23 Ekim 2014 Perşembe

KOBANİ’NİN YANSIMALARI

Son aylarda yaşanan gelişmeler bize, iktidar ve muhalefet kesimindeki siyasi savrulmaların giderek derinleştiğini gösteriyor. Bu derinleşme, doğal olarak Türkiye’nin dış politikasına da yansıyor.
Türkiye, Kobani politikasında tabir yerindeyse ABD'den yine gol yedi. ABD'nin "PYD bizim için terör örgütü değildir" açıklaması, diplomasi dilinde örtülü olarak "Evet, sizi tanıyorum" demektir. Daha açık bir ifadeyle PYD’nin ABD için terör örgütü olmaması demek, PKK’nın da ABD için terör örgütü olmadığı manasını taşır. ABD, Kobani üzerinden "Çözüm Süreci"ne müdahil olmak istiyor. Türkiye, bölge Kürtlerine yönelik benzer bir hatayı, ABD’nin birinci Irak işgalinden sonra Irak’ın kuzeyinde kontrolü eline geçiren Talabani ve Barzani’ye karşı sürdürdüğü politikalarla yapmıştı. Oysa bugün Irak'ın kuzeyinde Türkiye müttefiki federal bir Kürdistan var.
6-7 Ekim olaylarından sonra, kamuoyunun merakla beklediği Öcalan ile HDP heyetinin görüşmesi nihayet gerçekleşti. Bu kez rutinin dışına çıkan HDP heyeti, ilk olarak Kandil ile görüştü. Kandil’den aldıkları mesajı/mesajları Öcalan’a ilettiler. Öcalan’ın önünde devlet ile yaptığı görüşmenin sonucu, 6-7 Ekim olaylarının acı bilançosu, KCK-Kandil’in mesajı, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Akil İnsanlar”la gerçekleştirdiği görüşme sonucu ve yine Başbakan tarafından açıklanan yeni  “İç Güvenlik Paketi”nin içeriği vardı.
Elindeki verileri değerlendiren Öcalan, Bugünden sonra bölgede demokratik siyasete, barışa ve çözüme inanan tüm yapı ve kurumların ciddi bir soruşturma ve yüzleşme sorumluluğuyla meseleye yaklaşmaları elzemdir. Bu yaşanan olaylardan tarafların ders çıkartması, bu temelde demokratik çözümün hayatiyetinin öneminin kavranarak müzakere temelli çabalara hız vermesi ehemmiyet arz etmektedir. Taraflara düşen görev birbirleriyle olan hukuklarını sağlam ve güvenli bir temele oturtmalarıdır. Bu yapılmadığı zaman içinden geçmekte olduğumuz sürecin derin bir darbeyle sonuçlanması kaçınılmaz olacaktır. Oysa bu topraklarda yaşayan bütün halklar ve inançlar için en önemli seçenek köklü bir demokrasi olmalıdır” diyerek, bir kez daha çözüm sürecini sahiplendi.
Son dönemde yaşanan olaylar, Türkiye’nin kendi sorununu, kendi iç dinamikleriyle çözme gayret ve iradesine dâhil olmak isteyen çevrelerin süreci sekteye uğratma gayretleridir. Uluslararası derin odaklar ve Türkiye’deki uzantıları, başladığı günden bugüne, Türkiye’nin “Çözüm Süreci” ile Kürtleri aldattığını iddia ettiler.
Öcalan ise “Henüz kendi yerelliğimizden yola çıkarak evrensel çözümlere ulaşma şansımız varken bu hamleyi yapmazsak, Bölgemiz başka güçlerin, salt kendilerini merkez alan dayatmaların ve uygulamaların girdabında telef olacaktır”  mesajıyla,  Orta Doğu’nun kaygan ve kaypak zemininde siyaset üretebilen ender kişiliklerden olduğunu, dünya ve Türkiye’deki gelişmeleri, birçok siyasetçi ve siyaset kurumundan daha doğru okuyabildiğini bir kez daha göstermiş oldu.
Bir yandan Kandil’in (Özellikle de KCK Yürütme Konseyi Sabri Ok’un ‘Tespitimiz, gerçekten de sürecin bittiği yönündedir. Tutumumuz da bu yönde olacaktır’) “Çözüm Süreci bitmiştir” naraları, diğer yandan Öcalan’ın süreci devam ettirilmesinin zarureti yönündeki son mesajı…
Ortada iki ihtimal var.
Birincisi; Kandil, Öcalan’ın “Çözüm Süreci”ni sahiplendiği son mesajını sahiplenecek. İkincisi; zayıf bir ihtimal de olsa Öcalan’a rağmen Kandil, silahı bir güç olarak dayatmaya devam ettirecek.
PKK içerisinde Öcalan’a rağmen silahlı mücadeleyi dayatan güçlü bir kesimin varlığı bilinmektedir. Yeni Şafak Yazarı Hilal Kaplan’ın “Başbakan'ın sıraladığı kronolojiye göre Kandil, Türkiye içindeki tüm illegal faaliyetleri sonlandıracağı sözünü vermiş ama sonuçta 6-7 Ekim'de estirilen teröre önayak olmuş durumda. Sürecin iyiliğini gözeten herkesin bu iddiayı Kandil'e ve HDP yetkililerine sormaları gerekiyor.”* ifadesi, bu iddiamızın doğruluğunu gösteriyor.
Yine Öcalan’ın son mesajının içeriğine bakıldığında, Kandil’e yönelik sert ifadeler kullanmaması, Öcalan’ın Kandil’deki dengeleri göz ardı etmediğini ve Kandil’e yönelik ihtiyatı elden bırakmadığı şeklinde yorumlanabilir. “Çözüm Süreci”nin başarıya ulaşması, olasılık dâhilinde de olsa PKK’nın bölünmesi ile sonuçlanabilir.
Kobani olayları bahane edilerek öldürülen sivillerin faillerinin bir an önce bulunması gerekir. Faillerin bulunamaması Türkiye’yi 1990’lı yılların karanlık ortamına çekmek isteyen uykudaki derin odakları hareke geçirecektir. Nitekim Bingöl Karlıova’da Hüda-Par üyesi Fethi Çakır’ın vahşice öldürülmesi, yeni bir Hizbullah-PKK çatışmasıyla, bölge insanını birbirine kırdırtma girişimidir. Bölgede hâlâ bu tür cinayetlerin yaşanıyor olması, devlet yönetimindeki otorite ve yönetim boşluğunun devam ettiği anlamına gelir.
Yeni “İç Güvenlik Paketi”nin detaylarını açıklayan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, "Ben evrensel değerlere inanan bir insanım. Benim için birinci derecede kutsal olan şey, benim insanımın canıdır, mal güvenliğidir…” açıklaması, bir an önce hayata geçirilmelidir. Söylemde kalacak her açıklama bölge insanının devlete güvenini azaltacak, yaşanan güven kaybı ise bölge insanının devletten uzaklaşmasıyla son bulacaktır.

*http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/HilalKaplan/kandil-yalan-mi-soyledi/56539

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder