13 Temmuz 2015 Pazartesi

HDP’nin Yükselişinde Gezi’nin Etkisi!...

27 Mayıs 2013 tarihinde başlayan Taksim-Gezi olayları Türkiye için bir milattı. O gün Gezi’de başlayan Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı 7 Haziran seçiminde (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim meydanlarına inmesiyle ki bence yanlış bir tercihti) doruk noktaya ulaştı.

Devlet, Gezi olaylarını maalesef doğru okuyamadı. Evet, Taksim-Gezi olaylarının bir provokasyon olduğu tartışma götürmez bir hakikattir. Yapılmak istenen şey Taksim’i yayalaştırma çalışmalarıydı ama birinci derecede sorumlu ve yetkili olanlar, yapmak istediklerini halka doğru olarak anlatamamış, bunu fırsat olarak gören “Erdoğan ve AK Parti karşıtları” (uluslararası derin güçler, iktidardan rahatsız olan sağcı, solcu, muhafazakâr, milliyetçi, ulusalcı, vb. marjinal gruplar) Taksim Meydanı’nda bir araya gelmişlerdi.

Türk bayrakları yerine Atatürk resimleri, Öcalan posterleri, PKK bayrakları, yasadışı terör örgüt flamaları ile “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganlarıyla protestolara katılan ve kimi çevrelerce “Gezi ruhu” olarak adlandırılan kitlenin büyük çoğunluğunun 7 Haziran’da HDP’ye oy verdiğini düşünüyorum. Tek ortak noktaları “Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı” olan,  HDP’li yetkililerin “emanet oylar” diye nitelendirdiği  “Gezi ruhu” ile HDP arasındaki doku uyuşmazlığı çok yakında gün yüzüne çıkacaktır.

O dönem, Öcalan’ın, “Direnişi anlamlı buluyorum ve selamlıyorum... Ancak hiç kimse ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevrelere de kendini kullandırmamalı” mesajıyla Gezicilere mesafeli yaklaşan Selahattin Demirtaş, 6-7-8 Ekim Kobani’yi protesto eylemlerindeki sorumluluğuyla “Gezi güruhu”nun takdirini kazanmıştı.

HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 7 Haziran seçimi öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ithafen“Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı ve diğer Eşgenel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın, Türkiye’nin Batı illerindeki mitinglerinde “7 Haziran seçimi, Gezi’de yarım bıraktığımız işi tamamlama olacak” sözü, Gezi eylemlerine katılan çevrelerin oluşturduğu BHH’yi (Birleşik Haziran Hareketi) cesaretlendirmiş, bu cenahın oylarını HDP’ye vermesiyle sonuçlanmış ve HDP’nin Meclis’e girmesinde önemli rol oynamıştır.

Gezi güruhunun Erdoğan ve AK Parti karşıtlığını anlaşılabilir bulsam da HDP’ye oy vermiş dindar Kürt kesimin AK Parti karşıtlığına bir anlam veremiyorum. Cumhuriyet Türkiyesi’nin Kürtler açısından en şeffaf iktidarı olan ve birçok demokratik kazanımlarını bu iktidar dönemlerinde elde eden dindar Kürtlerin AK Parti’ye kırmızı kart göstermesini tarih not edecektir.

7 Haziran seçiminde bölgedeki dindar Kürtlerin büyük bir çoğunluğu “Çatışmalar başlamasın, bölgedeki huzur ortamı devem etsin” düşüncesiyle HDP’ye oy verdiler. KCK’nın “ataşkesi sonlandırdık” açıklaması, öncelikle bu seçimde HDP’ye oy vermiş dindar Kürtler üzerinde hayal kırıklığı yaşatacaktır.

Gezi ve sonrasında meydana gelen olaylar, hassas ve kırılgan bir yapıya sahip olan Türkiye’nin toplumsal ve sosyal fay hatlarını yerinden oynatmaya yetmiş, 7 Haziran seçimleri ise toplumsal ayrışmayı daha da derinleştirmiştir.

Bu ayrışmanın sonucu, kurulması düşünülen AK Parti-CHP, AK Parti-MHP koalisyon hükümet formüllerinde gizlidir. AK Parti, CHP ve MHP’nin; HDP’li bir koalisyon seçeneğini telaffuz etmemeleri ve HDP’li bir koalisyonun içerisinde olmayacaklarını açıklamaları, toplumdaki ayrışmanın ve kutuplaşmanın derinliğini göstermektedir. Türkiyelileşme iddiasındaki HDP’li siyasetçiler, toplumun büyük bir kesiminin neden HDP’li bir koalisyon seçeneğine hazır olmadığını anlayışla karşılamalı, toplumun çekincelerini ortadan kaldıracak yeni bir siyasi dil oluşturmalıdırlar.

Elbette silahlı bir PKK ile arasına mesafe koy(a)mamış, toplumun büyük kesiminin çekincelerini ve korkularını giderememiş bir HDP, Meclis’teki diğer partilerin koalisyon seçenekleri arasında yer almayacaktır.

Taksim-Gezi olaylarında Kürtleri sokağa indiremeyen toplum mühendisleri, 7 Haziran seçiminde “Gezi ruhu” olarak adlandırılan kesim ile “Erdoğan ve AK Parti karşıtı” inançlı Kürtleri HDP’de buluşturmayı başarmışlardır.

Salt Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı nedeniyle geçici körlük yaşayan, hergün HDP ve Kandil’e güzellemeler dizen Kemalist, ulusalcı, liberal, paralelci yazar ve çizerlerin; KCK’nın “Ateşkesi sonlandırdık” açıklamasından sonra da devam eden baraj inşaatlarını durdurmadığı ve çatışmasızlık ortamının sona ermesine neden olduğu gerekçesiyle devleti suçlamaya devam edeceklerini düşünüyorum.

 Her fırsatta devleti suçlayan kesimler!

Kaçak elektrik kullanan, elektrik borcunu ödemeyen, elektriği kesilince yolu işgal eden, “barajlar hedefimizdir, ateşkes sona ermiştir" diyen KCK'ya da söyleyecek bir sözünüz olsun. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder