Sayın Memdoğlu! Öncelikle, bir kez daha röportaj
yapma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyoruz.
Türkiye çözüm beklediği bir süreçte maalesef bir kez
daha çatışmaları bir dönemle karşı karşıya kaldı? Bu durumu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Memdoğlu; Bildiğiniz gibi, 7 Haziran seçimi
öncesinde askıya alınan “Çözüm Süreci” maalesef, KCK’nın 11 Temmuz’da
“çatışmasızlığın sona erdiğini” açıklamasıyla son buldu.
Kamu düzenini
hiçe sayan PKK, “demokratik özerklik” ilan ettiği ve güvenlik güçleri ile
çatışmaya girdiği bölgelerde, sivil vatandaşları tehditle ve zorla kendilerine
kalkan yapmıştır. Arkasından, kontrolü altındaki medya araçları üzerinden, hem
iç, hem de dış kamuoyuna özelde Erdoğan’ın genelde Türkiye’nin, Türkiye’deki
Kürtlere yönelik gerçekleştirdiği katliamların Beşer Esed’in Suriye’deki
katliamlarından daha büyük olduğunu -Türkiye’nin Suriye’den kaçan yüz binlerce
sığınmacıya kucak açtığını görmezden gelerek- iddia ediyor.
PKK’nın 22
Temmuz’da Ceylanpınar’da evlerinde uyurlarken şehit ettiği iki polis memurunun
ardından yeniden başlayan çatışmalar sonrası PKK eylemlerine bakıldığında:
PKK, 22 Temmuz
sonrasında kırsal alanlardaki askeri hedeflerden ziyade, şehir merkezlerinde
polis noktaları hedef almış, “Çözüm
Süreci”nin devam ettiği dönemde, cephe faaliyetleri olarak adlandırılan şehir
faaliyetlerine ağırlık verdiği görülmüştür. Bölgedeki enerji kaynakları ve
iletişim hatlarına yönelik sabotaj eylemleriyle kamu idaresini zayıflatmak
istenmiş, Şehir merkezlerinde kazdıkları hendekler ve kurdukları barikatlarla
devleti zayıf göstermeyi hedeflemiştir. PKK, bölgede bunları hedeflerken, kendi
kontrolündeki medya üzerinden “Devlet
topyekûn Kürtlere savaş açtı” propagandasını yaymaya çalışarak, Kürtler
devletten uzaklaştırılmak istenmiştir. PKK, saldırılarıyla ilk anda çatışmaları
derinleştirmeyi ve halkı sokağa çıkartmayı (PKK jargonunda demokratik serhildan
olarak adlandırılıyor) amaçlamıştır. KCK o dönemlerde “Halklarımızı
beklenti ve oyalama içinde tutan büyük hayal kırıklıkları öfke patlamaları
ortaya çıkararak daha büyük çatışmaların yolunu döşeyecektir'' ifadesi,
PKK’nın “Devrimci halk savaşı” ilanının davetiyesi olmuştur. Hâlbuki 23 yıl
önce (1992 Nevrozu) Şırnak, Cizre, Nusaybin ve Kızıltepe’de yaşanan ve PKK’nın
büyük bir “serhildan” olarak adlandırdığı olaylar için Öcalan (yakalandıktan
sonra); “İsyan yanlıştı,
Kürtler açısından silahlı mücadeleyi gerektiren bir durum kalmamıştı" diyerek
pişmanlığını dile getirmişti.
Nihai hedefleri
için ise uluslararası kamuoyuna son olayların bir halk hareketi olduğu algısı
oluşturarak, uluslararası hukuku devreye sokarak kanton bölgeler oluşturmaktır.
PKK neyi hedefledi, hendek stratejisiyle ne yapmaya
çalışıyor?
Geldiğimiz süreçte, çok bileşenli; uluslararası çıkarları güden bir
yapılanma haline gelen ve uluslararası istihbarat örgütlerinin kontrolünde olan
Kandil, (Cemil Bayık’ın PKK’nın sınır dışına çekilmesi kararını ne HDP ne de
Abdullah Öcalan’ın veremeyeceğini, böyle bir kararı ancak kendileri
verebileceğini açıklaması, PKK’nın Öcalan’ın kontrolünden çıkarak, uluslararası
istihbarat örgütlerinin kontrolüne girdiğinin delili ve ispatıdır.) şehir
yapılanması YDG-H üzerinden özyönetim saçmalığı adı altında bölgeyi yaşanmaz hale
getirmek için her şeyi göze aldı. Türkiye’de Suriye benzeri bir iç savaş hayali
kuran Kandil, Cizre, Şemdinli, Silvan, Lice, Sur, Nusaybin ve Derik’te
özyönetim adı altında savaşı şehir merkezlerine yayarak, bu yerleşim
yerlerinde kendilerinden olmayan Kürtlere yaşam hakkı tanımıyor.
PKK’nın yeniden silahlı faaliyetlere başlamasında
Size göre Suriye’deki iç savaşın etkisi var mı?
Şüphesiz.
Suriye’de devam eden iç savaşın ve belirsizliğin elbette ki Türkiye
yansımalarını olmuştur.
Yıllardır terör örgütü PKK ile mücadele
eden Türkiye, Suriye’deki iç savaşın bölgede oluşturduğu otorite boşluğu -ki bu
boşluğu PKK’nın Suriye yapılanması PYD doldurdu- nedeniyle, fiili olarak PKK
ile sınır komşusu olmuştur. PYD’nin
Suriye’de kontrolünü elinde bulundurduğu kanton bölgeler, PKK’nın iştahını
kabartmış, bu oluşumlar PKK için bir model oluşturmuş ve Türkiye’ye karşı
başlattığı silahlı faaliyetlerini kırsal alandan şehir merkezlerine
indirgemiştir. Suriye’de IŞİD’e
karşı verdiği silahlı mücadele ile Batı’nın takdirini kazanan PYD’ye Suriye’de
kullanması için Batı’nın gönderdiği silah ve mühimmatın büyük bir kısmımın -ABD
öncülüğündeki koalisyon güçlerinin IŞİD’e yönelik hava operasyonlarını da
fırsat bilerek- PKK-KCK’ya aktardığı ortaya çıkmıştır.
Bu süreçte HDP
üzerine düşen sorumluluğu yeri getirebilmiş midir?
Hayır. HDP sivil siyaseti güçlendireceğine, silahı güçlendirmek için
elinden ne geldiyse yapmıştır. HDP, 24 Ocak Pazar günü, Ahmet Taner Kışlalı
Spor Salonu’nda ikinci olağan kongresini gerçekleştirdi. Bir önceki kongrede
Türkiyelileşme iddiasıyla yola çıkmış olan HDP, gelinen süreçte Türkiyelileşme
yerine Kandilleşmiştir. Türkiye’de sadece sol kesimlerin değil, marjinal
kesimlerin de sıkıştıklarında sıklıkla başvurdukları bir yöntem olan Atatürk
posterlerini kullanma alışkanlığı bu kez PKK marşının çalındığı, Öcalan
posterlerinin bulunduğu, Kürtleri büyük bir felakete sürükleyen “hendek”
siyasetinin sahiplenildiği HDP kongresinde yaşanmıştır. Kimse kusura bakmasın,
Atatürk posteri asmakla Türkiye partisi olunamaz.
HDP’nin,
kamuoyunu; Türkiye partisi olduğunu ve değiştiğini inandırması için Sur’da,
Cizre’de, Silopi’de, Yüksekova’da; hendek ve barikatlarla Kürtlere hayatı zehir
eden uluslararası üst aklın ürünü PKK’ya, şehir merkezlerinden çıkmaları
ve Türkiye’ye karşı silahlı faaliyetlerini sonlandırma çağrısı yapması
gerekirdi. Yine Uluslararası kurumlardan Türkiye’ye baskı yapmalarını istemek
yerine, PKK’ya baskı yapmalarını istemeleri icap ederdi. Ve İçişleri Bakanlığı’nda bazı HDP’li milletvekillerinin
güvenlik güçlerinin PKK’ya yönelik operasyonlarını sonlandırması için başlatmış
oldukları açlık grevi eylemini Diyarbakır Büyükşehir Belediye Binası’nda da
yapmaları gerekirdi. “Apoizm”i kendilerine rehber edinerek Kürtleri “seküler” bir
anlayışın çizgisine dönüştürmeyi hedeflemiş, Kandil’in talimatlarına göre
politika üreten “Halkların Demokratik Partisi (HDP), bu mantalite ile değişemez
ve siyaseten Kürtlere de hiçbir şey veremez.
Halen yayıncılık
sektöründe çalışan Mehmet MEMDOĞLU, “Türkiye’nin Toplumsal ve Sosyal Sorunları”
ile ilgili araştırmalarına devam etmektedir. MEMDOĞLU’nun Fanos Yayınları
tarafından yayınlanmış “Kürt Sorunu
Çözüm Önerileri ve 2009-2011 Panoraması” adlı kitabı ile Yakın Plan
Yayınları tarafından yayınlanmış “Öcalan’ın
Mustafa Kemal Okumaları” ve Anatolia Kültür Yayınlarından çıkan “Abdullah Öcalan’ın Din Okumaları”
isimli üç kitabı bulunmaktadır. Çeşitli haber sitelerine gündeme ilişkin
yazılar yazan Memdoğlu’nun, Öykü ve şiir çalışmaları da bulunmaktadır.
(Bu röportaj ilk olarak 31 Ocak 2016 tarihinde haber7.com sitesinde yayınlanmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder