12 Ağustos 2015 Çarşamba

“Özerklik” Hedefleyen PKK Eylemleri!...

7 Haziran seçimi öncesinde askıya alınan “Çözüm Süreci”,  KCK’nın 11 Temmuz’da “çatışmasızlığın sona erdiğini” açıklamasıyla son buldu. PKK’nın 22 Temmuz’da Ceylanpınar’da evlerinde uyurlarken şehit ettiği iki polis memurunun ardından yeniden başlayan çatışmalar sonrasında şehit sayısı 30’u, yaralı sayısı ise 100’ü aşmış durumda.

PKK’nın son eylemlerine bakıldığında:

- Kırsal alanlardaki askeri hedeflerden ziyade, şehir merkezlerinde polis noktaları hedef alınmaktadır. PKK, “Çözüm Süreci”nin devam ettiği dönemde, cephe faaliyetleri olarak adlandırılan şehir faaliyetlerine ağırlık vermişti.

 - Bölgedeki enerji kaynakları ve iletişim hatlarına yönelik sabotaj eylemleriyle kamu idaresini zayıflatmaya çalışmak. Bölge il ve ilçelerinde kazdıkları hendekler, imha ettikleri köprüler devleti zayıf göstermeye yönelik eylemlerdir.

- Kendi kontrolündeki medya üzerinden “Devlet topyekûn Kürtlere savaş açtı” propagandasını yaymaya çalışarak, Kürtleri devletten uzaklaştırmaktır. Oysaki devletin namuslu ve masum Kürtlerle hiçbir meselesi olmamıştır. Devletin meselesi, kendisine silah doğrultan PKK çetesiyledir.

- PKK, saldırılarıyla ilk anda çatışmaları derinleştirmeyi ve halkı sokağa çıkartmayı (PKK jargonunda demokratik serhildan olarak adlandırılıyor)  hedefliyor. HDP’nin “PKK çatışmasızlık konumuna dönmeli” açıklamasından sonra, KCK Yürütme Konseyi tarafından yapılan açıklamada: ''2013 Nevrozundan bu yana tutuklanan tüm siyasi tutuklular serbest bırakılarak tahkim edilmiş ateşkes yapılmalıdır. Bu müzakereyi gözetleyecek üçüncü bir gözle tahkim edilmiş çatışmasızlığı izleyecek, çatışmasızlık kurallarına uymayan eylem ve tutumları ortaya çıkaracak bir izleme komitesine de ihtiyaç vardır. Böyle bir çatışmasızlık yolu ve yöntemi müzakere yolu ve çözüm süreci ortaya konulmazsa çatışmasızlık ve barış istemleri bir sonuç alamaz. Halklarımızı beklenti ve oyalama içinde tutan büyük hayal kırıklıkları öfke patlamaları ortaya çıkararak daha büyük çatışmaların yolunu döşeyecektir'' ifadesi, PKK’nın “Devrimci halk savaşı” ilanının davetiyesi niteliğindedir. 23 yıl önce (1992 Nevrozu) Şırnak, Cizre, Nusaybin ve Kızıltepe’de yaşanan ve PKK’nın büyük bir “serhildan” olarak adlandırdığı olaylar için Öcalan (yakalandıktan sonra); “İsyan yanlıştı, Kürtler açısından silahlı mücadeleyi gerektiren bir durum kalmamıştı" diyerek dile getirmişti. İleriki yıllarda, başta Cemil Bayık olmak üzere, KCK üyelerinin büyük bir çoğunluğunun da “Çözüm Sürecini” sonlandıran eylemlerinin yanlışlığını itiraf edeceklerini umuyorum.

- Nihai hedefleri için ise uluslararası kamuoyuna son olayların bir halk hareketi olduğu algısı oluşturarak, uluslararası hukuku devreye sokabilmek,  ilk etapta oluşturulacak kanton bölgeler üzerinden,  demokratik özerkliklerini ilan etmektir. Geçtiğimiz hafta içerisinde, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Şırnak İl Başkanı Salih Gülenç’in: "Kentte bulunan devletin tüm kurumları bizim için meşrutiyetini kaybetmiştir. Bu şekliyle devletin hiçbir atanmışı bizi yönetemeyecektir. Bundan sonra halk olarak öz yönetimimizi esas alarak, demokratik temelde yaşamımızı inşa edeceğiz. Bundan sonrada gelişecek tüm saldırılar karşısında demokratik öz savunmamızı gerçekleştireceğiz. Bundan sonra kentimizde kendimizi de bizler yöneteceğiz. Başkalarına yönettirmeyeceğiz" açıklaması, PKK’nın bu manadaki hedefini ifşa etmektedir.

- PKK, Suriye’deki yapılanması PYD üzerinden IŞİD’e karşı verdiği mücadele ile uluslararası aktörler tarafından meşru görünmeye çalışmaktadır. Hatırlanacağı üzere ABD yapmış olduğu açıklamayla PYD’nin terör örgütü listesinde yer almadığını açıklamıştı.  Hâlbuki Rojava’dan gelen -teyide muhtaç- bilgilere göre PYD,  kontrolü altında bulundurduğu bölgelerde, kendisi gibi düşünmeyen Suriyeli Kürtler üzerinde IŞİD terörünü aratmayan büyük bir zulüm uygulamaktadır. PYD asayiş timleri olarak adlandırılan grupların, mesnetsizce keyfi gözaltılar yaptığı, gözaltına aldığı şahıslara ağır işkenceler uyguladıkları, kimilerini hukuksuzca yargıladıktan sonra hücre tipi cezaevlerine attıkları, kimilerini de Suriye dışına (Türkiye ve Irak’taki kamplara) çıkarmaya zorladıkları iddia edilmektedir.

Sözün özü: Bölge değişti, Türkiye değişti, devlet değişti, Türkiye'nin Kürtlere bakışı değişti, devletin Kürtlere ve bölgeye bakışı değişti ama kan ve gözyaşı üzerinden nemalanan PKK değişmedi/değişemedi.

Peki, bu durumun kaybedeni kim/kimler? Tüm Türkiye, yani biz, yani hepimiz. Kazananı kim/kimler? İç barışımızı ve huzurumuzu istemeyen ve bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalışan küresel güçler, yani silah tüccarları, yani emperyalizm…

Kaldı ki barış, Türkiye’ye karşı elinde silahı bir güç ve tehdit unsuru olarak bulundurmakla, asker ve polis şehit etmekle gelmez. Barışı istiyorsanız eğer, öncelikli olarak Türkiye’ye karşı silahlı faaliyetlerinize son verdiğinizi açıklayacak ve silahlı unsurlarınızı yurt dışına çıkartacaksınız ki Türkiye kamuoyu barış taleplerinizi samimi bulabilsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder