2 Şubat 2016 Salı

Araf’taki Buluşma!...

"Uğruna kendini feda edebilecek sevda mı?" dedi aşık!
Ve "Bunun ne dile gelir ne göze görünür
Ne de kelimelere dökülür yanı yok?
Çünkü nasıl bir tepki vereceğimi bilmiyorum?
Gözlerimden yaşlar süzülüyor.
Süzülürken, o kadar şaşkın akıyorlar ki
Nereye düşeceklerini bilmiyorlar?
Dizlerimin bağı birbirini tutmuyor, hissiz.
Kalbimi içinde barındıran sol yanım acı içinde.
Orası yeri değilmiş gibi şikâyet ediyor.

Akıl başımı okşuyor, fikir boşlukta geziniyor…
Hüzün, tepeden tırnağa hapsetmiş hem bedeni, hem de ruhu.
Galiba, biz kendimize yabancıyız bugün.
Kime, nasıl ve ne şekilde davranacağını bilmiyoruz." diye ekledi.

Sonra:

"Tek bedende bir sürü yabancı duygu; hiçbiri birbirini kabul etmiyor.
En baskını da 'iman ve akıl' çıkıyor.
Hepsini dizginlemeye çalışıyor.
Sesleniyorum!
'Siz! Size ait olmayana neden tutunuyorsunuz?
Tutunduğunuz yer azap çeksin mi istiyorsunuz!' deyince?
Hepsinden tek bir söz çıkıyor.
'Asla! O yüzdendir ki biz birbirimize sarılır, yaralarımızı tedavi ederiz' dedi,
Bedendeki yabancı duygular." 
"Anladım!" dedi derviş, 
"Anladım! 
Tarifi mümkün olmayan bir duygu bu" diyerek, teselli etmeye çalıştı.

Dile gelmişti bir kez, devam etti aşık...

"Ruhumuz mu? Lütfen ona dokunmayın!
kovulsa da 'tek yol çınar' diyor,
Sebep mi? 
Sevgili'nin hasreti hiç eksilmiyor,  aksine daha da çoğalıyor.
Ve hep öyle de kalacak.
Neye ihtiyaç duyduğumuz belli.
Gözleriniz ve bakışlarınızla dokunduğunuz
O geniş şefkatiniz ve yüreğiniz…
Yeter ki oradan da göndermeyin?
İşte o zaman biz, biz değil; yok oluruz.
Anlayacağınız, bu yürek Sevgili'ye muhtaç.
'Bu neydi' diye sormayın?
Perişan olmayasınız diye
Kendimizi kalkan ederek, akan suya ters yürüdüğümüz
Hem özlem…
Hem de vedamızdır" dedi.

Memdoğlu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder