28 Temmuz 2015 Salı

HDP Bir Tercih Yapmak Zorunda...

2012’nin son aylarında devlet tarafından Öcalan ile başlatılan, ilk dönemlerde “İmralı Süreci” sonraki dönemlerde “Çözüm Süreci” olarak adlandırılan ve Türkiye toplumunun büyük bir çoğunluğu tarafından desteklenen süreç, IŞİD’in Suruç’taki bombalı saldırısına misilleme olarak, Ceylanpınar’da iki polisin uykudayken şehit edilmesinin HPG tarafından üstlenilmesi ile yeni bir evreye girmiş oldu.

Hatırlanacağı üzere, İmralı ile görüşmeler başlandığı andan itibaren, süreci sekteye uğratmaya ve engellemeye yönelik çok sayıda provokasyon girişimleri olmuştu. Zorlu bir süreç olacağı belli olan, inişli çıkışlı aşamalardan geçen “Çözüm Süreci”nde, Kürtler önemli kazanımlar elde ettiler.

Bu iki yıllık süre zarfı içerisinde HDP’nin (BDP) bir türlü inisiyatif belirleyememiş olması Kandil’i cesaretlendirmiş ve bu süreçte sadece HDP’yi değil Öcalan’ı da devre dışı bırakmaya çalışmıştır. (Daha geniş bilgi için http://mehmetmemdoglu.blogspot.com.tr/2014/10/ocalanin-sarsilan-otoritesi.html?spref=tw) Kandil, Orta Doğu’daki IŞİD virüsünün vahşetinden sonra, IŞİD’e karşı verdiği mücadele nedeniyle Batı nezdinde elde ettiği prestiji Türkiye’ye karşı kullanmaya çalıştı. Bununla da yetinmeyerek, en küçük bir olayda Türkiye’yi suçlayarak “Çözüm Süreci’ni sonlandırmakla tehdit etti.

Son üç yıldaki Nevruz mesajlarında PKK’ya “Silahlar sussun, fikirler konuşsun... barış savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır... Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi sonlandırma kongresi toplansın...” çağrıları yapan Öcalan’a rağmen, elinde silahı bir güç ve tehdit unsuru olarak bulundurmaya devam eden bir PKK var olduğu sürece, “Dolmabahçe Deklarasyonu”nun bir hükmü olur muydu?

 “Çözüm Süreci”nin devam ettiği dönemlerde, KCK’nın hem kırsal için eleman temin ettiği, hem de yerleşim yerlerindeki cephe faaliyetlerine hız verdiği anlaşılmaktadır. HPG-Basın ve İrtibat Merkezi (BİM)’in, Şanlıurfa Ceylanpınar’da şehit edilen iki polisin kendilerine mensup “fedai timi” tarafından gerçekleştirildiği açıklaması. Yine, Diyarbakır’da kaza ihbarında giden trafik polislerinin şehit edilmesi ve Muş Malazgirt’de eşi ve çocuğunun da bulunduğu araçta Malazgirt İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı Arslan Kulaksız’ın şehit edilmesi,  bunun açık kanıtıdır.

Bugünkü şartlarda, IŞİD Türkiye için ne kadar tehditse, her fırsatta “Türkiye’yi savaş alanına çevireceğiz” diyen PKK da o kadar tehdittir. KCK Yürütme Konseyi Duran Kalkan’ın “Halk bizden intikam bekliyor, elbette intikam alacağız. En büyük intikam zaferdir, Kürdistan’ın özgürlüğüdür”  ifadesi, PKK tehdidinin delilidir.

Çatışma ve şiddet üzerinden ne Kürt sorununu, ne de PKK şiddetinden kaynaklı terör sorununu çözemezsiniz (35 yıllık silahlı çatışma dönemi buna örnektir). Elinde silah, Türkiye’ye yönelik terör eylemlerini sürdüren PKK’nın varlığı ile de kalıcı bir  “çözüm” elde edemezsiniz.

PKK, her fırsatta “Türkiye partisi olacağız, Türkiyelileşeceğiz” diyen HDP’nin önündeki en büyük engeldir. (TBMM Başkanlık Divanı üyelerinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yaptığı ziyarete HDP’li divan üyelerinin katılmaması, HDP’nin bugünkü tercihinin sivil siyaset olmayacağının bir göstergesidir.)

HDP, Türkiye partisi olma iddiası noktasında eğer samimi olmuş olsaydı, Kandil’e (silaha) karşı net bir tavır alırdı/almalıydı. HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Kandil ile anlaşamadığımız noktalar var” (http://www.ilkehaber.com/haber/demirtas-kandil-ile-anlasmadigimiz-noktalar-var-33183.htm)  açıklaması, HDP’nin Kandil çizgisinde siyaset yaptığının itirafıdır.

HDP, seçim barajını geçmek için “Çözüm Süreci”ni günlük siyasi çıkarlarına kurban etti.

HDP, Kandil’in kendilerini PKK’nın siyasi alternatifi ve uzantısı olarak göstermesine engel olamadı.

Çatışma, kan, acı ve gözyaşı üzerinden siyasi menfaat hesapları yapmak da bir nevi terördür, terörizmdir.

Savaş demek, kan ve gözyaşı demektir, ölüm demektir. Ölümler üzerinden siyaset üretmek, politika belirlemek fırsatçılıktır, acizliktir, zayıflıktır, alçaklıktır.

Hak arama yolları demokratik ve adil yöntemler olmalıdır. Silah ile hak aramanın hiç bir haklı yanı olamaz. Türkiye’deki Kürtler demokratik kazanımlarının çoğunu çatışmaların yaşanmadığı “Çözüm Süreci” döneminde (2013-2015) elde etmişlerdir.

HDP’nin bir karar vermesi gerekiyor (!)

Ya kendi iradeleri doğrultusunda sivil siyaset,  ya da eli silahlı Kandil’in gölgesinde siyaset. Yok, eğer silahın gölgesinde siyaset yapmayı tercih ederlerse, Türkiyelileşemeyecekleri gibi; siyaseten de kendi sonlarını hazırlamış olacaklardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder