18 Şubat 2015 Çarşamba

Süreçteki Yeni Eşik İç Güvenlik Paketi

Yıllardır çözümsüz kalmış, Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan Kürt sorunu, sadece bir partinin sorunu olmadığı gibi, soruna çözüm bulmak da bir partinin sorunu değildir,  olmamalıdır. Kürt Sorunu Türkiye’nin sorunudur, partiler üstü bir sorundur. Sorunu çözmek de Türkiye’nin sorunu olmalıdır, partiler üstü olmak zorundadır.

Geldiğimiz aşamada, sorunun çözümüne yönelik önemli mesafeler kat edilmiştir. Pansuman tedbirler amaçlanmamalı,  kesin ve kati bir çözüm hedeflenmelidir.

 Genel gündemini seçim çalışmalarının meşgul ettiği Türkiye’nin siyasi gündemi yine değişti. TBMM’de görüşülen İç Güvenlik Paketi yasa tasarısı ile buna bağlı olarak Çözüm Süreci siyasi gündemimizin ilk sırasına oturdu.

İç Güvenlik Paketi’ne en sert tepkiyi, seçimlere parti olarak katılacağını açıklayan HPD’nin yapması ve Çözüm Süreci’nin geleceğini İç Güvenlik Paketi ile ilişkilendirmesi toplumun zihninde soru işaretleri oluşturmaya yetti.

Hatırlanacağı üzere HDP, 2014 yılı içerisinde Lice’de meydana gelen olayları, Kobani’yi ve son olarak Cizre olaylarını da Çözüm Süreci’nin başarıya ulaşmasıyla ilişkilendirmişti.

Kandil’den dönen HDP-İmralı heyetinin yapmış olduğu yazılı açıklamada, Kandil’in de “İç güvenlik paketini çıkarmanın müzakere sürecini de tehlikeye atacağı, paket zihniyetinin müzakereye gelmeme zihniyeti olduğu net olarak ifade edilmiştir.”  diyerek, çözüm sürecini iç güvenlik paketiyle ilişkilendirmesi, PKK’nın sürece ilişkin samimiyetini açıkça göstermektedir.

Toplumun gündelik yaşamında önemli değişiklikler getirecek olan, demokrasinin temsil edildiği TBMM’de; hiç de demokratik olmayan görüntüler ışığında görüşülen, İç Güvenlik Paketi’nin tartışılan maddelerine gelince…

2007 yılında Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu (PVSK) yapılan bir değişiklikle polis, durdurduğu şüpheliden aracının torpido ve bagaj gibi kapalı bölümlerinin açılmasıyla, şüphelinin üzerindeki giysilerini çıkarmasını talep edemiyordu. TBMM’deki paketin, mevcut haliyle geçmesi halinde; söz konusu arama mülki amirin yetkilendireceği kolluk amirinin verdiği yazılı emirle, acil durumlarda ise sözlü emirle yapılabilecek.

CMK’nin 91.Maddesine göre gözaltına alma kararı yargının yetkisi altındayken, İç Güvenlik Paketi’ne göre kanunla belirlenmiş suçları işleyenler hakkında ve mülki amirin belirlediği kolluk görevlilerine (sınırlı olmak kaydıyla) gözaltına alma yetkisi veriliyor. (AB’ye üye birçok ülkede “suçüstü” hallerinde polisin gözaltına alma yetkisi var)

Tasarının en çok tartışılan ve polisin silah kullanma yetkisi genişleten maddesine göre; molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs edenler hükmü ekleniyor.

Gösteri ve yürüyüşlerde havai fişek, molotof, demir bilye ve sapan gibi araçları taşıyanlara veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen örtenlere 2 yıl 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Ayrıca yasadışı örgüt amblem, işaret ve üniforması ile gösterilere katılanlar için 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası getiriliyor.

Son dönemlerdeki gösteri yürüyüşler sırasında meydana gelen olaylarda, yüzleri maskeli ve üniformalı eylemciler ön plana çıkmışlardır. Bu ve benzeri durumlarda devletin meşruiyeti tartışılmaya başlanmıştı.

Görüşmeler sırasında sert tartışmaların yaşandığı bir başka düzenleme ise 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun ilgili maddesine eklenen madde ile mülki amirlere (valilere) lüzumu halinde kolluk amir ve memurlarına suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için emir verme yetkisinin getiriliyor olması.  Yine valilerin, kamu düzeni ve güvenliği ile şahısların can ve mal emniyetini sağlamak için bütün kamu kurumlarının ambulans, itfaiye, çekici, iş makinesi gibi araçları ve ilgili personeli kullanma yetkisiyle yetkilendirilmesi.

Bir başka tartışmalı madde ise PVSK’nın ek 7. Maddesine ve Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanunu’nun ek 5. Maddesinde var olan, hâkimin 24 saat içerisinde karar vereceğine dair düzenlemenin 48 saat olarak ve ilgili kararın sadece Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilmesi hükmüne bağlanıyor.

İktidarlar öncelikle bireysel özgürlükleri genişletecek, kamu düzeni ve güvenliğini sağlayacak ve aynı zamanda vatandaşın can, mal ve namusu koruma altına alabilecek düzenlemeler getirmelidirler.

Geçmişteki uygulamalara bakıldığında, polise verilecek geniş yetkilerin yeni suistimallere sebebiyet verebileceği ve insan hakkı ihlallerinin yeniden Türkiye’nin gündemini meşgul edeceği ihtimalini unutmamak gerekir.

Bir dönem AİHM’in özellikle insan hakları ihlalleri nedeniyle en fazla mahkûm ettiği ülke olduğumuzu da unutmayalım.

Son söz: Sürecin uzadığı ve çözümün geciktiği her gün, KCK-Kandil’in eli güçlenmeye devam edecektir. PKK’nın istediği de budur. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder