"Uğruna kendini
feda edebilecek sevda mı?" dedi aşık!
Ve "Bunun ne dile
gelir ne göze görünür
Ne de kelimelere
dökülür yanı yok?
Çünkü nasıl bir tepki
vereceğimi bilmiyorum?
Gözlerimden
yaşlar süzülüyor.
Süzülürken, o kadar şaşkın akıyorlar ki
Nereye
düşeceklerini bilmiyorlar?
Dizlerimin bağı
birbirini tutmuyor, hissiz.
Kalbimi içinde
barındıran sol yanım acı içinde.
Orası yeri değilmiş gibi şikâyet ediyor.
Akıl başımı
okşuyor, fikir boşlukta geziniyor…
Hüzün, tepeden
tırnağa hapsetmiş hem bedeni, hem
de ruhu.
Galiba, biz
kendimize yabancıyız bugün.
Kime, nasıl ve
ne şekilde davranacağını bilmiyoruz." diye ekledi.
Sonra:
"Tek bedende bir sürü yabancı duygu; hiçbiri birbirini kabul etmiyor.
En baskını da 'iman
ve akıl' çıkıyor.
Hepsini
dizginlemeye çalışıyor.
Sesleniyorum!
'Siz! Size ait
olmayana neden tutunuyorsunuz?
Tutunduğunuz yer azap çeksin mi
istiyorsunuz!' deyince?
Hepsinden tek
bir söz çıkıyor.
'Asla! O yüzdendir ki biz birbirimize
sarılır, yaralarımızı tedavi ederiz' dedi,
Bedendeki
yabancı duygular."
"Anladım!" dedi derviş,
"Anladım!" dedi derviş,
"Anladım!
Tarifi mümkün
olmayan bir
duygu bu" diyerek, teselli etmeye çalıştı.
Dile gelmişti bir kez, devam etti aşık...
"Ruhumuz mu? Lütfen ona dokunmayın!
O kovulsa da 'tek yol çınar' diyor,
Sebep mi?
Sevgili'nin hasreti hiç eksilmiyor, aksine daha da çoğalıyor.
Ve hep öyle de
kalacak.
Neye ihtiyaç
duyduğumuz belli.
Gözleriniz ve
bakışlarınızla dokunduğunuz
O geniş
şefkatiniz ve yüreğiniz…
Yeter ki oradan
da göndermeyin?
İşte o zaman
biz, biz değil; yok oluruz.
Anlayacağınız, bu yürek Sevgili'ye muhtaç.
'Bu neydi' diye
sormayın?
Perişan
olmayasınız diye
Kendimizi kalkan
ederek, akan suya ters yürüdüğümüz
Hem özlem…
Hem de vedamızdır" dedi.
Memdoğlu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder