27 Nisan 2016 Çarşamba

“Aşk”tan da Öte!...

Nasıl olur da bir bedeni saran,
Sarsan, yoran bir duygunun adı bu kadar kısa
Telaffuzu bu kadar kolay olabilir?
Onlarca kez feryat ettim.
Hawar, hawar, hawar diye…
Olmuyor.
Talep etmekle bedende yaşanılanlar uyuşmuyor…
Bir kelime bu kadar büyük bir kötülüğü yapamaz.
Bir kelime kesemez ayaklarını, yerden uçuramaz.
Ve dedim ki…
Bedende sana bu kadar acı veren, sızlatan,
Ölmekten beter ederken bile,
Bir o kadar da mutlu eden şey, sevgi olamaz…
Değiştireyim istedim adını, adı “sevda” olsun dedim.
Beden bu kadar acı çekerken, ruh harabe olup,
Ansızın diyar diyar göç ediyorsa…
Bunun adı “sevda” da olamaz.
“Aşk” diyelim istedik ama!
“Aşk” olsa, hem ruh, hem beden aynı yolda olur,
Akıl ve gönül, el ele verirdi.

Bu iki kelime her insanda aynı etkiyi yapsaydı,
Kimse bu kadar mutsuz olmazdı.
“Neydi bunun sırrı, neydi bunun esrarı?” derken,
Anladık ki yaşanılan her duygunun, her hücrenin
Bu kadar tepki vermesinin tek bir sebebi varmış.
Ne sevda, ne de aşk?
Ya yanlış insanlarda kalplerin değil, bedenin beğenisidir.
Ya da doğru insanda imkânsız olmaktır.
Sevdanın da aşkın da o insanın gönlüne yuva kurmasıdır.
Ruh ve bedende yaşananların dili olamazdı,
Bir kelimeye sığamazdı ki…
Ben Sen’i ne sevdim, ne de âşık oldum.
Bunun adı ne sevda, ne de aşk.
Ben, ben de Sen oldum…

Sen, ben de ömürlük…


            Memdoğlu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder