10 Eylül 2014 Çarşamba

ADALET Mİ, ATALET Mİ?

Çözüm süreci, Barış Anneleri,  1 Haziran’da yenilen seçimler, Lice’de meydana gelen olaylar, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimi, Suriye’den sonra Irak’ta ortaya çıkan IŞİD… derken, AYM’nin Balyoz davasında tutuklu bulunanlar hakkında verdiği yeniden yargılama kararı ile gündemimiz bir kez daha yenilenmiş oluyor. 

Demokrasi ile idare edilen bir ülkenin gündemi çok hızlı değişebiliyorsa, o ülkede demokrasi sağlıklı işleyemiyor demektir.

Anayasa Mahkemesi'nin “hak ihlali” kararından sonra,  İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Balyoz Davası'nda yargılamanın yenilenmesine, infazların durdurulmasına karar verdi. Mahkeme, savcının mütalaasına uyarak 230 sanığın tamamı için yeniden yargılama ve infazın durdurulması kararı verdi. Bu kararla Balyoz davasından tutuklu sanık kalmadı. Hatırlanacağı üzere “özel yetkili mahkemeler”in kaldırılmasının, tutuklulukta azami sürenin 5 yıla inmesinin ve AYM’nin “hak ihlali kararının” ardından, geçtiğimiz Mart ayında da Ergenekon davasından tutuklu sanık kalmamıştı.

Yaklaşık bir yıl önce, sonuçlanan Ergenekon Davasından sonra kaleme aldığımız yazıda; “5 Ağustos 2013 günü Türkiye için çok şey ifade eden tarihi bir gündü. Doksan yıldır Türkiye toplumunu dizayn eden derin yapılanmalardan deşifre edilen Ergenekon ayağı davası nihayet sonuçlandı. Açıklanan cezalar bakıldığında, toplum vicdanında karşılığını bulamamıştır. Verilen cezalar bir kısmı, bizim de vicdanlarımızda soru işaretleri bırakmıştır.” değerlendirmesinde bulunmuştuk.

Ne ifrat, ne de tefrit. Bir insan sevilir, sevilebilir ama tabulaştırılmamalıdır. Hakaret ve küfür içermediği müddetçe de beğenmediği şeyleri eleştirebilmelidir. İfade özgürlüğü, demokrasinin olmazsa olmazlarındandır. Her Türkiye vatandaşı, kendisini rahatlıkla ifade etmeli, edebilmelidir.

Balyoz ve Ergenekon davaları Türkiye toplumunda çok tartışıldı. Toplumun bir kısmı davaları haksız bulurken, diğer bir kısmı da meşru iktidarları, gayrimeşru yöntemler ve darbeler eliyle ortadan kaldırılması hedeflendiği gerekçesiyle yerinde buldu.

Kanımca toplum olarak yanlış şeyleri tartıştık durduk. Tartışılması gereken asıl nokta hukuk sistemimiz değil mi? Bir yıl önce “müebbet” diyen bir hukuk sistemi, bir yıl sonra salıveriyorsa, hukuk sistemi iflas etmiştir demektir.

   Türkiye’de “hukuk”  hiçbir zaman tarafsız olmamıştır. Hukuku siyasallaştırırsanız, sonuçları da elbet de siyasi olacaktır. Ergenekon ve Balyoz davalarında yeniden yargılama diyen hukukumuz, aynı hassasiyeti KCK davaları ve Salih Mirzabeyoğlu için de gösterebilecek mi?

Maksat adalet ise adalet herkese “adil” davranılmalıdır.

Devlet idaresi ile kamu hizmetlerinin dağıtımında; etnik köken, grup, parti, cemaat, takım, tarikat, kulüp mantığı olmamalıdır. Her grup, cemaat, takım tarikat… kendi hukukunu yerleştirmeye başlarsa, devleti oluşturan ana gövde çatırdamaya başlar. Dünyada bunun en güzel örneği Pakistan'dır. Pakistan bizim gibi bir istiklal savaşı da vermedi. Pakistan'daki cemaatler, mezhepler kendi içtihatlarına göre bir hukuk sistemi kurmaya çalıştıkları için ülkede istikrar ve adalet bir türlü tesis edilemiyor. Adaletin tesis edilemediği bir ülkede demokrasiden dem vurmak gülünç olur.

Toplumda ve kamuda liyakat olmazsa, devlette de adalet olmaz. Adaletin olmadığı yerde ise huzur olmaz, saadet olmaz...

Bir vicdan, bir kez "vicdansızlık" yapmaya görsün... Vicdansızlığı, "vicdan" aramaya başlar artık.

Yaşasın ataletsiz adalet…

Atalet (affedersiniz) adalet mülkün temelidir.

İmralı sakini A. Öcalan için de benzer bir karara hazır ol Türkiyem…!

(Bu yazı ilk olarak 20 Haziran 2014 tarihinde yayınlanmıştır.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder