9 Kasım 2005 günü, Şemdinli’de Seferi
Yılmaz’a -şu anki Şemdinli Belediye Başkanı- ait Umut Kitapevi’ne yönelik bombalı
bir saldırı düzenlendi. Olayda bir kişi ölmüş, bir kişi de yaralanmıştı. Olayın
failleri oldukları iddia edilen ve üzerinden askeri kimlik çıkan iki kişi, linç
edilmekten son anda kurtarılmış, güvenlik güçlerine teslim edilmişti. Umut
Kitapevi’ni bombalamaktan suçlu bulunan astsubay Ali Kaya için dönemin Kara
Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, "gazetelerde resmi çıkan
astsubay benim yanımda görev yaptı. Tarınım iyi çocuktur" ifadesi, mahkeme
aşamasındaki olayın seyrini değiştirmişti.
Şemdinli’deki bu olayı araştırmak için
TBMM’de bir araştırma komisyonu kuruldu. Araştırma komisyonun, ifadesine
başvurduğu isimler arasında, dönemin
Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun’da vardı. Komisyon
milletvekillerinin, "Termal kamerayla izlenen yere 1 Kasım'da 150 kilo patlayıcı
nasıl girdi?" sorusuna Uzun, "Yani kilit bozulmuş efendim. Evin içinden
olursa her şey girer. Bölgeden eroin de geçiyor. 1 Ocak'tan beri Türkiye'de,
Van, Diyarbakır, İzmir ve İstanbul'da 81 kilo plastik patlayıcı yakaladık.
Bunlar tamamen PKK'nın. Oraya (Şemdinli) girse de yakalanır" açıklamasıyla
bir anda gündem oluşturmuş, dikkatlerin bir kez daha Şemdinli’deki bombalama
olayına çevrilmesine neden olmuştu. Bu açıklamasından sonra Sabri Uzun, Emniyet
Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevinden alınarak, AKP
uzmanlığına getirildi.
20 Kasım 2009 tarihinde, Habertürk
Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı gazetedeki köşesinde Sabri Uzun’a
ait bir mektup yayınladı. Ergenekon Soruşturması ile ilgili ifadelerin yer
aldığı O mektupta Sabri Uzun, “Bir
oluşum var (!), bu oluşum, son günlerde ‘subay’ kimliğine bürünerek, Ergenekon
Soruşturması’yla ilgili habire mektuplar yazıyor... Her nedense kendisi ortaya
çıkmıyor... Çok da vatanperver görünüyor... Tüm Türkiye’yi peşinden
koşturuyor!... Sayın Altaylı, Türkiye’nin ‘Ergenekon’ adını taktığı şeyle (asla
terör örgütü demedim, demiyorum, diyemeyeceğim), 14 Haziran 2001 günü tanıştım.
2006 yılı Ocak veya Şubat ayında tekrar karşıma çıktı. Evet, o tarihlerde,
‘Bütün bunları toplayan, yazan geniş bir ekip var’ diye düşündüm, inceledim,
gördüm...” sözleriyle de Ergenekon davası hakkındaki düşüncelerini kamuoyu ile
paylaşmıştı.
Sabri Uzun, 22 Temmuz 2007 Genel
Seçimlerinde MHP’den milletvekili aday adayı olduysa da MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli tarafından veto edildi. Uzun’un, Bahçeli tarafından veto
edilmesine sebep olarak, TBMM Şemdinli Araştırma Komisyonuna verdiği ifadeler
gösterildi. Sabri Uzun o dönem de tepkisini, “benim kendiliğimden gidip de
başvuru yapmam mümkün mü? Elbette ki önceden temaslarımız oldu. Şimdi, neden
aday göstermediklerini bana değil, partiye sormak lazım.” diyerek göstermişti.
2013 yılında, TBMM Telekulak Komisyonuna
da bilgi veren Sabri Uzun, Ergenekon, Balyoz, Oda TV gibi davaların ‘fos
olduğunu’ Tuncay Güney’in emniyet ifadesine eklemeler yapıldığını öne sürmüş, Türkiye’deki
yasa dışı dinlemelerin de devlet görevlilerince yapıldığını iddia etmişti.
17 ve 25 Aralık operasyonlarıyla ilgili
olarak da “Avcı’nın kitabında
anlattıklarının hepsine harfiyen katılıyorum. Adli ve idari makamlar bu
konularla ilgili beni çağırsın bildiğim her şeyi onlara anlatacağım. Bilgiler
ve belgelerle her şeyi ortaya koyarım.” diyen Emniyet İstihbarat Dairesi
eski Başkanı Sabri Uzun, bu ifadeleriyle de emniyeti içerisindeki yapılanmanın
varlığını teyit etmiş oluyordu.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Hrant Dink’in öldürüldüğü (19 Ocak 2007) dönemde, Emniyet İstihbarat Daire
Başkanı olan Sabri Uzun, cinayet davası kapsamında 8 Mayıs 2014 tarihinde
‘şüpheli’ sıfatıyla ilgili mahkemeye ifade verdi.
Hrant Dink cinayeti hakkında alınan
istihbaratın kendisinden gizlendiğini ve bazı polis şeflerinin cinayete göz
yumduğunu söyleyen Sabri Uzun, “’Hrant Dink öldürülecek’ raporunu benden
gizledikleri gibi İstanbul’dan da gizlediler. F4 raporları İl Emniyet Müdürleri
tarafından Daire Başkanlığı’na gönderilmelidir. F4 raporunu Trabzon’dan
gönderen kişi Ramazan Akyürek’tir. Raporu bizden saklayan birim İstihbarat
Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğü’dür. O zaman C Şube Müdürü de Ali Fuat
Yılmazer’dir. Bu rapor bana sunulmadı. Rapor hakkında hiçbir bilgi verilmedi.
Muhittin Zenit’in düzenlediği haber raporunu gizlerseniz ortada bir şey kalmaz,
suçlu İstanbul polisi olur. Hem koruma tedbir emri, hem de F4 haber alma raporu
dikkate alındığında sorumlu İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü ve yetkilileridir.
Ya benden gizlendi ya Mülkiye başmüfettişlerinden gizlendi. Ya da resmen
hainlik yapıldı. Yani bu soruşturmanın asıl sorumluları gizlenmeye çalışıldı.”
ifadesiyle Hrant Dink cinayetinde devlet görevlilerinin kusurlu olduğu
iddialarını doğruluyordu.
HSYK 3. Dairesi, yaptığı inceleme
sonucunda Gazeteci Hrant Dink’in ölümünde görevlerini ihmal ettikleri iddia
edilen, R. Akyürek, R. Altay, E. Dinç,
F. Sarı, E. Demir, Ö. Mumcu, M. Zenit ve M. Ayhan hakkında soruşturma izni
vererek dosyayı Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.
Sabri Uzun, altı yıl İstihbarat Daire
Başkanlığı yapmış, kamuoyunda dürüst bir bürokrat ve deneyimli bir istihbaratçı
olarak bilinir. Şaibeli birçok olay hakkında konuşmaya başlayınca da 28 Şubat
döneminin İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu gibi, görevden alınmıştı.
Sabri Uzun’un, Harnt Dink cinayetiyle ilgili ifadeleri,
kendisinin ve o dönem başkanı bulunduğu İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nın
sorumluluğunu elbette ortadan kaldırmayacaktır.
Kamuoyu, Sabri Uzun’un, Türkiye’yi her
platformda zor durumda bırakan Dink cinayetiyle ilgili “tüm bildiklerini”
açıklamasını bekliyor.