HDP ve geldiği gelenekteki tüm partiler, yıllarca Kürtler
adına siyaset yaptıklarını iddia etmelerine rağmen, kendi iradelerini PKK ve
Kandil’e teslim ederek, Türkiye’yi tehdit eden bu yapıdan ve silahtan medet
umdular. Hatta HDP daha da ileri giderek, değiştiğini, Türkiyelileştiğini (!)
ve Türkiye partisi olduğu söyledi. Ne yazık ki bunların hepsi söylemde
kaldı.
HDP; Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin, İdil ve Yüksekova’daki
hendek ve barikat stratejisiyle Kürtlere hayatı zehir eden uluslararası üst
aklın ürünü PKK’nın, başta bölge insanı olmak üzere Türkiye’ye verdiği zararın
büyüklüğünü nihayet görmeye başladı. Ve Umarız Demirtaş bir kez daha takiye
yapmıyordur.
Halkların
Demokratik Partisi Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş, Almanya'nın başkenti
Berlin'de düzenlenen bir toplantıdaki açıklamalarıyla bir kez daha Türkiye
gündemine oturdu. Demirtaş: “Barış
Süreci’ne Türkiye’nin doğusunda ve batısında büyük destek vardı. Bizim hatamız
barış görüşmelerini şeffaf şekilde topluma mal edememek oldu. Aynı şekilde
Parlamento’nun da sürecin arkasında olması gerekiyordu. Barış Süreci’ni bir
kişinin inisiyatifine bırakmış olmak da bir hataydı… PKK neden strateji
değiştirdi; bunu onlara sormak lazım. Biz demokratik bir partiyiz ve şiddetin
her türlüsünü reddediyoruz. Hendek savaşları kamu güvenliğini tehdit etti ve
şiddeti tırmandırdı. Fakat bunlar diyalogla çözülmeli. Tankla, topla tüfekle
değil" dedikten sonra “Özerklik
ilan edilerek bir sonuç elde edilemeyeceğine” dikkat çekmiş.
Selahattin
Demirtaş bu açıklamayı yapmadan önce neler söylemişti?
Demirtaş,
22 Aralık 2015 tarihinde: “‘Suriye’de
halkına karşı tank kullanan yönetim meşru değil’ diyen hükümet bugün kendi
ilçelerine tank sokmuş halkına tank atışı havan topu atışı yapıyor… Cizre’de,
Silopi’de mesele gerçekten 10-20-30 PKK’lı olsaydı şimdiye kadar çözülmüş olmaz
mıydı? Halk bu özyönetimin arkasında olduğu için hepsi hedef haline getirilmiş.
Ortada 3-5 çapulcu terörist yok. Ortada halk olarak kabul edilmemiş bir
topluluğun hak talebi var. Devletin bu hak talebine karşı tankla topla
saldırısı var. Hendekler ondan sonra ortaya çıktı… Bugün Kürtlerin
küçümsediğiniz barikat, hendek dediğiniz şey darbeye karşı direniştir. Darbe
yapılmıştır” sözleriyle, PKK’nın
hendek ve barikat stratejisini meşru görmüştü.
01 Ocak
2016 tarihinde “Burada önemli olan Kürtlerin kendi öz güçleriyle ne kadar
ayakta kalacaklarıdır… Uluslararası dengelere güvenerek Kürtlerin kendiliğinden
statü elde etmesini beklemek saflık olur. Kürtlerin böyle bir saflık içinde
olmadığını görüyorum ve buna güvenerek diyorum ki, Kürtler açısından hiçbir şey
eskisi gibi olmayacaktır” ifadesiyle, KCK’nın Suriye yapılanması
PYD’nın Suriye’de elde ettiği statü ve oluşturduğu kantonların benzerlerini
Türkiye’de de oluşturma beklentisi içerisine girmişti.
06 Ocak
2016 tarihinde: "Başbakan
güvenlik güçlerinin alnından öptüğünü söyledi. Ben de bu zulmün karşısında dik
duranların alnından değil ellerinden öpüyorum" sözüyle,
hendek stratejisine sahip çıkmış, kamu düzenini ve halkın huzurunu ifsat eden YPS’lileri
yüceltmişti.
31 Ocak
2016 tarihinde: “Kürtler çaresiz ve perişan olduğundan değil. Beni
bağışlasınlar ama şu anda çaresizliği ve umutsuzluğu yaşayan Türkiye'nin
batısıdır. Hep birlikte direniş umudunu büyütmemiz lazım" diyerek, Kandil’in “devrimci
halk savaşı” stratejisi saçmalığına “Kandilvari” bir ifadeyle desteklemişti.
03
Şubat 2016 tahinde: "10 Ekim'de
Ankara’nın göbeğinde mitingimizde bomba patlattılar ve 104 kardeşimizi orada
katlettiler. Şimdi bütün bu acılara rağmen Diyarbakır, Suruç, Ankara
patlamalarına ve katliamlarına rağmen asla dilimizden barış mesajlarını
düşürmedik. 'Ahlaken, vicdanen, siyaseten doğru olan çözüm yolu masadır' dedik.
Hendekmiş, barikatmış inanın ki bunlar bahane, bir günde çözülür. Altı aydır
kapatamadığınız hendekler bir günde Sayın Öcalan’ın mesajıyla çözülür. Bir
barış mesajıyla onların hepsi kapanır. Müzakere, diyalog kapısıyla onların
hepsi çözülür" diyerek, barışın
önündeki engelin devlet olduğunu ima etmiş, halkın seçmiş olduğu ve legal
alanda siyaset yapan bir partinin genel başkanı sıfatıyla, çözümün adresi
olarak bir kez daha Öcalan’ı göstermişti.
Ey Demirtaş!
Almanya’daki açıklamalarını,
bölgenin zengin ve kadim tarihinin yok edilmesine sebep olan PKK’nın özyönetim
saçmalığı ilanından önce, şehirleri cephaneliğe dönüştürmesine seyirci kalmadan
önce yapsaydınız ya.
Bu ifadelerinizi Türkiye’nin barışını
hendeklere gömen PKK’nın ateşine, su yerine benzin taşımadan önce dile
getirseydiniz ya.
Bu duruşunuzu, yüz binlerce insanın
yerlerinden ve yurtlarından göç ederek, PKK’nın oluşturduğu hendek anaforunda
kaybolmasına seyirci kalmadan önce sergileseydiniz ya.
Yine,
uluslararası kurumlardan Türkiye’ye baskı yapmalarını istemek yerine, silah bırakması için PKK’ya baskı yapmalarını talep
etseydiniz ya.
Bu
açıklamanızı, Kürtleri “seküler” bir anlayışın çizgisine dönüştürmeyi
hedeflemiş Türk solunun fosilleşmiş artıklarına teslim etmeden önce
yapsaydınız.
Şimdiye
kadar aklınız neredeydi? Eskilerin “Bade
harab ul basra” demesi gibi, yaşanan
bunca ölüm ve yıkımlardan sonra mı aklınız başınıza geldi?
Siyasi
hayatınız, hep çelişkiler yumağı mı olacak?...