Taşındım
bu dünyadan,
Emanet
ne varsa hepsini toplayarak,
Arkamdan
bir tutam bile bırakmadan…
Gözyaşlarım,
acılarım ve yüreğime kalın dedim, siz gelmeyin!
Dediysem
de bırakmadı hiçbirisi.
Ellerime, ayaklarıma, omuzlarıma…
Tutunabildikleri
her yere tutundular.
Onlar
da geldiler benimle…
Uzun
uzun baktım misafir olduğum geçmişime…
Ve
gözlerimi kapatarak attım ilk adımlarımı,
Geçmiş
için sona, gelecek için yeni bir başlangıca…
"Hoş
geldin” dedi, düşler ülkesi pembe rengiyle.
Artık
her köşesi bana aitti ve hayalini kurduğum ne varsa,
Bir
bir gerçekleşiyordu düşler ülkesinde…
Bir
tuhaflık vardı.
İstemeden
benimle gelen,
Gözyaşlarım,
acılarım ve yüreğim,
Sessizce
bir kenarda oturmuş bekliyorlardı.
Aldırış
etmeden, koştum gökkuşağı renkli dönme dolaba.
Sonra
kelebeğin kanadında özgürce uçarak,
Kondum
hayalimdeki Sevgili’nin omuzuna.
Dere
tepe, beraberce gezdikten sonra bir adım kalmıştı.
İşte
dedim, işte burasıydı benim dünyam.
Taşındığım
ülkemde, her şey hayal ettiğim gibi,
Dahası, hayal edemediklerim de emrimdeydi…
Bir
anda, pembe yerini önce griye, sonra yavaş yavaş karanlığa bıraktı.
Özlem
duyduğum her şey hareket emiyor, hiçbirisi beni duymuyordu.
Kelebek
bir oka, gökkuşağı rengindeki dönme dolap bir fırtınaya,
Dere
tepe, bir boşluğa dönüşmüştü…
Durun
dedim, durun!
Burası
benim ülkem, yıkmayın, yıkılmasın!…
Bir
çıkmazın içindeyken beni bırakmayan
Gözyaşlarım,
acılarım ve yüreğim,
Omuzuma
dokunarak: “Uyan” dedi.
“Uyan!
Aç gözünü, biz hakikat, onlar ise sadece
tatlı bir düş”…
Memdoğlu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder