31 Aralık 2014 Çarşamba

Acı Bisküvi

Mevsim yaz, ordunun henüz yönetime el koymadığı 1980 yılının Haziran ayı. 12 yaşında bir çocuktur Hasan.  

İlkokulu köyde okuyan Hasan, ortaokul için arkadaşlarıyla birlikte, her gün köyden ilçeye yürümek zorundadır (gidiş - dönüş 20 Km). Köyün çocukları içerisinde karnesi en iyi öğrenci olmasına rağmen, ne yazık ki yıl sonunda Türkçe dersinden bütünlemeye kalır.

Dönemin Millî Eğitim müfredatı gereği, bir dersten bütünlemeye kalan öğrenciler için 15 günlük eğitim sonrası ders geçme sınavları düzenlenirdi. Hasan, 15 günlük eğitim sonunda ders geçme sınavına girer ve bir hafta sonra açıklanacak sınav sonucunu merakla beklemeye başlar.   

Çabuk geçer bir hafta ama siz bunu bir de Hasan’a sorun. Babası çalışmak için köy dışında olan Hasan’ın annesi, evin tüm işlerini yapmak zorundadır. Köy yerinde iş biter mi? Evden annesi ile birlikte çıkan Hasan, köye epey uzak ve okul yolu üzerinde olan bahçelerine ulaşırlar. Annesi işe koyulmadan önce Hasan’a seslenir: “Oğlum al şu parayı, kendine harçlık yaparsın; okuldan dönüşte de bahçede beraber yemek için yiyecek bir şeyler al” der.

Parayı alan Hasan, annesiyle vedalaştıktan sonra ilçeye inmek üzere yola koyulur.  Heyecanını ve merakını bir türlü gizleyemeyen Hasan, hızlıca okula yönelir. Beklediği gibi yüksek bir notla sınıfını geçmiştir. Okuldaki arkadaşlarıyla sevincini paylaşır, yeniden ilçedeki çarşı merkezine döner. İyiden iyiye açıkmış olan ve kafasında ekmek ve birazcık da zeytin almayı planlamış olan Hasan, maalesef bu düşüncesine muvaffak olamaz. 

Sebep mi?

Sadece çocukluğu…

Ekmek almak için pide fırınına yönelen Hasan, bakkal önünde köyün diğer çocuklarıyla karşılaşır. Köy çocuklarından birkaçı bakkaldan almış oldukları bisküvileri afiyetle yemektedirler. Bisküviyi çok sever ama bir tane bile istemeye utanır, sıkılır Hasan. Bir an düşünür ve elindeki paraya bakar. Ekmek ve zeytin alacak olursa bisküvi, bisküvi alacak olursa ekmek ve zeytin alamayacaktır.  

Her çocuk gibi çocukluğuna yenik düşer ve elindeki tüm parayla bisküvi almaya karar verir. Bakkaldan aldığı bisküvileri bir kese kâğıdına koyar ve bahçeye doğru yürümeye başlar. Yürürken hem bisküvilerini sayar, hem de dayanamayıp, “bir tane daha, bir tane daha” diyerek,  büyük bir iştahla yemeye devam eder. Ve bir saatlik yürüyüşten sonra annesinin çalıştığı bahçeye ulaşır.

Bahçede çalışan annesi, bir hayli yorulmuş ve de acıkmıştır. Oğlu Hasan’ın geldiğini görünce: “Geldin mi oğlum, ben de çok acıkmıştım” der. Büyük bir pişmanlık duyan ve yaptığı hatanın farkına varan Hasan, annesine doğru koşmaya başlar “Anne bak, senin için bisküvi aldım” diyerek, kese kâğıdını annesine uzatır…

Annesi usulca kese kâğıdını alır, içerisini kontrol eder, bir de ne görsün? Sadece beş adet bisküvi kalmıştır. Bir oğluna, bir kese kâğıdına bakar. Biraz üzgün, biraz da kızgın olmasına rağmen, şefkat dolu bir sesleniş ile “Ah be güzel oğlum bu hangimize yetecek” der. Bunu duyan Hasan âdeta yıkılır, “bisküvi yemek için annemi aç bıraktım” diyerek, bahçe kapısına doğru koşar. Bahçe kapısının kenarına oturur, küçük yüreğini kaplayan o derin acıyla hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar.

Şefkat abidesi olan tüm anneler gibi, Hasan’ın annesi de bu durumuna dayanamaz ve Hasan’ın yanına gelir; “Üzülme oğlum, yaptın bir hata ama doğrusu bisküvilerin tadı da çok güzeldi” diyerek, Hasan’ı teselli etmeye çalışır.  Annesinin bu tavrıyla biraz teselli bulsa da olayın tesirinden bir türlü kurtulamaz.  

Yaradılışı gereği yufka yürekli ve duygusal olan Hasan, yaptığı hatanın üzerinden uzun yıllar (35-40) geçmesine rağmen, olayı her hatırlayışında “ah, keşke” diyerek, gözyaşlarını tutamaz bir türlü…

Ve işte yeni bir yıl: 2015

Mevlit Kandil’inizi şimdiden tebrik ediyor, “keşke” demediğiniz ve içerisinde keşkelerin yer almadığı yeni bir yıl geçirmenizi temenni ediyorum.


Sağlıcakla kalın dostlar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder