6 Temmuz 2014 Pazar

TERÖR VE TERÖRİZMİN HEDEFLERİ

      

    

Terör, uluslararası bir sorundur.  Etki alanı geniş olan ve tüm insanlığı tehdit edebilen bir problemdir. Hukuk sisteminin adil olduğu, insan hakları ve demokrasi kültürünün yerleştiği ülkeler, içlerinde çok farklı fraksiyonları barındırsalar da sosyal eşitlik ilkesi dâhilinde, terörle daha kolay mücadele edebilir, terör odaklarının büyümesine fırsat vermeden, terörü henüz kaynağındayken yok edebilirler.

Terörizmle mücadele edilirken, terörü sadece bir “güvenlik” sorunu olarak görmek, örgüt mensuplarıyla mücadelede onları yok ederek sonuç almaya çalışmak, problemin ana kaynağını bilmeden meseleyi teşhise kalkışmak, problemin tedavisinin ve çözümünün gecikmesine neden olur. Aslında terörü, yoksulluk -terör, sosyal kimlik- terör gibi ana etken olan sorunlar bazında tartışmak, terörizmin çözüme yönelik üretilecek yaklaşımlar açısından daha etkili sonuçlar alınmasına neden olabilecektir.

Benzer şekilde ülkemizde de ortaya çıkan problemleri kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan, çıkarları gereği terör-anarşi-kargaşa ve kaos ortamı oluşturmak suretiyle hayatiyetlerini devam ettirmek isteyen odaklar için şiddet bir sonuç değil, sebeptir. Terör ve terörizmle mücadele edilirken, bu gerçeğin göz önünde bulundurulması, teröre sebebiyet veren nedenlerin doğru teşhis edilmesi,  bir şekliyle teröre bulaşmış ya da toplumdan herhangi bir sebeple tecrit ettirilmiş ve yalnızlaştırılmış, özgüvenlerini kaybetmiş insanların kalbine, duygu ve düşüncelerine hitap edilerek mücadelenin birinci safhası başlatılabilir.

Aslında terör, şiddet ve vandalizm insanın fıtratına uygun faaliyetler değildir. Hiç kimse doğuştan terörist olarak doğmaz, bulunduğu ortamın etki ve yönlendirmesiyle sonradan öğrenir.  Yaşadığı sistemi, toplumsal yapıyı ve benliğinde mevcut olan itilmişlik ya da emellerine normal yollardan ulaşamama durumunu, şiddet kullanarak insanlar üzerinde korku imparatorlukları oluşturmaya sevk eder. Elbet de bunun temelinde güç, liderlik tutkusu ile hükmetme arzusu vardır. Tüm bu faaliyetleri, bu güce ulaşmak için gerçekleştirirler.

Gelişen teknolojiyle birlikte birçok devlet, psikolojik savaşın gereği olarak, diplomasi ile kazanamadıklarını elde etmek için, terörizmi destekleyebiliyor, hatta siyasi hayatta bundan da beslenebiliyorlar. Özellikle geri kalmış üçüncü dünya ülkeleri ya da gelişmekte olan devletlerin istismar edilebilecek, toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarındaki hassasiyetlerini, kendi amaç ve hedefleri istikametinde hazırladıkları planlara göre kullanmaktadırlar.

Bilindiği üzere insanların yaşamda saygıya, sevgiye, önemsenmeye ve samimiyete ihtiyaçları vardır. Terör örgütleri yaptıkları işi kendi ideolojileri uğruna yaptıklarından, kazanmaya çalıştıkları kişilere arkadaşlık ve dostluk ortamı sağlayarak, kahramanlık ve iyi bir gelecek hazırlayacaklarını ve oluşturacakları sistemde hak arama, hesap sorma ve sorunlarını çözmeyi vaat ederler. Bu şekildeki bir yaklaşım, hedef şahsı kazanmaya sebep olur.  Bu tür gençlerin çoğunun, aile içi huzurun tesis edilemediği kesimlerden gelmesi, terör örgütlerinin işlerini kolaylaştıran bir başka sosyal etkendir. 

Aile içi şiddet, yetersiz eğitim, sosyal belirsizlikler, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik sıkıntılar, psikolojik rahatsızlıklardan kaynaklı kişilik bozuklukları, kimi insanların teröre ve terörizme bulaşmasına neden olmaktadır. Nedenler araştırıldığında, aslında terörün en büyük panzehrinin mutlu ve huzurlu bir aile, manevi huzur ile toplumsal refah, güvenlik ve sevgi olduğu görülebilecektir. Bu da tüm toplumu kucaklayıcı ve kendilerini o topluma ait hissetmelerini güçlendirecek politikaların üretilmesiyle mümkün olabilir. 

Terör örgütlerinin amaçlarında biri de bireyi, düşünsel olarak teslim almak ve aidiyet duygusu oluşturmaktır. Bunun için çeşitli programlar hazırlanır. Eğitim adı altında hazırlanan bu programlar hayata geçirilir. Siyasi eğitimi iyi bilen üst düzey örgütçüler tarafından, örgüt neşriyatına bağlı kalmak suretiyle siyasi eğitim verilmeye başlanır. Okumayı sevmeyenler için ayrı bir program hazırlanır, hitabeti güçlü başka örgüt elemanı tarafından okumaya yönlendirilirler. 

Bu baskı ortamında psikolojisi tamamen bozulan aday militanlar, toplum ilişkilerinde saldırgan bir görüntü çizmeye başlarlar. Kendileri ve ait oldukları gruplar hariç, toplumun hassasiyetlerini dikkate almadan hemen her şeye tepkisel yaklaşırlar. Davalarında ve düşüncelerinde haklı olduklarını göstermek, kendilerini topluma kanıtlayıcı tutum ve davranışlar sergilemeye başlarlar.  Artık onlar için şiddet ve terör, hayatta var olma aracı olmuştur. 

Okuduğu örgütsel dokümanlar (kitap, dergi, gazete v.b) ve almış oldukları siyasi eğitimler, o grupta saygı ve değer görmeleri, gençlerin zihinlerini yıkayan en acımasız gereçtir.  Terör örgütleri, kendilerine yeni katılmış bir elemanın almış olduğu siyasi eğitimi daha da pekiştirmek için seminer ve karşılıklı tartışmaların yapıldığı toplantılar düzenlerler. Eğitim aşaması sona eren örgüt elemanlarına, ilk etapta küçük sorumluluklar vererek, örgüt elemanlarını daha büyük eylemler için hazırlarlar. Eylem yapma aşamasına gelen örgüt mensubu, grup psikolojisinin etkisiyle, örgüte itiraz edemez hale getirilerek, legal eylemlerle bir yere kadar hedeflediklerine ulaşabileceklerini, illegal eylemler olmadan sonuca varılamayacağı yönünde ikna edilirler. 

Güçsüzlük hissini bazen bir grup, bazen de bir örgüte katılarak bastırmaya çalışan gençler, kendisi gibi toplumun değer yargılarına güvenmeyenlerin meydana getirdiği karşı güç içerisinde, hayatında daha önce yaşayamadığı hazzı alır, hayatına anlam kazandırır. Böyle bir anlamlandırma toplumun gerçeklerinden uzak olsa da onlar için yalnız olmaktan daya iyi gelir. Dâhil olduğu grubun eğitim ve propagandaları sonucu,  kişinin aynı fikri benimsemesi kolaylaşır ve fanatikleşerek liderlerinin güdümüne girerler. 

Gençlik bir ülkenin geleceğidir, geleceğimize sahip çıkalım… 

Lütfen… 

(Bu yazı ilk olarak 28 Aralık 2013 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder