Bakıyorum
da şöyle uzaktan.
Tüm
ihtişamıyla nasıl da yanıyor lambalar.
Korkutucu
bir aydınlık,
Gecenin
on’unda üzüntülere germiş ışığını.
Sahte
ferahlık, göğe kadar yükselmiş, hayat durmuş,
Bütün
canlılar yok olmuş gibi.
Ne
hastalık, ne düğün, ne de dernek…
Gökyüzü
karardıkça, yeryüzü ona inat vuruyor ışığını.
Tan
ağarmaya başlayınca, gerçekler başlıyor o anda.
Nasıl
da adapte oluyoruz hayatın akışına…
Uzun
gecenin ayazı göğsüme vuruyordu
Haykırdım
geceye ve ayaza…
Ne
yaptım ki sana, aldın elimden ışığımı?
Saatler
ilerledikçe kavga daha da gürültülü, daha da acımasızlaşıyor,
Gecenin
sahte aydınlığında haykırışım yankılarla geri dönüyordu.
Masum
ve mazlumsan, sabret!...
Ey
gökyüzü!
Madem
karanlığını gece serip, gündüz topluyorsun;
Hadi
dedim, gündüz olmak üzere.
Benim
de hüzünlerimi topla giderken…
Beni
de muazzez kıl dedim.
Dinlemedi
“Kal
onlarla, baş başa” dedi…
Memdoğlu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder