Terör
örgütleriyle mücadelede önemli bir yer tutan propaganda yöntemleri ve faaliyetleri,
yerinde kullanılmadığı zaman olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. PKK’nın 1990’lı
yıllarda bu manada öne çıkmasının gerçek nedeni, propaganda faaliyetlerini çok
iyi kullanmalarından kaynaklanmamaktadır. Aksine, devletin iyi sonuçlar almayı
düşündüğü ama uygulamada yanlış yöntemler kullanıp, olumsuz sonuçlar ile karşı
karşıya kaldığı propaganda faaliyetlerinin yetersiz kalmasıydı. Bugün hâlâ
PKK’yı konuşuyor ve PKK terörüne karşı silahlı mücadele sürdürülüyorsa, bunda
geçmişteki yanlış teşhis ve uygulamaların payı var demektir.
PKK’nın
“hendek” stratejisinin devam ettiği bugünlerde, her ne kadar şehir
merkezlerindeki psikolojik üstünlük devletin kontrolünde görünüyor olsa da
ileriki dönemlerde bu psikolojik üstünlüğün PKK’nın kontrolüne geçme ihtimalini
de değerlendirmeliyiz. Uygulamada yapılacak hataların ve yanlış propaganda
faaliyetlerinin uzun vadede, PKK’ya yarar sağlama ihtimali göz ardı
edilmemelidir.
Bu
ihtimali biraz açacak olursak; PKK, bölgedeki ilk büyük kanlı eylemini
sivillere yönelik yaptı. 15 Ağustos 1984’teki Eruh ve Şemdinli baskınlarından
bahsediyoruz. Eylemin, büyüklüğü de göz önüne getirildiğinde, bölge genelinde
ve tüm Türkiye’de büyük infiale sebebiyet vermişti. Ve o dönemin şartları baz
alındığında psikolojik üstünlük devletin elindeydi. Devletin propaganda adına
hazırlayıp uçaklardan kırsal alanlara attığı bildiriler -ki bu yöntem ikinci
dünya savaşından kalma demode bir yöntemdi- ve içeriğindeki ifadeler, belli bir
noktadan sonra vatandaş üzerindeki etkinliğini kaybetmiş, sıradanlaşmış, itici
görülmeye başlanmıştı. Bunlara bir de tamamen güvenlikçi politikaların ürünü
olan Güntaç Aktan’ın “Anadolu’dan Görünüm” ve Ertürk Yöndem’in “Perde Arkası”
programlarında güvenlik güçlerine teslim olan PKK militanlarının, kırsaldaki arkadaşlarına
yönelik: “Devletin şefkatli kollarına
teslim olun, biz teslim olduk kurtulduk” mizansenlerini de eklersek, netice
olarak -Vatandaşa yönelik kötü muamele,
psikolojik üstünlüğün PKK’nın eline geçmesinde en önemli etken olmuştur-
devletin kontrolünde olan kırsal alandaki psikolojik üstünlük PKK’nın eline
geçmişti. Dememiz o ki bu ihtimal, yanlışta ısrar edildiği vakit, bir kez daha tekerrür
edebilir.
Genel
Kurmay Başkanlığı’nın 24 Şubat günü medyaya servis ettiği görüntülerde -kısmi
de olsa- güvenlik güçlerinin bu anlamda hâlâ 1990’lı yılları aratmayan
propaganda yöntemlerini kullandığı izlenimi doğmuştur. Diyarbakır Sur’daki bir sokakta
operasyonlarını sürdüren güvelik güçlerinin, “Teslim olun kaçacak yeriniz yok”
çağrısına, “Ateş etmeyin teslim oluyoruz” çağrısıyla karşılık veren ve
sonrasında bir sopaya bağladıkları beyaz mendille açığa çıkan terör örgütü
üyelerine, güvenlik güçlerinin “Evet
yaklaş, eller havada, çıkart montunu” ikazlarından sonra “Evet gençler artık devletin güvencesi
altındasınız, bize emanetsiniz, size kimse zarar vermeyecek” ifadeleriyle
muamele etmeleri, bir operasyon için, evet; olması gereken bir yöntemdir,
doğrudur. Ancak bu görüntüleri sıcak çatışmaların devam ettiği bir ortamda,
psikolojik üstünlük elde etmek adına propaganda aracı olarak kullanırsanız,
beklediğiniz sonuçları elde edememe riskiyle karşı karşıya kalırsınız. Bu
görüntülerin bölge genelinde devletin imajı adına halk üzerinde olumsuz bir
etki bırakabileceği endişesini taşıyorum.
KCK
üst düzey liderlerinden Duran Kalkan’ın “Önümüzdeki Mart süreci büyük bir
direniş sürecidir. Zafer ve başarı her zamankinden daha yakındır. 2016 baharı Kürdün
baharı olacaktır” tehdit içerenifadesi göz önüne
alındığında, Kobani’de şehir savaşlarında yeterince tecrübe elde etmiş olan
PKK’nın, önümüzdeki bahar aylarıyla birlikte Diyarbakır Sur’daki hendek
savaşını, merkezin en büyük ilçesi olan Bağlar’a yayma ihtimali oldukça
yüksektir.
Bununla birlikte PKK, 2016 bahar
stratejisi çerçevesinde, hendek savaşlarını Türkiye metropollerine yaymak
isteyecektir. Hatta sadece batıdaki metropollere değil, bölgedeki diğer
büyükşehirler Van ve Mardin merkezlerine de yaymaya çalışacaktır.
Her anlamda (siyasi, askeri,
ekonomik, politik…) uluslararası güçlerce desteklenen ve hücresel bir sistemle
kendisini yenileyebilen -kırsal alanda kaybedince, çatışmaları şehir
merkezlerine indirgeyerek yaymaya çalışan bir yapı- bir terör örgütüne karşı,
duvar edebiyatı sloganları ve propagandasıyla psikolojik üstünlük
sağlayamazsınız.
İletişim ve bilişim teknolojisinde
çok hızlı yeniliklerin ve değişikliklerin yaşandığı bir dönemde, terörle
mücadele yöntemleri bağlamında görsel ve yazılı medya ile birlikte, sosyal
medyanın da propaganda faaliyetleri meyanında, yerinde ve etkin bir şekilde kullanmak; terör örgütlerine karşı psikolojik
üstünlüğü getirecektir.
Selam ve dua ile kalın…
(Bu yazı ilk olarak, 26 Şubat 2016 tarihinde http://www.sivildusunce.com sitesinde yayınlanmıştır.)