1 Aralık 2014 Pazartesi

ÖCALAN’IN DARBE RETORİĞİ

2012 yılının son aylarında başlayan ve ilk olarak 09 Ocak 2013 tarihinde Paris’te PKK’lı üç kadının öldürülmesiyle -Fransa bu olaya hâlâ Fransız- sabote edilmek istenen süreç, 6-8 Ekim Kobani’yi protesto olaylarıyla bir kez daha test edilmek istendi. Başbakan Ahmet Davutoğlu, o günden bugüne pek çok badire atlatan sürecin sağlıklı ilerleyebilmesinin  “kamu düzeni” ile mümkün olabileceğini “Çözüm süreci örgütün rahat hareket edebildiği devletin ise süreç var diye dikkatli davrandığı bir dengesizlikte yürümez. Kamu düzeninin olmadığı yerde kamu güvenliği de düzeni de olmaz” diyerek ifade etti. 

Türkiye kamuoyundaki baskın algı 6-8 Ekim olaylarının Öcalan’a karşı bir darbe girişimi olduğu düşüncesidir. Aysbergin görünen kısmına bakıldığında evet, kısmen de olsa doğru bir değerlendirme ama aysbergin görünmeyen kısmına bakıldığında, Öcalan tarafından hazırlanan bir planın kusursuz yürüdüğüne şahit olacaksınız. 

Bir dönem PKK’nın üst düzey yöneticiliğini yapan, PKK’dan ayrıldıktan sonra Kuzey Irak’ta yaşayan Osman Öcalan bunu:“Bana göre iki PKK var, bir Kandil PKK’sı diğeri İmralı PKK’sı. İmralı PKK’sı halkın PKK’sıdır. Kandil PKK’sı ise biraz daha farklı özelliklere sahiptir.” diyerek ifade ediyor.

Öcalan ile son görüşmesini 21 Ekim 2014’te gerçekleştiren HDP heyeti, geçtiğimiz pazar günü Hatip Dicle’nin de katılımıyla İmralı ile dört saat süren bir görüşme gerçekleştirdi. Öcalan’ın devlet heyeti ile üzerinde müzakere yürütülebilecek bir çerçeve üzerinde mutabık kaldığını ve yol haritasının da  -şayet bir yol kazasına maruz kalmazsa- önümüzdeki gönlerde kamuoyuyla paylaşılacağı belirtildi.

HDP heyeti Öcalan’ın, “Sürecin bundan sonraki tüm aşamalarında, demokratik çözümün yasal güvencelerinin oluşturulmasının elzem olduğu ve bu güvenceler sağlanmadan nihai barış ve demokrasi hedefine varmanın mümkün olamayacağına” dikkat çektiğini ifade ettiler.

HDP heyeti Öcalan’ın,  “Bu kapsamda, hem Habur Sürecinde barış gruplarının ülkeye girişleri ve devamında bu insanların maruz kaldığı kabul edilemez mahkumiyetler değerlendirilmiş, hem de sürecin başlangıcında gerillanın geri çekilme yürüyüşünün anlamlandırılmak yerine bölgeye dönük kalekol ve HES yapımına odaklanılmış olması etraflıca ele alınmıştır.” dediğini açıkladılar.

Öcalan’ın “bölgeye dönük kalekol ve HES yapımına odaklanmış olması” ifadesi,  24Mayıs 2014 günü Diyarbakır Lice karayolunda başlayan, Bingöl Karlıova ile Muş Varto’ya sıçrayaneylemler sonucunda,çok sayıda asker ve sivilin yaralandığı şiddet olaylarının da sorumluğunu kabul etmesi manasına gelmektedir. Detaylı bilgi için (http://mehmetmemdoglu.blogspot.com.tr/2014/07/licede-ne-yapilmak-istendi.html)

HDP heyeti tarafından yapılan açıklamanın devamında Öcalan’ın, “Tarafların belirtilen hususlarda süreci doğru, ciddi ve kararlı yürütmesi halinde, en fazla 4-5 ay içinde tüm Ortadoğu'nun geleceğini belirleyecek büyük demokratik çözümün sağlanabileceğini vurgulayan Öcalan, bu ciddiyet ve kararlılığın gösterilmemesi durumunda, bölgesel kaosun derinleşeceği ve darbe mekaniğinin sonuç alabileceği” uyarısında bulunduğunu belirtiyorlar.

Kamuoyunun dikkatinden kaçan bir noktaya işaret etmek istiyorum.

Öcalan en son açıklamalarıyla, tüm taraflara "Kobani öncesi hangi noktadaysam, şimdi de aynı noktadayım" mesajı vermeye çalışıyor. Daha açık bir ifadeyle devlete aba altından sopa gösteriyor.

Nasıl mı?

Kobani olayları öncesi görüşmeye gidelim. Ne demişti Öcalan? Hatırlayın 01 Ekim 2014 tarihinde HDP milletvekilleri ile yapmış olduğu görüşmede Öcalan, “Kobanê kuşatması, sadece Kürt halkının demokratik kazanımlarını hedeflemekle kalmayıp Türkiye’yi de yeni bir darbe sürecine sokacaktır” iddiasında bulunmuştu. En son açıklamasına paralel bir açıklama.

Öcalan’ın darbeden kastı, direkt olarak askeri bir darbe değildir. Darbeden kasıt; PKK terminolojisinde “serhildan” olarak tanımlanan halk ayaklanmasıdır.  Öcalan,  bunu 6-8 Ekim Kobani’yi protesto eylemleriyle test ettirmiştir. Yani hedeflenen askeri darbe, sonuca götürecek sebep de bir “halk ayaklanması” olacaktır. Darbe şartlarının hüküm sürdüğü dönemler, bu tür yapılanmalar için hep can simidi olmuştur. 12 Eylül 1980’i hatırlayalım. 12 Eylül askeri darbesi en çok kime yaramıştır?

Bir sorunun çözümü, o sorunun başındaki şahsın/şahısların tanınması ve tanımlanması ile mümkün olur ancak.


Selametle kalın efendim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder