Gözler kalbin aynası olsaydı,
Kelimelere ihtiyaç olmazdı.
O halde, yürekte dışa açılan gözler mi?
Bir kelamıyla öldüren ya da güldüren sözler
mi?
Yoksa “Yâr”i gördüğünde titreyen eller,
Uzaklaştığında ise akıtılan gözyaşları
mı?
Söyleyin!
Kim yalancı, kim?
Hani gözler bedenin dili, gönlün
aynasıydı?
Aynalar mı yalancı, aynaya bakan yüzler
mi?
Seven bir ruhta yalan olmaz.
Öyleyse, gönüle, yüze ve aynaya soralım?
Soralım ki tek, tek cevap verip, eşlik
etsinler kelamımıza.
Kim doğru, kim yalancı?
“Gittiğim değil, düştüğüm yerde kalırım”
dermiş gönül.
“Görünen değil, görünmeyen yüzüm var”
diyor yüz.
“Cisimleri yansıtırım ancak kalpleri
asla”
Ve “kalbin aynası, Yâr’in kendisidir.
Yâr’e göz ile değil, kalp ile bakılmalı
ki
Yâr’i de Yaren’i de görebilesiniz” diyor
ayna.
Sonuç?
Tanımlamalar doğru, yalancı olan biz...
Ey bakışlarıyla kalbime huzur veren
Sevgili!
Sevdan, hasretiyle yaksın bu gönlü ki
Aşkın ve emanetin ebedi kalsın…
Memdoğlu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder