20 Mart 2015 Cuma

Yine Nevruz, Yine Ümit...!

Türkiye’nin yakın siyasi tarihine bakıldığında, sorumluluk sahibi olması gereken siyasi parti liderleri ve çok sayıda siyasetçi, toplumun sinir uçlarına dokunacak siyasi dil ve söylemleri her dönemde kullanmıştır. Siyasi partilerin toplumu kutuplaştıran bu tür söylemlerden nemalanmaları ise sosyolojik bir vakadır.

HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın “Sayın Recep Tayyip Erdoğan, HDP var oldukça HDP’liler bu topraklarda nefes aldıkça sen başkan olamayacaksın. Sayın Recep Tayyip Erdoğan seni Başkan yaptırmayacağız, seni Başkan yaptırmayacağız, seni Başkan yaptırmayacağız…” açıklamasını nasıl okumalıyız? Bu açıklama ile kimlere ne tür bir mesaj verilmek istenmiştir?

Bu ifade 7 Haziran seçimlerinde kimi çevrelerce dillendirilen “HDP, AK Parti ile anlaştı” iddialarını çürütmeye yönelik bir açıklama olsa da Demirtaş bu ifadeyle,  hem iddia sahiplerine, hem Erdoğan ve AK Parti karşıtlarına, hem de Kandil’e mesaj vermiştir.

Son dönemlerde karşılıklı sert ifadelerin kullanılmış olmasına rağmen, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın “İzleme Komitesi’nde 5-6 kişinin yer alacağı bu isimlerden bazılarının belirlendiği, nihai kararı Başbakan Davutoğlu’nun vereceğini” açıklaması, Öcalan’a İmralı’da sekretarya görevi yapacak olan PKK’lı beş tutuklunun (Mehmet Sait Yıldırım, Ömer Hayri Konar, Çetin Arkaş, Nasrullah Kuran ve Veysi Aktaş) belirlenmesi,  değişik engeli bulunan ve cezaevlerinde yalnız başına yaşayamayacak derecede ağır hasta olan 45 KCK’lı tutuklunun denetimli serbestlik kapsamında geri kalan cezalarını evlerinde geçirmelerinin sağlanacak olması, “Çözüm Süreci”nin ağır da olsa ilerlediğini göstermektedir.

Peki, bugünkü parametrelere bakıldığında “Kürt sorunu tamamen çözülmüştür, Türkiye’nin artık bir Kürt sorunu yoktur” denilebilir mi? Hayır, böyle bir iddiada bulunmanın henüz erken olacağı kanaatindeyim. Kürt sorununun çözümünde gelinen noktaya bakıldığında, 10-15 yıl öncesinin çok çok ilerisindeyiz. AK Parti iktidarları dönemlerinde çok önemli mesafeler katedildi. (TRT Kurdî’nin açılması, üniversitelerde Kürdoloji bölümlerinin kurulması, Kürtçenin seçmeli ders olarak Millî Eğitim müfredatına girmesi, seçim dönemlerinde Kürtçe propagandanın yapılmasına izin verilmesi… vb.) Ancak, toplumun tüm fertlerine eşit ve toplumun tümünü kucaklayan, sivil bir anayasa hazırlanmadan, sorunun çözümsüzlüğünün sonucu olan ve hâlâ elinde silahı bir tehdit ve güç unsuru olarak bulunduran PKK varlığı bertaraf edilmeden, Kürt sorununun çözüldüğünü dile getirmek gerçekçi olmayacaktır.

İki yıldır devem eden bir süreç var ve iki yıldan beri “çözüm süreci”ne direnen bir Kandil var. Ve Kandil’in söylemlerine paralel açıklamalar yaparak düz ovada siyaset üreten HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş var.

Kürt sorununun çözümünü kolaylaştıracak en önemli muhataplardan biri şüphesiz, sivil siyasettir. HDP’nin izleyeceği yol ve politikalar çözüm için hayati önem taşımaktadır. Eğer HDP (geçmişteki ismiyle BDP) inisiyatif belirleyip, “sorunun muhatabı benim” diyebilseydi,  çözümü konuşmak daha da kolaylaşacaktı.

“Çözüm Süreci”nin bir an önce nihai hedefe ulaşması için, HDP’nin Kandil’in vesayetinden kurtulması/kurtarılması gerekmektedir. HDP, Kandil’i sigorta olarak görmemelidir. Türkiye partisi olacağı iddiasıyla kurulan HDP, toplumun tümüne hitap etmedikçe -ve ona göre politikalar belirlemediği müddetçe- çözümün ana unsurlarından biri olamayacaktır. Dünyada salt etnik milliyetçilik temelinde siyaset yapan partilerden hiçbiri amacına ulaşamamıştır.

Türkiye, kuruluşundan beri varlığını şiddetle hissettirmiş yasadışı bir örgütün, demokratik siyasete dâhil edilmesinin zorluklarıyla mücadele ederken, kamuoyu; “yeni bir umut” beklentisiyle, 21 Mart’a Diyarbakır’da okunacak olan Öcalan’ın mesajına odaklanmış durumda.

Açıkçası Öcalan’ın okunacak olan yeni mesajının, Kandil üzerinde çok da etkili olacağını düşünmüyorum. Öcalan’ın 2013 Nevruzu’nda  “Bugün milyonların şahitliğinde yeni bir dönem başlatacağım. Silah değil, siyaset. Silahlı güçlerimiz sınır dışına çekilsin”  açıklamasına rağmen, ancak % 20-25 oranında bir çekilme gerçekleşmişti. Yine, HDP İmralı Heyeti tarafından 28 Şubat Dolmabahçe’de okunan “Silahların bırakılması için PKK’nın kongre yapması” çağrısına,  KCK üst düzey yöneticilerinden Cemil Bayık’ın “Apo gelip kongreye katılmadan PKK, silah bırakmaz”  çıkışı, Kandil’in Öcalan’a rağmen direnmeye devam edeceği endişesini devam ettirmektedir.

Sözün kısası, “Nevruzun” tüm Türkiye’nin bir festival coşkusuyla beraberce eğlendikleri, kutladıkları ortak bir dayanışma bayramı olması temennisiyle…

Nevruz kutlu olsun,

Newroz pîroz be...  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder