Tarih, 5 Aralık 2012 idi. Kanal A’da katıldığım bir programda, program sunucusunun; “Çözüme yakın mıyız, buna inanıyor musunuz?” sorusuna: “Ben inanıyorum, yani çok değil önümüzdeki bir iki yıl içerisinde PKK’nın tamamen marjinalleşeceği kanısındayım. Eğer biz süreci iyi idare edebilirsek, Türkiye olarak çok kısa bir sürede, tarih vermek yanlış olur; çok kısa bir süre içerisinde ‘Kürt Sorunu’nu Türkiye’nin birinci gündemi olmaktan düşüreceğiz diye düşünüyorum...” diyerek, cevap vermiştim. O gün öngördüğümüz noktaya, şükürler olsun ki bugün ulaşmış durumdayız.
“Akil adamlar”ın gerçekleştirdiği alan çalışması ile devlet nezdinde veri tabanı oluşturulan çözüm süreci, defalarca kesintiye uğratılmak istenmişse de sağduyu hâkim gelmiş, ağır aksak da olsa süreç kendi mecrasında yürümeye devam etmişti.
“Çözüm süreci”nde yavaş yavaş sona doğru geliniyor. Yıllarca çözülemeyen, âdeta kangrenleşmiş bir hal alan “Kürt Sorunu”nda, sürecin başladığı dönemden bugüne kadar “örtülü” olarak yürütülen görüşmeler, nihayet yasal zemine oturtuluyor. Yasal zemine oturtulan süreç, elbet de hızlanacaktır. Görüşmelerin yasal zemine kavuşturulmasından sonra süreç daha da şeffaflaşacak, süreci sabote etmeye yönelik spekülasyonlar da boşa çıkartılmış olacaktır.
Hafta içerisinde “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı” TBMM’ye sunuldu. Kanun ile toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi için başlatılan çözüm sürecine ilişkin usul ve esaslar düzenleniyor. Kanun kapsamında verilen görevler, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca ivedilikle yerine getirileceği belirtiliyor. Diğer yandan süreçte görev alanların ve çalışmalara katılanların, yürütmüş oldukları çalışmalardan ötürü, gelecekte herhangi bir yaptırım ile karşılaşmamaları için hukuki, idari veya cezai sorumluluğunun doğmayacağı garanti altına alınıyor. Kanunun bu maddesi, (4. madde) paketin en önemli maddesi. “Oslo Süreci”nde acı bir tecrübe yaşayan hükümet, bu madde ile “süreci idare edenler”i yasal güvence altına almış oluyor.
Aynı TV programında, “Kürt Sorunu”nun çözümü ile ilgili sorulan bir başka soruya: “Öcalan şu anda çözümün bir parçası mı? Maalesef evet bir parçası yani. Süreç de zaten o yöne doğru ilerliyor. Ama süreci tamamen Öcalan’a bağlamak da doğru değildir.” değerlendirmesinde bulunmuştuk. Unutulmamalıdır ki Öcalan, Orta Doğu’nun kaygan zemininde siyaset üretebilen ender liderlerindendir. Öcalan narsisttir, Öcalan oportünisttir, Öcalan makyavelisttir…
Süreci idare edenler, Türkiye kamuoyunun hassasiyetlerine dikkat etmek zorundadırlar. PKK-KCK-Kandil’in şu anki beklentisi, Öcalan’ın serbest bırakılması ve süreci müzakere etmesidir. Böyle bir şeyin mümkün olmayacağı, Türkiye kamuoyunca kabul edilemeyeceği, beraberinde başka sorunları da getirebileceğini gözardı etmemek gerekiyor.
Kanun paketinin kamuoyuna açıklanmasından sonra Öcalan, HDP Milletvekilleri Pervin Buldan, İdris Baluken ve Sırrı Süreyya Önder ile yapmış olduğu görüşmede: “Tarihi önemdeki süreçte bundan sonraki çalışmaların yasal bir düzenleme üzerinden yürümesini oldukça anlamlı buluyorum. Yapılan düzenleme, devletin ilk defa çatışmalı olduğu toplumsal kesimlerle sorunları çatışarak, savaşarak değil, müzakere ederek çözmesinin önünü açan bir yasadır... Bu yasanın çıkmasıyla beraber, demokrasimizi geliştirecek ve kalıcı barışı sağlayacak yasal ve toplumsal çalışmaların bir arada ele alınması nihai olarak da demokratik anayasal çözümün başarılması Türkiye’nin özgür yaşam ve demokratik geleceği açısından son derece önemlidir.” şeklindeki açıklaması, kendisinin de devletten beklentilerinin yüksek olduğunu gösteriyor.
Kandil cephesinden ise yasaya ilişkin farklı bir değerlendirme yapıldı. Devletin yapmış olduğu tüm iyileştirme ve demokratikleşme paketlerini “Kürtleri asimile projeleri” olarak değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, yine benzer bir açıklama yaparak; “Bu yasa müzakere demek değildir, müzakereye geçileceği anlamına gelmeyebilir. Buna dayanarak devlet ve hükümet müzakere yönünde adım atacak mı, atmayacak mı; bu, yasadan sonra belli olacak... Yasa çıkarıldıktan sonra derhal müzakereye geçmezlerse, bunu da oyalamaya dönüştürürlerse kesinlikle bugüne kadar sürdürdüğümüz tutumu sürdürmeyeceğiz. Kendi yolumuzda adım atmada tereddüt etmeyeceğiz” diyordu. Kürt sorununda çözüme yaklaşıldıkça, özellikle silahı elinde güç olarak bulunduran PKK’daki korku ve telaş, net olarak görülmeye başlanmıştır.
Bu merhaleye kadar süreci iyi idare edebilmiş olan AK Parti hükümeti, “barış” adına büyük bir risk almıştır. Tarihte “barış” süreçleri hep zorlu olmuştur. Barış süreçleri siyasi hesaplara kurban edilmemelidir.
Barışı tesis edebilen liderler, tarihe mal olmuş şahsiyetlerdir.
Barış ve huzurla kalın efendim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder