11 Ağustos 2016 Perşembe

PKK’nın 15 Temmuz Fırsatçılığı!...

PKK-KCK ve HDP, ideolojik olarak tükenmiş, topluma vereceği bir mesajı kalmamıştır. Yıllarca kendi tabanını ve bölge insanını Siyasal yollardan Kürt sorununun çözümünü ve Türkiye'nin demokratikleşmesini sağlayacak yoğun bir çaba gösteriyoruz ancak bu çabalarımız devlet tarafından karşılık bulmuyor” yalanıyla oyalayan PKK, yaşamsal kaynağı için (aslında yeni olmayan ama yeniden tedavüle koyduğu) şahıs endeksli stratejiyi bir kez daha gündeme getirdi. Kendi propagandalarına malzeme edecek bir tek malzemesi kaldı. O malzeme de iki şahıs üzerinden ürettikleri iki kutuplu siyasettir. Bunlardan ilki Cumhurbaşkanı "Erdoğan" düşmanlığı, diğeri ise İmralı’daki "Öcalan" fetişizmidir.

15 Temmuz darbe girişimi cuntasının hedeflerinden biri de İmralı’nın basılarak Öcalan’ın infaz edilmesi ve bir iç savaşa sebebiyet vermek olduğu gerçeğidir. Darbeci hainlerin İmralı’yı da hedeflediklerinin kamuoyuna yansımasından sonra, gerek HDP ve gerekse Kandil’deki -çok bileşenli- uluslararası terör şebekesi KCK, bu durumu kendileri için bir fırsata çevirme gayreti içerisine girdiler.
             
15 Temmuz’dan sonra Türkiye’nin hemen her yerinde (Hakkâri’den tutun da Edirne’ye kadar) hürriyet ve özgür irade (halk iradesi) mitingleri düzenlenirken, PKK yandaşları da alternatif olarak Avrupa’nın birçok ülkesinde Öcalan’a özgürlük adı altında çeşitli etkinlikler düzenlemiş ve hâlâ da düzenlemektedirler.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Öcalan’dan  haber alınamamasının gerilime neden olduğunu iddia ederken, “Öcalan 1999’da yakalandığında bir günde onlarca insan kendini yaktı. Çok büyük çılgınlıklar ortaya çıkabilir. Hakikaten bilmiyorlar, biz de bilmiyoruz. Öcalan sağ mı, ölü mü, yaralı mı, durumu nedir, o gece orada ne oldu?”  sözleriyle de kamuoyunun zihnini bulandırmaktan geri durmamıştır.  “Sokağın kullanıldığı bir dönemde Erdoğan’ın bize hedefe koyması, ‘Şehitlerin hesabını veremezdik’ demesi yeni bir durumdur. Bundan sonra HDP büyük kitlelerin hedefi haline gelebilir. Erdoğan bunun işaretini verdi. Bu çok tehlikeli bir şeydir” sözleriyle, “Erdoğan” isminin kendilerinde nasıl paranoyaya dönüştüğünü ifade etmektedir. 15 Temmuz darbe girişimine net olarak tavır alamamış olan Demirtaş’ın -Kandil’den icazet almadığındandır- Türkiye’nin yekvücut olduğu bir dönemdeki mitingleri tehlikeli bulması hastalıklı bir ruh halinin dışa yansıması olsa gerek.

Sisli havadan kemik kapmak isteyen birileri (M. Karayılan) de Yani Türkiye sisteminin şu anda yaşadığı kriz, esas olarak Kürdistan Özgürlük Mücadelesi karşısında yaşadıkları yenilginin bir sonucudur” diyerek, (cehaletini, akılsızlığını) malumu bir kez daha ilam etmiştir. Demirtaş’ın açıklamalarıyla birebir örtüşen açıklamanın devamında Karayılan, “15 Temmuz’da yaşanan darbe girişiminin en büyük hedeflerinden birisinin Önder Apo olabileceği bilinmesine rağmen, Önder Apo’nun yaşamı konusunda halkımızın kaygılarını giderecek görüşmeleri yaptırmıyor” diyerek, kendi tabanını manipüle etmektedir. Şehir ve hendek stratejisiyle bölge insanını sokağa indiremeyen Karayılan, halka yaptıkları zulmü bir zafer edasıyla -marifetmiş gibi- utanmadan sahiplenmeye devam etmektedir. 

Her açıklaması bir hezeyan olan Karayılan’ın, (geniş bilgi için http://mehmetmemdoglu.blogspot.com.tr/2015/12/karaylann-hezeyanlar.html) “Türkiye’nin düze çıkması için tek yol vardır; o yol da İmralı’dan geçmektedir. Yalnızca Önder Apo’nun projesi Türkiye’yi düze çıkarabilir… Önder Apo özgür olmadan Türkiye’de ne demokrasi, ne istikrar, ne de refah gelişmez. Bunu herkesin bilmesi lazım” ifadesi ise aç tavuğun rüyasında darı ambarı görmesi şeklinde tevil edilebilir. Aynı Karayılan, Türkiye’nin bölünmemesi ve birlikte yaşaması için “demokratik özerkliğin” gerekli olduğunu da iddia etmişti. Karayılan’ın iddia ettiği “özyönetim-demokratik özerklik” saçmalığı, Kürtlere demokrasi yerine, kan, acı ve gözyaşı getirmiştir. Kan ve gözyaşının da PKK’nın yaşam kaynağı olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

Geçtiğimiz Mayıs ayında Diyarbakır Dürümlü’de sivil köylülerin katledilmesiyle büyük bir vahşete daha imza atmış olan PKK, yine Diyarbakır’da bir başka sivil vahşete imza atmıştır.  Sur ilçesi On Gözlü Köprü girişinde polis aracının geçişi esnasında bomba yüklü aracı patlatmaları sonucu, aynı aileden beş sivil katletmiş, beşi polis on iki kişiyi de yaralamıştır. Yine Mardin Kızıltepe’de polis servis aracının geçişi sırasında yol kenarına park edilmiş bomba yüklü aracı patlatmaları sonucu biri polis, üç kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık elli kişi de yaralanmıştır.

PKK,  “makyavelist” bir yaklaşımla, kendilerinin gerçekleştirmiş olduğu her eylem tarzının meşru gören, amaçları uğruna düzenledikleri her türlü eylem sonrasında hayatlarını kaybeden (güvenlik kuvvetleri dâhil) sivil insanların ölümlerini meşrulaştırmakla büyük bir ahlaksızlığa imza atmıştır/atmaktadır.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında oluşan güvenlik zafiyetini fırsata dönüştürerek, Kandil’de KONGRA-GEL’in 10. Genel Kurulu’nu gerçekleştiren PKK’nın, 20 Temmuz itibarıyla ilan edilen üç aylık OHAL’i Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşı “sivil darbesi” olarak görmesi, Erdoğan düşmanlığının PKK’lı teröristlerin zihinlerinde oluşturduğu tahribatı da gözler önüne sermiştir.

Türkiye’deki darbe girişimine sessiz kalan Batı’nın, PKK’nın terör eylemlerine ses çıkarması beklenemez…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder