31 Temmuz 2015 Cuma

PKK’nın Dönüşümü ve Kürtler!...

“Marksist-Leninist” temel üzere kurulmuş olan PKK, doksanlı yıllarda Kürtlerin hayatında dinin (İslam’ın) etkisini görmeye başlamış, bu yöndeki politikalarında değişime yönelik çalışmalar yapmaya başlamıştır.

Öcalan, dinin, insanın var olduğu ilk dönemlerde anlam bulamadığı doğa güçlerine karşı zayıflığı dolayısıyla tanrılar yaratarak, korkularından, zayıflıklarından kurtulmak çabasının sonucu olarak ortaya çıktığını ve tek tanrılı dinlerin toplum içinde egemen sınıf, aşiret ya da hanedanın menfaatlerine hizmet ettiğini savunan sosyalist söylemini korumuş olsa da; dinin Kürt toplumu üzerindeki etkisinin farkına varmıştır.
             
Öcalan'ın dine bakışındaki değişimi, PKK’nın kullandığı dil ve beraberinde uygulamalara da yansımıştır. PKK, bu değişimle kimi zaman dinî bir söylem kullanmak zorunda kalmış, çoğunluğu sağa meyilli olan dindar Kürtlere yönelik propagandalarında Türk sağı ile olan anlaşmazlıkları dile getirmiştir. İslam ile Kürt ulusal kimliğinin çelişmediğini, Kürtlerin çoğunluğunun Şafii mezhebine bağlı olması hasebiyle; Şafii mezhebinin Hanefi mezhebine üstün olduğunu iddia etmiştir.

Öcalan’daki bu değişime paralel olarak PKK da, Federasyona Civaka Îslamiya Kurdîstan (CİK)  Kürdistan İslam Toplumu Federasyonu isimli bir yapılanmaya giderek, Ramazan ayı ile birlikte kutsal gün ve gecelerde bünyesindeki ‘meleleri’ aracılığıyla Roj TV’de programlar düzenlemiş, Cudi ve benzeri yayınlarında da kimi ayet ve hadisleri delil göstererek, tabanını genişletmeye çalışmıştır. Öcalan’ın talimatıyla 13.05.2007 tarihinde bölgedeki dindar Kürt tabanının AK Parti’ye kaymasını engellemek amacıyla, Din Adamları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği kurulmuştur.

Bölgenin hassasiyetlerini iyi bilen Öcalan, 04. 09 2009 tarihli avukat görüşme notlarında: “Urfa’da dinler araştırması yapılabilir. Bu konuda çalışmalar yürütülebilir. Hatta bir önerim var; bize yakın olanlar Diyarbakır’da İslami Kültür Derneği kurabilirler. Burada İslamiyet’e ilişkin çalışmalar yapılır. Dini yanlış anlıyorlar, dini namaz kılmak, oruç tutmaktan ibaret sayıyorlar. Dinin bir ideolojisi vardır, bunu anlamak, tartışmak gerekir.” talimatını vermiştir.

15 Nisan 2011 tarihli bir diğer avukat görüşme notlarında ise Öcalan, devam eden ‘sivil itaatsizlik’ ve ‘sivil cuma namazları’ hakkında:  “Sivil cuma namazlarına ilişkin de şunları belirtmek istiyorum; Bu sivil itaatsizlik eylemlerini destekliyorum ve onları selamlıyorum. Gerçek İslam işte budur. Bu Medine İslamı’dır. İktidara bulaşmamış Hz. Muhammed'in İslam’ı budur. Ben de ilkokuldan itibaren Cuma namazlarına gittiğimi iyi biliyorum. İslam'la Selam kelimesinin kökeni aynıdır, barış, huzur, esenlik demektir. Bu sivil cuma namazlarına katılan bütün halkımızı selamlıyorum. Onların, barışı, selam'ı yani İslam'ın da gerçek anlamı olan barışı esenliği getirme yolundaki namazlarının kabulünü diliyorum.” değerlendirmesinde bulunmuştur. Bu talimatların gereği olarak KCK İnanç Komitesi de 8 Nisan 2011’de  yaptığı bir açıklamayla “Bundan sonra Kürt halkının cuma namazlarını bu çadırlarda kılması” gerektiğini belirtmiştir.

Yaşanan bu gelişmelere paralel olarak Demokratik Toplum Kongresi (DTK) bünyesinde 6-7 Şubat 2010 tarihinde Mardin'de bir ‘inanç çalıştayı’ düzenlenmiştir.

Bölgedeki sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları Türkiye’nin diğer bölgelerine göre daha hareketlidir. Bu çalışmalardaki kilit kesim Kürt ve İslamî hassasiyetleri yüksek olan kesimlerdir. Bölgedeki nüfusun büyük bir kesiminin 30 yaş altında olması, sivil toplum kuruluşlarının dinamizmini arttırmaktadır. Dindar kesim bölgede Kürt sorununa hep mesafeli dururken,  son yıllarda ise bu sorunun içerisinde olduklarını görüyoruz. 

Öcalan, 2013 Nevrozuna gönderdiği mesajında, “Zaman ihtilafın, çatışmanın, birbirlerini horlamanın değil, ittifakın, birlikteliğin, kucaklaşma ve helalleşmenin zamanıdır. Çanakkale’de omuz omuza şehit düşen Türkler ve Kürtler; Kurtuluş Savaşı’nı birlikte yapmışlar, 1920 meclisini birlikte açmışlardır. Ortak geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek; ortak geleceğimizi de birlikte kurmamız gerektiğidir. TBMM’nin kuruluşundaki ruh, bugün de yeni dönemi aydınlatmaktadır… Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni müjdelerle hayata geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor.” diyerek, farklı bir Öcalan profili çizmiş ve bölgedeki inançlı-dindar Kürtleri etkilemeyi başarmıştır.

Benzer açıklamalarına devam eden Öcalan,  2013 yılı Kurban Bayramı için gönderdiği mesajda; “Bu kongre çalışmalarında Alevisi, Sünnisi ile tüm halkımızın derinlikli tartışmalar yürütmesi, kongrenin anlamlı kararlaşmalarla ve kurumsallaşmalarla sonuçlanması son derece önemlidir. Hz. Muhammet'in Medine şura çalışmaları örnek alınarak Şeyh Sait gibi tarihi kişiliklerin ruhuna uygun olarak bu çalışmaların yapılması önemlidir. Bu temelde tüm halkımızın Kurban Bayramını bir kez daha kutluyorum”  ifadesiyle tavan yapan dinî içerikli söylemler, BDP’nin de politikalarında yeni arayışlara girmesine ve dinî içerikli argümanlar kullanmasında etkili olmuştur.

Öcalan'ın dine bakışındaki değişim, BDP’nin geldiği gelenekteki siyasi partilerin kullandığı dil ve beraberindeki uygulamalara da yansımıştır. (30 Mart 2014 yerel seçim çalışmaları döneminde Adana ve Mersin mitinglerinde Mersin Din Adamları Derneği (MEMİDER) temsilcilerinin -sarıklı ve sakallı mollalar- katılmasını bu uygulamaların bir sonucu olarak değerlendirebiliriz. http://www.inovatifhaber.com/haber/bdp-mersin-es-baskan-adaylarini-tanitti-8259.html) BDP, bu değişimle kimi zaman dinî bir söylem kullanmak zorunda kalmış, İslam ile Kürt ulusal kimliğinin çelişmediğini iddia etmiştir.

O dönemde BDP’nin seçim çalışmalarında etkili olan, 17 ve 25 Aralık operasyonlarına da atıfta bulunan bir başka söylem ise Van-Edremit Belediye Başkanı seçilen Sevil Rojbin Çetin gibi BDP’li birçok siyasetçinin, AK Parti’nin “Kürt halkını sömürmek için kullandıkları en büyük argümanları olan sahte dindarlık kisvesi gün yüzüne çıkmıştır. Din iman diyerek bir taraftan halkı kandıranlar diğer taraftan imanlarını ayakkabı kutularına doldurarak bu halkın kaderiyle oynadılar.” propagandası ile bölge insanının tercihini BDP ve HDP’den yana kullanmalarında etkili olmuştur.

Yine Öcalan’ın çağrısıyla 10-11 Mayıs 2014 tarihleri arasında Diyarbakır’da gerçekleştirilen, yurt içi ve yurt dışından çok sayıda İslam âlimi, kanaat önderi, akademisyen ve siyasetçinin katılımı ile toplanan Demokratik İslam Kongresi açılışında okunan mesajında Öcalan: “İslami ümmet anlayışı öz itibariyle ulus devletçilikle asla bağdaşmaz… Daha somut olarak genelde tüm canlılara özelde insana özgü topluluklara İslam evrenselliğinin özünde yatan adil ve özgürce yaklaşımları uygulamalıyız. Kul hakkı yememek ve karıncayı ezmemekle dile getirilen budur… Kongrenizin hem İslam’ın evrenselliği hem tekilliği bağlamında gerek İslami Milletler Birliği gerekse bağrındaki çoğulculuğun ifadesi olan her mezhebi tekiller sorununa doğru yaklaşımlar ve uygulama esaslarını gerçekleştireceğine dair inanç ve umudumu ifade etmek isterim… Adil, özgür ve demokratik İslam bu gerçeğin alternatifi olarak, kendini anlamlandırmak ve sürekli bir kurumsallaşmaya tabi kılmak durumundadır. Yeni kurumsallaşmanın adını, örgütlenme esaslarını ve amel biçimlerini derin bir vukuf ve iradeyle oluşturacağınıza dair inancımı belirtmek isterim” diyerek, bugüne kadar PKK’ya mesafeli duran inançlı-dindar Kürt kesiminin sempatisini kazanmıştır.

Tüm bu gelişmelere paralel olarak, “Devlet Kürtlere zulüm etmiştir. Kürtlerin hakkını yemiştir. Kürtler düşmana karşı savaşmaktadır, bu da helaldir” propagandası ile sivil itaatsizlik eylemleri çerçevesinde başlatılan cuma namazı eylemleri, BDP tabanı ve bölge insanı üzerinde çok etkili olmuştur. BDP, 2014 yerel seçimlerinden önce sivil itaatsizlik eylemleri çerçevesinde başlattığı “sivil cuma namazı” eylemleri ile bölgede kendilerine yönelik olumsuz algıyı değiştirmeyi başarmıştır.

10 Ağustos 2014 tarihindeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde, HDP’nin adayı olan Selahattin Demirtaş’ın, seçim çalışmaları süresince kullandığı dil ve vermiş olduğu ılımlı mesajlar sadece inançlı-dindar Kürtlerin değil, Türkiye’deki birçok kesimin takdirini kazandı.

7 Haziran seçimi öncesi Türkiye’nin gündemini işgal eden “Diyanet” polemiği tartışmaları da beklentilerin aksine, geçmiş dönemlerde AK Parti’ye oy vermiş inançlı-dindar Kürtlerin tercihlerini HDP’den yana kullanmalarında etkili oldu. Yıllarca "etnisiteye" dayalı uygulanan politikalar, bölgede karşıt bir Kürt kimliğinin oluşmasına neden oldu. Bu kesim için artık “İslamî” kimlik değil,  “Kürt” kimliği ön plandadır.

Ve bugün gelinen nokta: Şehir merkezlerinde evlerinde, eşlerinin yanı başında PKK tarafından şehit edilen güvenlik görevlileri ve bu cinayetlere sessiz kalan inançlı-dindar Kürtler ile sözüm ona sivil siyasetin temsilcileri olan HDP’li milletvekilleri.

HDP milletvekili aday listeleri Kandil onaylı olduğu için, HDP'li vekiller; KCK'ya olan diyet borçlarını, PKK terörüne sessiz kalmakla gösteriyorlar. İnançlı-dindar Kürtlerin, HDP’li milletvekillerinin Şengal’deki, Kobani’deki, Suruç’taki IŞİD vahşetine gösterdikleri haklı tepkiyi, (özellikle her fırsatta İslami gelenekten geldiklerini ifade eden Altan Tan, Kadri Yıldırım, Ayhan Bilgen, Hüda Kaya, Seher Akçınar Bayar)  son günlerde yoğunlaşan PKK terörüne de göstermelerini bekliyoruz.

Unutmayın! Bir ülkeye barış ve huzur, o ülke insanların her türlü terör ve şiddet olaylarına karşı duruşuyla gelebilir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder