Bahar
aylarının yaklaşmasıyla birlikte Kandil ve HDP, eşzamanlı olarak, sürekli gündemlerinde tutmaya çalıştıkları “devlet Kürt düşmanlığı yapıyor” propagandasını bir kez daha dillendirmeye
başladılar. Hatta “Cumhuriyetin kuruluş
tarihinden günümüze, bugünkü kadar büyük bir Kürt düşmanlığı yapılmamıştır”
artı teziyle (Hâlbuki Cumhuriyet kurulurken Kürtlerin, analarının ak sütü gibi
helal olan kültürel hakları verilmemiş, kimlikleri yok sayılmış, bu hakların tamamına
yakını ‘Kürt düşmanı’ dedikleri AK Parti iktidarları döneminde verilmiştir.) sadece
Türkiye içerisindeki Kürtler için değil, bölgedeki tüm Kürtlere yönelik olduğunu
iddia ederek gündeme getirmeyi hedeflemektedirler. Tabi bu propagandalarına ana
kaynak olarak da “Öcalan tecrit altında
tutuluyor” malzemesi gösteriliyor.
Kandil,
silahlı mücadele yöntemleriyle halk üzerinde istediği psikolojik üstünlüğü
kuramadı. Bu da PKK’nın bölge halkı nezdindeki desteğini kaybetmesi manasını
taşımaktadır. Halk desteğinin azaldığı gören PKK, bu desteği yeniden elde etmek
adına her türlü yolu kendileri için meşru görmektedir. Bunun sonucu olarak da
Kandil, günlük stratejiler belirlemek ve
üretmek zorunda kalmıştır. İşte bu
stratejilerinden biri de halkı sokaklara indirip, güvenlik güçleriyle karşı
karşıya getirmektir. Amaçları; sokağa çıkan halkın üzerine kendi silahlı
militanlarının ateş açması sonrası oluşacak arbede ortamında, güvenlik
güçlerini karşılık vermeye zorlayarak, silah kullandırtmak ve “devlet Kürtleri katlediyor” propagandasını
hayata geçirmektir.
Yaklaşık
bir haftadır “Çarşamba günü saat 16.00’da herkes yönünü Sur’a çevirmeli”
diyerek büyük bir provokasyonun mimarı olmak isteyen HDP Eşbaşkanı Selahattin
Demirtaş’a en güzel cevabı, yine Diyarbakır halkı vermiştir. Halk, Demirtaş’ın
çağrısına karşılık vermeyerek KCK’ya ve KCK’nın kuyruğuna takılan HDP’ye; “êdî bese, -artık yeter- sokak eylemi
istemiyoruz” mesajını vermiştir.
Kandil’in
sürekli olarak Türkiye’yi IŞİD virüsü ile birlikte anması ve IŞİD’in gerek
Irak, gerek Suriye ve gerekse Avrupa’da (özellikle Fransa) gerçekleştirdiği
cinayetlerle ilişkilendirme çabası da bu projesinin bir ürünüdür. KCK, Barzani’nin
Türkiye ile olan ilişkilerini de PKK’ya karşı sürdürülen taktiksel bir ilişki
olarak görüyor. Ve Kandil, kontrolleri altındaki medya üzerinden sürdürdükleri
propaganda ve değerlendirmelerinde, PKK’nın etkisizleştirilmesi durumunda,
Türkiye’nin Barzani ve KDP’ye yöneleceğini dile getirmektedirler. Oysa
yıllardır Kandil’i mesken tutarak Türkiye’deki iç huzura mani olan PKK, Şengal
bölgesine yerleşmeye çalışarak, Irak’taki Kürt yönetimine de huzur
vermeyecektir.
Nihayet
Kandil’deki KCK yönetimi gerçek amacını, Mustafa Karasu üzerinden deklare
etmiştir. Mustafa Karasu: “Yine Şengal halk meclisini kurarak, Şengal’i
kendilerinin yönetmek istediklerini ortaya koymuşlardır. KDP Şengal’in
özerkliğini, öz yönetimini ve öz savunmasını kabul etmiyor” diyerek,
Irak’taki mevcut Kürt yönetimini de bölmeye çalışmış, meşru yönetime karşı “özyönetim” saçmalığı adı
altında, kendi ideolojilerine uygun kanton oluşumlar oluşturma isteğini beyan
etmiştir. Türkiye’de de meşru bir devlet idaresi ve yerel yönetimler olduğu -ki
KCK’nın “özyönetim” adı altında kazdıkları hendek ve oluşturdukları barikatlar
HDP’li belediyelerin yönetimi altındadır- HDP’de meşru bir siyasi parti
olduğuna göre, Kürtlere acı ve gözyaşından başka bir şey getirmeyen “özyönetim”
adı altındaki tüm faaliyetler gayri meşru değil midir?
Hatırlanacağı
üzere Mustafa Karasu, Mesut Barzani’nin geçtiğimiz yılın Aralık ayında
Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyareti: “Mesut
Barzani Türkiye'yi ziyaret etmiştir. Bu ziyaretin ilk önce MİT’le görüşmeyle
başlaması, bu gidişin amacı ve içeriğini ortaya koymaktadır. Ziyaretin MİT’le
görüşmeyle başlatılması ise Güney Kürdistan ve Kürt gerçeğine gösterilen
yaklaşımla ilgilidir. Bu, bilinçli bir ayarlamadır. MİT’in şu anda en fazla
uğraştığı, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin tasfiyesi konusudur. Bu açıdan
MİT görüşmesinin yüzde 80’i PKK'ye karşı nasıl mücadele verileceği üzerinedir”
(http://mehmetmemdoglu.blogspot.com.tr/2015/12/pkknn-barzani-sancs.html)
şeklinde değerlendirerek Mesut Barzani ve KDP sancısını ortaya koymuştu.
Kandil
kendisine yönelik bu olumsuz bakış ve yaklaşımı; “eğer PKK’nın Türkiye’deki mücadelesi başarıya ulaşmazsa, Irak, Suriye
ve İran’daki hiçbir Kürt hareketi başarıya ulaşamayacaktır” tehdidiyle
aşmayı düşünmektedir.
KCK,
içinde bulunduğumuz Mart ayında, öncelikli olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü
etkinliklerini fırsat bilerek halkı provoke etmeye çalışacaktır. Nihai hedef
olarak da 21 Mart’taki Nevroz kutlamalarını, 1992-93 yıllarına benzer şekilde provoke
etmeyi planlamaktadır.
PKK,
havaların ısınmasıyla beraber, bölgedeki halkın direncini kırmak için, hem
kırsal, hem de şehir merkezlerine yönelik yeni saldırılar gerçekleştirerek,
şiddetin dozunu arttırmak isteyecektir.
Allah
fırsat vermesin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder