18 Aralık 2015 Cuma

“Kandil”leşen HDP!...

PKK cenahında ilk kez 19 Mayıs 2006 tarihli Avukat Görüşme Notları’nda Öcalan,  “Kürt sorununa çözüm ve Türkiye'yi demokratikleştirme iddiasıyla kurulmuş olan DTP'ye ilişkin olarak ben, ancak bir sempatizan olarak fikirlerimi beyan edebilirim. İtalya'daki son seçim modeli yeni bir model olarak düşünülebilir. Sola gidilebilir, sol partilerle yeni bir çatı partisi kurulabilir. Bunu değerlendirmek ve tartışmak lazım. Gerekirse AKP ile de görüşülebilir" diyerek, bugünkü HDP’nin çatısını oluşturan “çatı” partisi fikrini gündeme getirmişti.

Tüzüğünde, “Parti, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan bütün halkların ve inanç topluluklarının, kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT bireylerin, göçmenlerin, yaşam alanları tahrip edilenlerin; aydın, yazar, sanatçı ve bilim insanları ile bütün bu kesimlerle birlikte mücadele yürüten güçlerin her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve insan onuruna yaraşır bir yaşam kurmak üzere bir araya geldiği, demokratik halk iktidarını hedefleyen bir siyasi partidir" denilen, HDP 1. olağanüstü kongresi, 27 Ekim 2013'te Ankara'da Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu'nda gerçekleştirildi. Kongre sonucunda, Ertuğrul Kürkçü ve Sebahat Tuncel partinin Eş Genel Başkanları seçildiler.  28 Nisan 2014 tarihinde dönemin BDP milletvekilleri Halkların Demokratik Partisi’ne katıldılar. 22 Haziran 2014 tarihinde yine Ankara Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’nda gerçekleştirilen 2. kongrede eş genel başkanlıklara Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş seçildi.

“Çözüm Süreci”nin devam ettiği dönemlerde genelde Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve İdris Baluken’den müteşekkil olan HDP heyeti; Hükümet ve İmralı ile çok sayıda görüşme gerçekleştirdiler. Farklı isimlerin yer aldığı HDP heyetleri de zaman zaman Kandil’e giderek KCK liderleriyle görüşmeler gerçekleştirdiler.

2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanı seçiminde Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı aday göstererek katılmış olan HDP,  % 9,5 oranında hatırı sayılabilecek bir oy aldı. % 13,5 oy aldıkları 7 Haziran seçimi sonrası yapmış olduğu açıklamada, Demirtaş; “Artık HDP gerçek bir Türkiye partisidir” diyerek, HDP’deki emanet oylara sahip çıkacaklarını beyan etmiş; hemen her açıklamasında, HDP’nin PKK-KCK ile bağlantısı olmadığını dile getirerek, bu minvaldeki tüm iddiaları yalanlamıştı. Peki, hakikatte böyle bir bağlantı yok muydu? PKK’nın “Çözüm Süreci”ni sonlandıran silahlı eylemlere başlaması sonrası bu gerçek yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başladı.  Kamuoyuna Türkiye partisi olacağını, “Türkiyelileşeceğini” taahhüt eden HDP, aksi bir rotaya girerek Kandil’in sözcülüğünü yapmaya devam etti ve “Kandil”leşme yolunda hızla ilerlemeye başladı.

HDP’nin nasıl “Kandil”leştiğini, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Kandil sözcülerinin son bir haftadaki açıklamalarına bakarak görebiliriz.

PKK’nın Avrupa’daki yayın organlarından Yeni Özgür Politika Gazetesi’nde 15-16 Aralık’ta yayınlanan röportajında Demirtaş: “Hatırlanırsa Şırnak'ta, Cizre'de sivil halk meclisleri öz yönetim ilan ettiğinde ne hendek vardı, ne barikat vardı? Ama ne yaptı devlet? Belediye başkanını, o açıklamayı okuyanı, açıklama okunurken yanında bulunanı... Herkesi tutukladı… Orada yaşayan gençler, siyasetçiler, halk, ‘Yahu bizi bu kadar rahat biçimde gelip mahallemizde, evimizde gözaltına almalarına izin vermeyeceğiz’ dedi. Bunu da bir fiziki engelle, taktikle nasıl yapabiliriz sorusundan tahmin ediyorum ki hendek gibi bir şey çıktı” diyerek, PKK’nın Kürtleri boğmak için sürdürdüğü “hendek ve barikat” stratejisini meşrulaştırdı. Açıklamalarının devamında ise Bir defa Kürtlerin ve Kürdistan’ın geleceğiyle ilgili mevzu, dünya genelinde de bir siyasi statü meselesidir. Bu, Kürdistan’ın dünya genelindeki, uluslararası toplum nezdindeki kabulüyle ilgili meseledir. Kürtlerin mutlaka şu veya bu şekilde siyasi statüsü olmalı. Bunun da ismi devlettir. Bu devletin içinin nasıl doldurulacağı ideolojik bir meseledir” diyerek, hem yüzündeki maskeyi çıkarmış, hem de “HDP Kandil’in TBMM’deki uzantısıdır” iddialarını meşrulaştırmıştır. Bugünkü yapısıyla HDP, Kürtlere jakobenizmi dayatan bir “elitist-burjuva” partisidir.

Demirtaş’ın açıklamalarının yayınlandığı gün, Mustafa Karasu’nun “HDK ve DTK’sız Bir HDP Düşünülemez” başlıklı yazısında: “HDK’nın farklı bileşenlerinden gelinse de dışa karşı HDP’li gibi yansımak ve HDP’li olarak çalışmak önemlidir. Çünkü HDK çizgisi, tüm HDK bileşenlerini güçlendiren, onların toplumsal ve siyasal taleplerini yansıtan bir partidir” diyerek, PKK’nın hendek ve barikat stratejisine karşı duruş sergileyen HDP içerisinde farklı sesleri de tehdit etmiştir.

KCK’ya göre “hendek ve barikat stratejisi” yeni demokratik Orta Doğu’yu inşa ediyor. PKK’ya göre, PKK faşizmine karşı çıkan Kürt, Kürt değildir. Hatırlanacağı üzere KCK aynı söylemi Suriye’deki uzantısı olan PYD faşizmi için de dillendirmişti. Maalesef bu zihniyet Hitler faşizmi döneminde muteberdi. Ve yine Kandil’e göre Türkiye, demokratik Orta Doğu’nun inşasına müdahale ederek, izin vermiyor.

Esasında HDP bir Kürt partisi olmadığı gibi, bir Türkiye partisi hiç olamamıştır. Sol, sosyalist ve enternasyonalist, hedefi ihtilalcilik olan, kuruluşundan bugüne Kandil’in güdümünden çıkmayan bir partidir. Kürtler ve “Kürt Sorunu” HDP için bir figürdür. HDP’ye oy vermiş Kürtlerin büyük bir çoğunluğu ne yazık ki HDP’nin ideolojisinden bihaberdirler. Bunun sonucu olarak da HDP içerisindeki Türk Solu'nun eskimiş "sosyalist" artıklarından kendilerine hiçbir fayda gelmeyeceğini bilmiyorlar.

Çarlık Rusya’sını yıkan Lenin’in, Çarlık coğrafyasındaki Müslüman halkları kendi emellerine alet edip kullandığı gibi, tüm iradesini Kandil’e teslim etmiş olan HDP de Müslüman Kürtleri “demokratik konfederalizm, özerklik, özyönetim”  saçmalıkları için kendi emellerine alet etmektedir. HDP takiyeci bir partidir, takiyecilik yapmaktadır. "Kürt Sorunu"nun çözümü demek, PKK ve HDP'nin nemalandığı kaynağın kuruması demektir. Çünkü çözümsüzlük, PKK ve HDP'nin yaşam kaynağıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder