizin PKK’nın stratejilerini, ne yapmaya çalıştığını çok iyi okumaları, analiz etmeleri gerektiğini belirtmiştir. Özellikle PKK’ya katılımın en az düzeye indiği bir dönemde, KCK operasyonları neticesinde, tutuklanması muhtemel kişilerin belediye başkanlıklarına aday gösterilmesi gibi stratejik planlar ile “Kürt halkının siyasetçileri tutuklanıyor, Kürtlerin siyaset yapmasına izin verilmiyor” gibi propagandalar ile PKK ve KCK’nın yeni argümanlar oluşturduğunu, bunun sonucu olarak da 14- 15 yaşlarındaki gençlerin dağa çıkışını hızlandırdığı, dağa dönüşleri bu şekilde stratejik bir hamle ile sağladığı gerçeğine ışık tutmuştur. Bu nedenle güvenlik birimlerimizin yerinde ve zamanında yapmış olduğu askeri müdahalelere ek olarak, demokratik reformlar ile geçmişte terörist faaliyetlerde bulunan örgütlerin varlığının sonlandırıldığı gibi günümüzde faaliyetlerini sürdüren PKK ve şehir içi yapılanmalarının da bu şekilde bir mücadele ile ellerindeki argümanların azaltılabileceğini ve varlıklarının bu şekilde sonlandırılacağı fikrini savunmaktadır. Ayrıca Kürtlerin tek temsilcisi olduğunu benimsetmeye çalışan PKK’nın muhatap alınarak meşru hakların verilmesi, hem bu fikrin Kürt halkı tarafından benimsenmesini hızlandıracağı gibi hem de örgütün bir başarısı şeklinde lanse ettirilip, kitlelerin farklı stratejilere ve oyunlara alet edilebileceği, çözümü zorlaştıracağı tehlikesine de dikkat çekmektedir.
Yazar, kitabının bir diğer bölümünde Barış ve Demokrasi Partisi’ni (BDP) ele almıştır. Kürt sorununun çözümünü kolaylaştıracak muhatabın BDP olduğunu savunan yazar, BDP’nin sorunun muhatabı benim demesi gerektiğini düşünmektedir ve bu konuyla ilgi yazarların görüşlerini paylaşmıştır.  BDP’nin etnik milliyetçiliğe dayalı politikalarından vazgeçmesi gerektiğini, belli bir kesime değil tüm ülkeye hitap etmesi gerektiğini, silaha ve silahlı mücadeleye sığınmaması gerektiğini, ancak bu şekilde sorunun çözümüne destek sağlayacağını, aksi halde Kürt halkına ve Türkiye’ye daha çok zararlar vereceği fikrini savunmaktadır.
PKK ve faaliyetleri üzerine değerlendirmelerde de bulunan yazar, PKK’nın terör ve şiddeti kullanarak, masum insanları katlederek varlığından dünyayı haberdar ettiğini belirtmiştir. PKK ve terörün temelde haklar ve özgürlükler sorunu olarak tanımladıkları Kürt sorunundan doğduğunu belirtmiştir. Gafletimiz ve ihmallerimizin yanı sıra, batının istismarı ve desteği ile sorunun büyümesine yol açıldığı savunulmaktadır.  PKK ile mücadelede izlenen yanlış politikaların da sürece olumsuz katkıda bulunduğu dile getirilmektedir.  Bölgede yaşayan ve Kürtçe konuşan herkese PKK’lı muamelesinin yapılması, gece dağ köylerinde yaşayan halktan zorla erzak toplayan PKK’nın çekilmesi ile bölgeye gelen güvenlik güçlerinin köylüyü PKK destekçisi olup olmadığı hakkında yeterli bilgiye sahibi olmadan PKK mensubu ilan etmesi, köylerin boşaltılması gibi müdahaleler bölgede yaşayan Kürtler ile Devletin arasını iyice açmakla birlikte, halkı örgütün kucağına ittiğini, otorite boşluğu oluşturulduğunu belirtmektedir.  Bu durumu fırsat bilen PKK’nın ise bölge halkına bu vesile ile daha sempatik görünmeye başladığını, halkın nezdinde değer kazanmaya başladığını ifade edilmektedir.
“Kürt Sorunu Çözüm Önerileri” başlıklı son bölümünde ise sorunun çözümüne ilişkin önerilerde bulunan araştırmacı- yazar, kanaat önderlerinin ve siyasi partilerin görüşlerine yer vermiştir. Yazar bu görüşler çerçevesinde, devletin çözümün sadece güvenlikçi politikalar ile sağlanacağı beklentisi içinde olması, Kürt halkının ise çözüm olarak PKK ve uzantılarından umut beklemesi halinde çözümün sağlanmasının zor olduğu görüşündedir.  Bunun yerine yıllarca bölgede yürütülen askeri, ekonomik, kültürel ve sosyal politikaların tam tersi yapılarak, “öldürmek yerine yaşam vaadi verilerek, kardeşim-vatandaşım denilerek, yakılan ormanların yerine yenileri dikilerek, boşaltılan köylere geri dönmek isteyenlere destekler verilerek, yapılacak yeni anayasada bütün yurttaşların güvenini kazanması gerektiği” ve böylece daha az maliyetle çözüme ulaşılabileceği önerisinde bulunmuştur. Türkiye’nin bu problemi çözebilecek dinamiklere ve birlikte yaşama geleneğine sahip olduğu da belirtilmektedir.

* Öğr.Gör.Serkan GÜNDOĞDU
Tunceli Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü
gserkang@gmail.com
(Bu yazı ilk olarak 18 Şubat 2014 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder