6 Nisan 2018 Cuma

Ey Lâl!...


Taşın “lâl” hali derler sana!…
Derler, evet…
Çünkü taşların sultanısın.
Rengin kan kırmızısı,
Derdime eşlik eden, yâranımsın…

Ey Lâl!...
Bir gönüle “sultan” olmak için,
“Lâl” mi olmak gerek?
Ya da; “lal” olmak için,
Bir gönüle “sultan” mı?
İsmin taş lakin yüreğin lal…
Fıtratın taş ama sıfatın lâl…
Hadi! Susma konuş!...
Sen değil, kalbi “taş” olanlar utansın…

Ey Lâl!...
Yar’dan bana kalansın…
Tenime değip, yüreğime dokunan…
Sırdaşım, gönüldaşımsın…
Her taneni ayrı, ayrı sevip anlamlandırdığım…
Özlemimi giderensin.
Radyoda, “Ömrümüzün son demi,
Son baharıdır artık” şarkısını dinlerken hüzünlenip,
Döktüğüm gözyaşımsın…

Ey Lâl!...
Benimlesin ve hep benimle kal!...
“Olur da bir gün seni yitirirsem!...
Canım acıyacak, yüreğim yanacak” diyordum ki…
Ansızın, kaybolup gittin…
Bir daha dönmemek üzere gitmiş olsan da!
Kalbimin içindesin…
Çünkü?...
Sen benim lâl’im, hâl’im…
Ve ahh-valimsin…

Memdoğlu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder