Müjdat
Gökçe: Sayın Memdoğlu bizleri kırmadınız, talebimizi kabul ettiğiniz için çok
teşekkür ediyorum. Hatırlanacağı üzere daha önce de Sayın Memdoğlu ile ‘Çözüm
Süreci ve Derin PKK” başlıklı bir röportaj gerçekleştirmiştik.
Sayın Memdoğlu,
Araştırmacı-Yazar olarak, “Yeni Türkiye” söylemini nasıl yorumluyorsunuz?
M. Memdoğlu: Sayın Gökçe, insaf ve hakkaniyet
ölçülerini çerçevesinde, kendimizi, ailemizi, çevremizi, dostlarımızı,
ülkemizi, tarihimizi yargılamadan sorgulayabilmeliyiz. Sorgulama, düşünmeyi,
düşünme araştırmayı, araştırma da doğruya, doğru bilgiye ulaştırır.
Duygusallıktan uzak, objektif yaklaşımlarla birbirimize tahammül etmeyi
öğrenmeliyiz. Farklılıklarımızı ayrılık ve aykırılık değil, zenginliklerimiz
olarak görmeliyiz.
İşte “Yeni Türkiye” söylemi de
sadece sloganik bir ifadeden ibaret değildir. Geçmişte olduğu gibi
Türkiye, artık günübirlik politikalar üretmiyor. Elli yıl sonrasını
düşünen ve buna göre hedef belirleyen, siyaset yapan, politikalar üreten bir
ülke konumuna gelmiştir.
Yeni Türkiye, hiçbir taassupçuluğa,
korkuya, komplekse yer vermeden, artık geçmişiyle, tarihiyle
yüzleşebiliyor. Türkiye’nin kendisiyle yüzleşmesi (Başbakan’ın 1915
olayları için Ermenilere yönelik taziye mesajı) kendi korku ve tabularını
yıkması, özellikle iç barışın tesis edilmesinde bir dönüm noktası olmuştur ve
olacaktır. Takdir edersiniz ki Orta Doğu ve dünyadaki gelişmelere paralel
olarak, kendi iç barışı ve huzurunu tesis edememiş, kendi sorunlarını çözememiş
bir Türkiye’nin, bölgesinde de küresel bir güç olamayacağı açıktır. Son
dönemdeki gelişmeler de bu düşüncemizi doğrular niteliktedir.
M. Gökçe:
Çalışmalarınızda “Güneydoğu-Kürt Sorunu ve PKK” çok ciddi yer tutuyor. Son
dönemdeki gelişmelerle PKK ve Türkiye’nin yeni siyasetini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
M.
Memdoğlu: Türkiye’nin
sorunlarını çözmek istemeyen, menfaatleri gereği kan, kaos ve gözyaşından
beslenen uluslararası derin odaklar ve onların Türkiye’deki bağlantıları için
şiddet; bir sonuç değil, sebeptir. Kimileri tarafından “bölge tamamen
PKK/KCK’nın kontrolündedir” anti propagandasına rağmen “Çözüm Süreci” ve
demokratikleşme paketleri ile birlikte başlayan normalleşme, meyvelerini
vermeye başlamıştır. AK Parti’nin özelde Diyarbakır, genelde bölgedeki oylarını
arttırmış olması, çözüm süreci ve demokratikleşme paketlerinin bölgede karşılık
bulması olarak değerlendirilebilir.
Yeni Türkiye; çatışma, silah
ve şiddetten arındırılarak inşa ediliyor. Kaldı ki silahlı bir gücün, – PKK ya
da bir başka örgüt – varlığı, ülke için tehdit olmaya devam edecektir. Silahlı
PKK/KCK, sadece Türkiye için değil, tüm Orta Doğu için de tehdittir. Bunun
için, sivil siyasetin önü açılmalı, sivil siyaset güçlendirilmeli ve en
nihayetinde PKK’nın silahlardan arındırılması hedeflenmelidir.
M. Gökçe: Ve
yine “Yeni Türkiye” bakış açısıyla, BDP’nin HDP’ye geçiş süreci; sizce bölgeye,
bölge insanına, ülke siyasetine neler kazandırır?
M. Memdoğlu: BDP’nin yeni paradigma
değişikliklerine gidemeyerek kendisini dönüştüremediğini, Türkiye partisi
olamadığını, Türkiye’ye hitap edemediğini gören Öcalan, Türkiye’ye hitap
edebilecek yeni bir parti kurulmasını istemiş, Öcalan’ın bu talebi HDP’nin
kurulmasıyla gerçekleştirilmişti. Öcalan, HDP ile Aleviler, sol ve tüm
sosyalist kesimlere ulaşmayı düşünürken; Diyarbakır’da İslam Konferansı
Toplantısı çağrısı ile de dindar Kürtleri BDP içerisine çekmeyi hedeflemişti.
HDP’nin kuruluşu ile Alevi, sol ve sosyalist kesimlere ulaşıp ulaşmadığı
tartışmaya açık olsa da Öcalan, BDP ile dindar Kürtlere ulaşmada kısmi başarı
elde etmiştir.
BDP’den önceki tüm siyasi Kürt
partileri, ideolojik olarak dinden uzak Marksist-Leninist politikalar
hedefleyen, Kürt etnisitesini ön plana çıkaran, Kürt milliyetçiliği ve
ulusalcılığına vurgu yapan politikalar izlemeyi tercih etmişlerdir. BDP’nin
yerel seçimlerde “dinî” argümanları daha fazla kullanması, bir kesim
inançlı Kürtlerin sempatisine mazhar olmuşken, seküler yapısıyla beyaz
Türklerden de oy almayı hedefleyen HDP’ye aynı müsamahayı gösterebilecekler mi?
Önümüzdeki süreçte bunu da görebileceğiz.
M. Gökçe: AK
Parti’nin “Yeni Türkiye” söylemi bölgede neleri değiştirdi? HDP bu söyleme
karşılık ne tür bir siyaset izlemeli?
M.
Memdoğlu: Yeni Türkiye
söylemi ile birlikte, bölgeye bir özgüven geldi. Tabi bunda silahların
susmasının da çok büyük bir etkisi ve katkısı oldu. Ticaret ve turizm
hareketlendi. Devletin verdiği teşvikler ile birlikte, bölgede hatırı
sayılır yatırımlar yapıldı. Siyaset dili geçmiş yıllara nazaran biraz daha
yumuşadı.
HDP bu sürece nasıl ve ne kadar
katkı yapabilir? BDP’nin HDP çatısı altında siyasi faaliyetlerine devam kararı
almasının en önemli nedenlerinden biri de kamuoyundaki BDP=PKK algısının
değiştirilmesine yöneliktir. Birleşmenin bir başka mihenk noktası ise, gerek
Öcalan’ın, gerekse KCK-BDP ve HDP yetkililerinin birleşme ile ilgili
açıklamalarının satır aralarında gizli. KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın “HDP’nin
gelişmesi demek, Kürt sorunun çözülmesi demektir” ifadesi, bu olasılığı
yöneliktir.. Önümüzdeki süreçte, “ev hapsi”ne (31.07. 2013 tarihli ‘Öcalan Ev Hapsine Alınır
mı?’ başlıklı yazımızda bu ihtimalidile getirmiştik) alınması durumunda
Öcalan’ın, “çatı partisi” olarak gördüğü HDP’ye Eşbaşkan olabilme planları
yatmaktadır.
Yine geçtiğimiz günlerde kardeşi F.
Öcalan ile görüşen Öcalan’ın; “ev hapsine çıkarsam bu sizler için de iyi olur”
açıklaması, Öcalan’ın önümüzdeki günlerde ev hapsine alınabilme ihtimalinin,
sürecin muhataplardan biri olan Öcalan tarafından kamuoyuna deklareedilmesi
olarak yorumlayabiliriz.
Sonuçta, BDP’nin HDP çatısı altında
siyaset yapma kararına, farklı çevrelerden, farklı tepkiler gösterilmiştir.
Kürt siyasi çevrelerinden ise çok daha farklı değerlendirmeler yapılmaktadır.
PKK-Kandil ve BDP içerisindeki marjinal gruplardan kısmi de olsa bir direncin
oluşacağına, zamanla bunun da aşılabileceğini düşünüyorum. En nihayetinde
BDP ile HDP’nin birleşme konusunda izleyecekleri yol ve yöntemi ise yine Öcalan
belirleyecektir.
M. Gökçe:
Önümüzdeki 10 yıl içerisinde bölge siyasetini neler bekliyor? Bu konudaki
öngörülerinizi bizimle paylaşır mısınız?
M. Memdoğlu: Sayın Gökçe, sohbetimizin başında da
ifade ettiğimiz gibi, önümüzdeki yıllarda neyi hedeflerse hedeflesin, kendi iç
sorunlarını çözememiş, iç barışı tesis edememiş bir Türkiye’nin tüm hedefleri
söylemlerde kalır.
Geçtiğimiz dönem TBMM’de oluşturulan
ve Meclis’teki tüm siyasi partilerden eşit oranda üyeler tarafından temsil
edilen, Anayasa Komisyonu maalesef sivil bir anayasa hazırlayamadı.
Öncelikle Türkiye’nin çok acil, tüm
fertlerini kucaklayan eşit-özgürlükçü-sivil ve demokratik bir anayasaya
ihtiyacı var.
Çözüm sürecinin daha da olgunlaşması
için, TMK’de yapılacak değişiklikle PKK içerisinde bugüne kadar hiçbir suça ve
eyleme müdahil olmamış, örgüt elemanlarının geri dönüşleri için yasal zemin
hazırlanmalı.
Türkiye’nin enerjiye olan büyük
ihtiyacı, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile olan ilişkilerin seyrini en ileri
seviyeye çıkartmayı zorunlu kılıyor. Bugün Zaho’da, Erbil’de Süleymaniye’de
ticaret yapan yüzlerce Türkiye firması var. Bu firmaların karşılıklı ticaretten
elde ettiği gelirin, 10 milyar doları aştığı biliniyor. Türkiye’nin bölge ile
ticareti özendirecek, kolaylaştıracak, daha da arttıracak hedefler ve yeni
ticari yollar belirlemeli.
Sadece Irak Kürt Yönetimi ile değil,
yıllardır Esed’den kimlik dahi alamayan Suriye Kürtlerine de dostluk elini
uzatmalı, iyi ilişkiler kurmalıdır. Suriye Kürtlerine yönelik hasmane söylem ve
politikalardan vazgeçilmelidir.
Önümüzdeki yüzyıl Türkler ile
Kürtlerin yüzyılı olacaktır. Türklerle Kürtlerin ittifakı 21. Yüzyıla damgasını
vuracaktır. Çok değil 20 yıl önceki gelişmeler ile günümüzü karşılaştırdığımız
zaman, bu tezimizin ne kadar gerçekçi olduğu görülebilecektir.
Müjdat
Gökçe: Sayın Memdoğlu, kıymetli vaktinizi bize ve okuyucularımıza ayırdığınız
için çok teşekkür ediyorum. Oldukça aydınlatıcı ve yol gösterici bir
sohbet oldu. Araştırmalarınızda ve çalışmalarınızda başarı ve sağlık
temenni ediyorum.
(Bu
röportaj, ilk olarak 5 Mayıs 2014 tarihinde gazetesiz.com ve yorumsalalan.com
sitelerinde yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder