Tüm
dünya Suriye’deki gelişmelere odaklanmışken, (ABD ve Rusya, kendi menfaatleri
çizgisinde üzerinde anlaştıkları planı adım adım hayata geçirmektedirler)
Türkiye bir kez daha iç politika ve PKK terör örgütüyle mücadele etmek
durumunda bırakılmıştır. PKK’nın şehir merkezlerinde başlattığı hendek ve
barikat savaşlarından -altı aylık süre
zarfında- hedeflediği sonucu elde
edemediği aşikârdır. “Kürt ulusalcı çevrelerce ‘halkın
özsavunması’ şeklinde tanıtılan bu strateji beş aya yakın bir sürede değişik
ilçe ve illerde, yüzün üzerinde güvenlik görevlisinin şehit olmasına, bir o
kadar da sivil vatandaşın ölmesine, 250.000’den fazla insanın göç etmesine veya
evlerini uzun süre terk etmelerine ve 800’ün üzerinde örgüt üyesinin ölmesine
neden olmuştur. Bunun yanında uzun süreli sokağa çıkma yasakları, PKK’nın
boykotları ve çatışmalar sebebiyle bölgede yer yer sosyo-ekonomik hayat durma
noktasına gelmiştir.” (Dr.
Mehmet Yanmış-Hendek Siyaseti, Sokağa Çıkma Yasakları ve 7 Haziran Sonrası
Şiddet Olaylarının Kürt Kamuoyu Üzerindeki Etkileri: Kürtler Süreci Nasıl
Değerlendiriyor? Şubat: 2016)
Son
dönemde Kandil’deki PKK üst düzey liderlerinin hezeyan dolu açıklamalarına
sıklıkla tanık oluyoruz. Bu kez açıklama, kamuoyunda uluslararası gladyonun PKK
içerisindeki uzantısı iddialarıyla gündeme gelmiş bir isimden, Duran Kalkan’dan.
23
Şubat gecesi PKK’nın yayın organlarından Med Nuçe TV’ye konuşan Duran Kalkan,
Ankara’daki menfur saldırı için “etme
bulma dünyasıdır” diyecek kadar alçalarak, PKK’nın kandan ve ölümde
beslenen yüzünü bir kez daha göstermiştir. Oysaki KCK; 10 Ekim 2015 tarihinde
95 insanımızın vahşice katledildiği Ankara’daki saldırı sonrasındaki
açıklamasında : “Bu katliamın sorumlusu
kesinlikle AKP hükümetidir… Bu katliam ve savaşı ortaya çıkaran zihniyet ve
politikaları etkisizleştirmek ancak demokratik mücadeleyi yükseltmekle mümkün
olur. Bu katliamdan sonra tüm demokrasi güçleri, halklarımız ve Kürt halkı
ayağa kalkarak bu katliamı ve bu katliamı gerçekleştirenleri protesto
etmelidir” demişti. PKK, bombalı saldırı kendi tabanlarına yönelik olursa “vahşet ve katliam”, asker ve polise
yönelik olduğunda ise “etme bulma
dünyası” olarak tanımlıyor. Bu tanımlama militarist bir tanımlamadır ve tam
da PKK’nın kendisini tanımlamaktadır.
Duran
Kalkan’ın en çarpıcı açıklaması ise Mart ayında -baharla birlikte-
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun iktidardan
gideceğini iddia etmiş olmasıdır. Bu iddianın bir hezeyan olduğu tartışma
götürmez. Lakin dikkate alınması gereken önemli bir nokta var. Erdoğan ve
Davutoğlu isimlerinin hedef olarak alınması sizce de düşündürücü değil
midir? Bunun manası: Bizim devletle
hiçbir problemimiz yok, bizim tek problemimiz Erdoğan ve Davutoğlu’yladır.
Hatırlayalım:
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 17 Mart 2015 tarihli partisinin meclis
grup toplantısında yapmış olduğu konuşmada “Sayın
Recep Tayyip Erdoğan, HDP var oldukça, HDP’liler bu topraklarda nefes aldığı
sürece sen başkan olmayacaksın, seni başkan yaptırmayacağız” demişti. Bu
ifade, tipik bir marjinal sol söylemdir. Peki, Demirtaş’ı bu ifadeleri
söylemeye iten neden neydi? Tabi ki Kandil. KCK’daki baskın yönetim anlayışı
Marksikt-Leninist ideolojidir. Ve aynı ideoloji Türkiye siyasetinde kaybolmaya
yüz tutmuş marjinal Türk solunun Figen Yüksekdağ üzerinden HDP’de yeniden hayat
bulmuştur. Tabi Figen Yüksekdağ’ın ne kadar Kürt olduğu, bir Kürt annesinin
hislerini ve acılarını ne kadar paylaştığı/paylaşabildiği ise ayrı bir
konusudur. Bugün, KCK bile hedeflerine ulaşmak için Cumhurbaşkanı ve Başbakanı
hedef alan bir strateji izliyorsa, Kandil’in hangi güçlerin taşeronluğunu
yaptığını açığa çıkmış olmuyor mu?
Erdoğan
ve Davutoğlu isimleri PKK’da bir paranoyaya dönüşmüş olsa da PKK, bu tür
söylemleri bilinçli olarak kullanmaktadır. Kandil’in Erdoğan’ı ve Davutoğlu’nu
hedef alan açıklamaları, karşı sertlikle -özellikle Erdoğan tarafından- anında
cevap bulmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın PKK’yı hedef alan sert sözleri ise
bölgede antipati ile karşılanmaktadır. Bu da KCK açıklamalarının Erdoğan’ın
sert söylemleri üzerinden bölgede ete kemiğe bürünmesiyle sonuçlanmaktadır.
Duran
Kalkan: “Bu sisteme karşı mücadele, genel boykot topyekûn direniş temelinde
olmalıdır. Bunun için de öz savunma esastır. Gençlik gerillaya katılmalı,
YPS’yi büyütmelidir. Her mahallenin savunma güçleri olmalı. Her sokağa bir YPS
takımı, hatta bir YPS bölüğü oluşturulmalı.”diyerek,
göz göre göre ölüme gönderdikleri gençlerin ölümünü, Kürt kamuoyu nezdinde “özsavunma”
fantezisi üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyor.
Duran Kalkan’ın geçmişteki açıklamalarına
bakıldığında: “Topyekûn Kürt direnişi
2013 yılında mevcut AKP politikaları sürdükçe, çok daha kapsamlı ve derin hale
gelecek. “Devrimci Halk Savaşı” stratejisini en etkili bir bicinde 2013 yılında
Kürtler yürütecekler… 2013 yılı daha büyük bir mücadele ve devrim yılı olacak.” (http://www.sosyalistforum.net/showthread.php?t=57347)
"Gerçekten
de final düzeyinde bir büyük mücadele yaşanıyor. Önümüzdeki kış dönemi böyle
büyük bir mücadeleye sahne olacak" (http://haber.sol.org.tr/turkiye/duran-kalkan-onumuzdeki-kis-final-duzeyinde-bir-mucadeleye-sahne-olacak-136447)
“Önümüzdeki Mart süreci
büyük bir direniş sürecidir. Zafer ve başarı her zamankinden daha yakındır.
2016 baharı Kürt’ün baharı olacaktır” ifadesiyle sonlandırdığı son açıklaması da terör
örgütü elemanlarını motive etmeye yöneliktir. Kandil’deki KCK baronlarının her
dönem bu ve benzeri açıklamaları hep olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder