19 Ağustos 2015 Çarşamba

KCK’nın “Demokratik Özerklik” Aldatmacası-I...

PKK/KONGRA-GEL tarafından kabul edilen KCK Sözleşmesinin 7. Maddesi: “Kürdistan Demokratik Konfederalizminde asıl karar yetkisi köy, mahalle ve şehir meclis ve delegelerinindir… Kürdistan Demokratik Konfederalizmi bir devlet sistemi değil, halkın devlet olmayan de­mok­ratik sistemidir. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere halkın tüm kesimlerinin kendi demok­ratik örgütlenmesini yarattığı politikayı doğrudan ve özgür-eşit konfederasyon yurttaşlığı temelinde, yerelde kendi özgür yurttaşlık meclislerinde yaptığı bir sistemdir… Demokratik Konfederalizm, dört parçaya bölünmüş ve dünyanın her tarafına yayılmış olan Kürt halkının demokratik birliğinin ifadesidir”  şeklindedir.

Öcalan’ın yakalanmasından sonra PKK’da hızlı bir değişim ve dönüşüm gerçekleşmişti. Bu dönüşüm, avukatları aracılığıyla örgüte ulaştırılan Öcalan’ın Avukat Görüşme Notları’nda sıklıkla değindiği “Demokratik Cumhuriyet” fikriydi.   “Demokratik Cumhuriyet” fikri sırasıyla; “Demokratik Uygarlık”, “Demokratik Ekolojik Toplum” gibi ifadelerle açıklanmaya çalışılmıştır. KCK sözleşmesinin 11. Maddesi gereğince (KCK’nın kurucusu ve Önderi, Abdullah Öcalan’dır. Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne dayalı demokrasinin felsefik, teorik ve stratejik kuramcısıdır. Her alanda bütün halkı temsil eden önderlik kurumudur) Öcalan’a atfedilen “yücelik” sebebiyle de bu kavramlar yeterince tartışılmadı.

“Demokratik Özerkliği şöyle izah edebiliriz; Demokratik ulus bir ruh ise, demokratik özerklik de bedendir. Demokratik özerklik demokratik ulus inşasının ete kemiğe bürünmüş halidir, onun somutlaşmış bedenleşmiş halidir” diyerek tarif eden Öcalan,  18 Ağustos 2010 tarihli avukat görüşme notunda “Demokratik Özerkliğin” (Siyasi Boyut, Hukuki Boyut, Ekonomik Boyut, Kültürel Boyut, Öz Savunma Boyutu, Diplomasi Boyutu)  altı boyutlu olduğunu belirtmiştir.

Merkezi Kandil’de olan ve PKK’nın kontrolü altındaki yazılı ve görsel meydanın tamamını sevk ve idare eden “Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi”, Öcalan’ın belirlediği bu altı boyutun içeriğine ilişkin hazırladığı metinleri ayrıntılı bir şekilde inceleme imkânı bulduk.  

Demokratik Özerkliğin Siyasi Boyutu: Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi demokratik özerkliği, “Kürt halkının kendi demokrasisini kurma ve kendi toplumsal sistemini organize etme hareketi” olarak tanımlamakta.  Devamında ise “Toplumun siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, inanç ve mezhepsel, etnik, cinsiyet özgürlüğüne dayalı, ekolojik, komünal alandaki örgütlenmelerinin birliği ve örgütlenmiş toplumun kendi kendini yönetme organizasyonudur” diyerek ifade etmektedir.

Kendilerine sorgusuz-sualsiz biat etmiş, PKK’yı ve Öcalan’ı ilahlaştırmış bölge insanının örgütlenmesine ilişkin olarak da “Bu noktada özerkliğin demokratik siyaset temelinde işlerlik kazanması olmazsa olmaz kabilinden ele alınırken, kendini klasik devletçi siyaset gerçeğinden belirgin çizgilerle ayırması zorunludur. Onun için de yurttaş meclisleri, kent meclisleri, mahalle, bölge, sokak meclisleri, komünler, kadın ve gençlik örgütlenmeleri, meslek kuruluşları, dini, etnik örgütlenmeler üzerinden geniş bir tartışma ve kararlaşma süreci ortaya çıkarmak şarttır. Meclisler meclisi olarak ortaya çıkacak özerk bölge meclisi böylece demokratik bir içeriğe kavuşabilir ve halkın demokratik iradesini temsil edebilir” diyerek çoluk-çocuk, kadın ve yaşlıları “özyönetim” aldatmacası adı altında, canlı kalkan olarak kullanmaktan geri kalmamaktadırlar.

Bugün Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki birçok il ve ilçenin cadde ve sokaklarında iş makineleriyle kazılan hendekler, mahallelerden başlanılarak, yerleşim birimlerindeki devlet otoritesini boşa çıkarma girişimleri, bu tanımlamanın kapsamında değerlendirilebilir.

Demokratik Özerkliğin Hukuki Boyutu, sözüm ona “özyönetimlerini” ilan eden PKK yandaşlarının devlet ile olan ilişkilerinin şekil ve çerçevesine yöneliktir. Bu da şu şekilde izah ediliyor: “Özerklik derken, özü itibarıyla sorduğumuz soru şudur; devlet ve demokrasi güçleri arasında nasıl bir hukuksal ilişki? Toplumun kendini sadece devletle olan ilişkileri düzenleyen hukuki kurallarla sınırlamadan, devlet dışı olan ve özünde ahlaka dayanan öz örgütlenmelerini geliştirmeleri; özgürlük için, eşitlik için ve gerçek kurtuluş için olmazsa olmazdır. Toplum yaşamına dikkatle bakıldığında, tüm toplumlarda işlerin, toplumsal yaşamın hukukla değil daha çok da ahlakla yürütüldüğü, örgütlendirildiği görülür. Ahlak, toplum yaşamı için bir harç görevindedir. Toplum olmayı sağlayan asıl olgu hukuk değil, ahlaktır.”

Esin kaynağı “Bilimsel Sosyalizm” olan ahlak yoksunu silahlı bir örgütün, ahlak kurallarını hukukun üstünde görmeye çalışması ancak ve ancak “Bilimsel Feodalizm” olarak adlandırılabilir.

Demokratik Özerkliğin Ekonomik Boyutu: Örgüt, emeğin özgürleşmesinin sosyalizm ile mümkün olabileceğini, bunun için de kapitalist sistemde metaya dönüştürülen emeğin sosyalizm ile karşılığını alabileceğini iddia etmektedir.

PKK-KCK’ya göre, “Özel mülkiyetin kanunlarla dokunulmaz kılınması, onun kutsallığını ifade etmez. Her ne kadar Kutsal Kitap ‘çalmayacaksınız’ diye emretse de, bu emir, emeksiz sahiplenmenin tümünü ifade etmez. ‘Çalmayacaksınız’dan kasıt, mülkiyeti dokunulmaz kılmaktan başka bir şey değildir. Dokunulmaması gereken şey, eğer tanrı emri olarak dile gelmişse, en kirli şey kirinden arınmış, en lanetli şey kutsal kılınmış olur. İster kutsal kitaplardaki bu yaklaşımla olsun, ister Hamurabi kanunlarındaki hukuksal yaptırımlarla olsun, koruma altına alınan aslında ‘tüm kötülüklerin kaynağı’ olan mülkiyetin özel niteliğidir. Özel mülkiyet kutsal değil, hırsızlıktır.” Bu tanımlama şu manaya geliyor. Öcalan’ın (KCK’nın) “Demokratik Özerkliği”nde özel mülkiyetin yeri yoktur.

Devamında ise “Demokratik Özerkliğin özel mülkiyete ilişkin yaklaşımı; özel mülkiyetin varlığını kabul etmek ama onu teşvik edici- özendirici uygulamalardan kaçınmak kadar tekelleşmeyi içeren özel mülkiyeti kabul etmemek, buna karşı durmak esas olmaktadır. Özel mülkiyeti tamamen reddetmek fazla gerçekçi değildir.” tanımlamasıyla da PKK tarafından birçok konuda yapıldığı gibi, birbiriyle yüzde yüz çelişen ifadeler kullanılarak, zihinler bulandırılmaya devam edilmektedir. 

“Grup ya da topluluk mülkiyeti veya ekonomisinden kastımız; tekelleşmeyi hedeflemeyen, azami kârı esas almayan, kontrolü kendi elinde olan, üretimle bağ içinde olan, kendine yeterliliği esas alan toplumsal ihtiyaçlar üzerinden gerçekleştiği için kullanım değerini esas alan bir ekonomi ya da mülkiyettir.” ifadesi ile aslında PKK’nın da kapitalizmi tümden inkâr etmediği bir ekonomik modeli hedeflediği ortaya çıkmaktadır.

 PKK-KCK’nın demokratik özerkliğin ekonomik boyutunun anlatıldığı metnin en can alıcı cümlesi ise “Elektrik enerjisinin elde edilmesi, yine sulu tarımın yapılabilmesi için baraj yapılması kaçınılmazdır” ifadesidir. PKK, bu noktadaki samimiyetsizliğini bir kez ortaya çıkmaktadır.

Eylemleri nedeniyle bölgede devam eden baraj inşaatlarını durdurma noktasına getiren, şantiyelerdeki araç ve iş makinelerini yakan PKK’nın kendisi değil midir.

KCK’nın “Demokratik Özerklik” aldatmacasının diğer boyutlarını (Kültürel, Öz Savunma ve Diplomasi) yazının ikinci bölümünde ele alacağız. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder