14 Ocak 2015 Çarşamba

İnadına Barış..!

Terör ve terörizmin yeniden dünyanın gündemine girdiği bugünlerde, “barışın”  insanlık için ne kadar vazgeçilmez olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. İki yıldır devam eden “Çözüm Süreci”,  birkaç kez sekteye uğratılmaya çalışılmışsa da,   nihayetinde bu sürecin Türkiye’ye iç barışı getireceği ümit ediyorum.

KCK üst düzey yetkilileri zaman zaman “Çözüm Süreci”nin devam ettirilmesi yönünde açıklamalar yapmakla birlikte, PYD’nin Suriye’deki otorite boşluğundan yararlanarak Rojava’da hayata geçirdiği kantonlara (bir başka ifadeyle demokratik özerklik) benzer oluşumların inşasından vaz geçmemişlerdir.

PKK-KCK, bu denemeyi gençlik yapılanması olan YDG-H üzerinden hayata geçirmeye çalışmaktadır. Zamana ve zemine göre hareket eden YDG-H, Kandil tarafından pilot bölgeler olarak seçilen Lice, Yüksekova ve Cizre’de demokratik özerklik hedefini fiiliyata geçirmeye çalışmaktadır. Uzun bir süredir Cizre’de yaşanan olaylar, Kandil’in “demokratik özerklik” hedefinden uzaklaşmadığını bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda Cizre’de kurban eti dağıtan 16 yaşındaki Yasin Börü ve arkadaşlarının PKK tarafından katledilmesini görmezden gelen KCK Eşbaşkanı Bese Hozat, 6 Ocak 2015 tarihli Özgür Gündem Gazetesinde yayınlanan yazısında, “27 Aralık günü patlak veren Cizre olayları, üzerinden es geçilecek durumlar değildir. Perde arkasında çok tehlikeli bir planın devreye konulduğunun işaretidir. Nasıl ki 1990’lı yıllarda Türk devleti Hizbullah’ı Kürt yurtseverlerini katletmede kullandıysa bugün de adını Hüda-Par olarak değiştiren aynı Hizbullah’ı tekrardan Kürtleri katletmede kullanmaya başlamıştır”  diyebilecek kadar pervasızlaşabiliyor.

KCK-Kandil ve HDP, öncelikle bölgedeki diğer Kürtlerle barışmalıdır. Kendisi gibi düşünmeyen Kürtlere tahammül gösteremeyen bir yapı,  Türkiye ile barışabilecek midir? HüdaPar’ı Kürt Hamas’ı olarak gören ve değerlendiren Bese Hozat; PKK’nın, kendileri gibi düşünmeyen diğer Kürtler nezdinde nasıl algılandığını ve tanımlandığını biliyor mudur?

PKK-KCK-Kandil, bölgede yaşanan gerginlik ve çatışmalar karşısındaki sorumluğunu,  “Özel Harp Dairesi, Kontrgerilla, Hizbulkontra, JİTEM” gibi yapılanmalar üzerinden atmaya çalıştığı sürece, barış ve çözüm konusundaki samimiyetsizliğini gizleyemeyecektir. Devletten ve siyasi iktidardan dönüşüm ve demokrasi bekleyen PKK, hâlâ kuruluş dönemindeki söylemlerinden vaz geçememiştir.

Bese Hozat, Türkiye’yi (3 PKK’lı kadının 9 Ocak 2013’de öldürülmesi) Paris cinayetleriyle ilişkilendirmeden önce, öncelikli olarak, PKK’nın bu cinayetlerdeki rolü ve sorumluluğunu (http://www.kurdistan-aktuel.org/katledilen-sakine-ve-yanitlanmamis-sorular-makale,59.html) açıklasın.

Ankara-Kandil-İmralı üçgenindeki iletişimi sağlayan, tüm Kürtleri temsil ettiğini iddia eden HDP'nin,%10 barajı sıkıntısı devam ediyorsa -böyle bir risk var-  bu, HDP'nin Türkiye'deki Kürtler ile sorunlu olduğu gösterir. Kendisi gibi düşünmeyen Kürtlere tahammül göstermeyen seküler bir anlayış, “Çözüm Süreci”nin tek muhatabı olmamalıdır. Kürt sorunu sadece Kürtlerin değil, tüm Türkiye'nin sorunudur. Meseleye bu açıdan bakmamız gerekir.

Batı, yıllarca Orta Doğu ve Afrika'daki mezhepsel, etnik ve dinî çatışmaları kendi çıkarları için kullanmıştır ve hâlâ da kullanmaktadır. Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Çerkezlerin, Lazların; farklı farklı grupların (dinî ve etnik) geleceği birbirine bağlıdır. Türkiye halkı olarak, farklılıklarımızı birer zenginlik olarak görmeli, ötekileştirmeden birbirimizi kucaklayabilmeliyiz. Bakın bunun güzel bir örneğini “Kırmızı Benekli Alabalık Daveti” başlıklı yazısıyla Fatih Çekirge anlatmış. Çekirge, MHP’li Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’nünHDP’li belediye başkanlarını misafir ettiği yemeği, “İşte diyalog bu... Hani diyalog, barış, dostluk, hoşgörü diyoruz ya... MHP'li Adana Belediye Başkanı'nın HDP'lieşbaşkanlara böyle bir ev sahipliği yapması... Ve en önemlisi, Tunceli Belediye eşbaşkanının MHP'li Belediye Başkanı'nı Tunceli'ye ‘kırmızı benekli alabalık yemeğe’ davet etmesi önemlidir. Ben aslında bugün Paris'teki ‘barış yürüyüşü’nü yazacaktım. Ama Adana'dan gelen bu ‘demokrasi ve hoşgörü masası’nı seçtim.”diyerek özetlemiş.

Siyaseten sorumlu olan şahsiyetlerin, bu ve benzeri buluşmaları sıklıkla gerçekleştirmeleri “Çözüm Süreci”ne yönelik şüphe ve korkuları azaltacaktır.

Türkiye’deki “Çözüm Süreci”nin başarıya ulaşması, aynı zamanda tüm Orta Doğu halklarına barış getirecektir. Orta Doğu'daki değişim ve yeni gelişmeler, Türkler ve Kürtlerin birlikteliğini zorunlu kılıyor. Ahhh, bir de bugünkü siyasi konjonktürde durumdan vazife çıkarmak isteyenler olmazsa.

Barışa gidilen yolda yürüyebilmek, barışı getirmekten çok daha zordur…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder