28 Kasım 2015 Cumartesi

Barışa “Elçi” Olmak da Yetmedi!...

Tarihi dört ayaklı minare önünde basın açıklaması yapıldığı esnada,  bir araç içerisinden  uzun namlulu silahlarla güvenlik güçlerine ateş açılmış, çıkan çatışmada Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi hayatını kaybetmiş, bir polis memuru şehit olmuş, ikisi polis; bir gazeteci de yaralanmıştır.  Saldırıda hayatını kaybeden Elçi ve şehit polisimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağılığı diliyor, yaralı polisler ve gazetecinin bir an önce sağlığına kavuşmasını temenni ediyorum.

Bu saldırı Türkiye’nin birliği ve beraberliğine yapılmış, provokasyon amaçlı bir eylemdir. Saldırı bir an önce tüm boyutlarıyla -adli ve idari- en kısa zamanda sonuçlandırılmadır. Otopsi sonrası yapılan ilk açıklamada Elçi’ye isabet eden tek kurşunun ensesinden girip, sol gözünden çıktığı belirtildi.

Tahir Elçi, 14 Ekim 2015 tarihinde katıldığı bir televizyon programında “PKK terör örgütü değildir” diyerek, gündeme gelmişti.  Bu açıklamasına bakılarak Elçi’nin PKK yandaşı olduğunu iddia etmek doğru değildir. Bugüne kadar bölgeye barışın gelmesi için gayret eden Elçi, saldırıdan dakikalar önce yaptığı açıklamada, “Bu bölgede silah sesleri istemiyoruz” demişti. Elçi, geçtiğimiz hafta içerisinde, “Devlet operasyonu esnetsin, yasadışı silahlı gruplar ilçeden ayrılsın, hendekler kapatılsın” çağrısı yapmıştı ve bu çağrı ile PKK’nın “yasadışı” silahlı gruplar olduğuna dikkat çekmişti. Elçi’nin, bu açıklamadan sonra öldürülmesi oldukça dikkat çekicidir.

Diyarbakır Baro Başkanlığını yürüten Tahir Elçi, Türkiye’ye barışın gelmesi için her zaman halkı itidalli olmaya davet etmiş iyi bir hukukçuydu. Elçi’nin öldürülmesi kime ne kazandırır veya  ne kaybettirir? Bunun cevabını bulabilmek için yakın tarihe bir göz atmak yeterli olacaktır. 5 Temmuz 1991’de evinden kaçırılan ve 7 Temmuz 1991’de Maden yakınlarında cesedi bulunan dönemin Diyarbakır HEP İl Başkanı Vedat Aydın ve 20 Eylül 1992’de Diyarbakır Seyrantepe’de uğradığı silahlı saldırı sonrasında hayatını kaybeden Musa Anter. Vedat Aydın ve Musa Anter cinayetleri, PKK için bir dönüm noktasıydı ve bu cinayetler PKK’nın bölgedeki etkinliği açısından bir milat olmuştu. Her iki cinayette de devletin damarlarına girmiş derin yapıların izlerine rastlanılmasına rağmen, failler bulunamamış; cinayetler faili meşhul kalmıştı. Bu cinayetler üzerinden bölgede etkin bir propaganda faaliyetine koyulan PKK, binlerce elemana kavuşmuş, bölgenin devlet ile bağlarını koparmasının tohumlarını atmıştı.

Yeniden bugüne dönecek olursak, bölgede yaşananlar PKK’nın “hendek” stratejisinin eseridir(!) Hendek stratejisiyle çatışmaları şehir merkezlerine ingirgeyemeyen ve gün geçtikçe halk nezdindeki desteğini kaybeden PKK’ya,  Elçi cinayeti üzerinden nemalanma imkânı verilmemelidir.  Bu saldırının “Çözün Süreci”ni de sonlandıran PKK içerisindeki “derin PKK” tarafından gerçekleştirilmiş olması muhtemeldir.

PKK, “Elçi’yi devlet katletti” propagandası üzerinden protesto yürüyüşleri düzenletmek isteyebilir. Nitekim, PKK yandaşları tarafından yurt dışında bu maksatlı protesto eylemleri düzenlenmektedir. Dolayısıyla, cinayetinin tüm yönleriyle aydınlatılarak kamuoyuna açıklanması elzemdir.

Vedat Aydın ve Musa Anter’in öldürülmeleri, kime-kimlere fayda sağlamışsa, Tahir Elçi'nin öldürülmesi de aynı kan emici odaklara fayda sağlama amaçlıdır. Hedef, bu ülkenin birlik ve beraberliğine halel getirmektir. Siyasi parti temsilcileri başta olmak üzere, herkesin sorumlu davranarak, dikkati ve sağduyu elden bırakmaması gerekmektedir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder