22 Aralık 2020 Salı

Serzeniş!..

Geceyi aydınlatan, ay gibiydi gözlerin.
Lâl oldu bak yüreğim…
Kâğıda dökülmedi, nazlandı kelimelerim.
Toprağın kavurduğu ağustos sıcağında,
Çaresiz kaldı,
Üşüdü tüm umutlarım.

Zindan oldu saraylar, senden ayrı düşende.
Soldu hayallerim…
Gözyaşın sarsın beni, veda ettiğin yerde.
Gündüzün buza kestiği zemheri ayazında
Vakitsiz açtı,
Bahçendeki çiçekler…

Yağmur yeşertemedi, çöle dönen kalbimi.
Sendin benim can özüm…
Sığınsaydım bir kalbe, güle leke düşerdi.
Pembe uçurtma ile uçarken gökyüzünde,
Karayel gibi esip,
Savurdun küllerimi…

Memdoğlu…

14 Aralık 2020 Pazartesi

Söyle Neden!?.

Odamı aydınlatan ay ışığında,
Sessizliğine sığındın gecenin.
Bir şiir dokundu yüreğime.
Eylül ne kadar masum ise!..
Ekim, o denli mahzundu yine.
Yanan kandillerde gece rakstayken hüzün,
Düşüyor aklıma ansızın,
Ayın şavkından farksız o yüzün.
Güneşte kuruyup, yağmurda ıslanan,
Sonbaharda resmiydi yine ayrılığın.


Her zorluk aşılır,
Yürekteki zorluk aşılır mı Leyla!?.
Yağmalanmış ülkemde,
İçin çeker vaveyla!..
Yıldızlardan taç yaptığım gökyüzü kıskansın.
Sana ait ne varsa dokun,
Dokun ki narınla harlansın.
Açsam da  kapasam da gözlerimi!..
Söyle neden?..
Neden, her yerde sen varsın!?.

Memdoğlu…

10 Aralık 2020 Perşembe

Kocaman Çocuklardık Biz!..

Bezden futbol topu,
Kese kâğıdından uçak,
Çamurdan oyuncaklar yapardık…
En lüks arabalarımız,
Asırlık ağaç kökleri olurdu…
Sıcak sac ekmeğine sürülmüş, şekerli;
Taze tereyağlı ekmeği çok sever,
Arkadaşlarımızla paylaşırdık…
Gökkuşağının renklerine ip bağlar,
Rengârenk hayaller kurardık.

Kavgayı bilmez,
“Küs” demeyi bile beceremez,
Küsemez…
Ser verir, sır vermezdik.
Kelâmdan çok, susmayı bilir,
Akşamı iple çeker…
Radyoda ki arkası yarınları dinlerdik.
Gaz lambası ışığında kitap okur,
Ders çalışırdık.
Yüreği kocaman çocuklardık biz…

Memdoğlu…

1 Aralık 2020 Salı

Nar-ı Aşk!..


Harabe olmuş gönül, yara kabuk bağlamaz.
Lokman Hekim de gelse, derde çare bulamaz.
Bakışın acı gülüş, sükûtun sessiz feryat.
Yokluğun ateş topu, varlığın ab-ı hayat.

Seninle arz-ı endam yaşamakmış baharı.
Bir tutam huzur sende, cennet-i alâ tadı.
Yüreğin ve gözlerin, sanki firdevs bahçesi…
Nazarın ömre ömür, ölüm aşkın katresi.


Yürekte kül olan, bir daha alevlenmez.
Aşk ateştir, alevlenir; yanar, yakar kül olmaz.
Aslolan, küllerinden tutuşmak alev, alev.
Bırak yansın cismi aşk, sen onun nurunu sev.

Memdoğlu…

20 Kasım 2020 Cuma

Kınalı Yürek!..

Yine hüzün çöktü geceme.
Yıldızlara ve aya anlattım,
Rüzgâra meydan okuyan zülüflerini.
Sessiz, sedasız ağladı,
Bir kez daha seni andı kalbim.

Yaşatmak için içimdeki seni!?.
Rüyalarıma sarıldım,
Tutundum kirpiklerine…
Aster çiçeğiyle süslenmiş bakır bir tepside,
Kına yakılmış yüreğim vardı.
Sundular, tutsağı olduğum gözlerine…
Sen bende yaşarken…
Ben, ölümü sevecek kadar yalnız…

Memdoğlu…

13 Kasım 2020 Cuma

İncili Kaftan!..

Beden ülkesinin başkentinden vuruldum.
Merhem diye şiirler sürdüm yaralarıma.
Ağlasam ne fayda, gözyaşım ruhuma yudum.
Ben bende değilim; beni “ben”de arama.

Mutluluk, çalılardan bir duvarın ardında.
Gülleri gözlerimde cezbeye gelir.
Dikenleri battıkça kokusu damarımda.
Felç olan yitik sevdam aklıma gelir.

Kıymet bilen kullar yere göğe sığdırmaz.
Oysa o kıymettir kendi asıl değeri.
Ne yere ne göğe gönülden hâl sorulmaz,
İnsan özünde neyse, odur gerçek ederi.

Güneş olsan tepede, ineceksin yine de…
Zirveler kalmak için değil, aşılmak içinmiş.
Yolcusun, yola revan iki günlük gecede.
Pembe incili kaftan, meğer kefen içinmiş.

Memdoğlu…

4 Kasım 2020 Çarşamba

Hiç!..

“Hiç”liğe doğru yol almak, yolun sonundan.
“Hiç” ile hasbihale kulaç atmak,
Müphem melodiler ardından…
Boğulup, müptela olmak.

“Hiç”liklerde “hiç” gibi, “hiç” içinde yok olup,
“Hiç” denilen ateşten hırkayı giydiniz mi hiç?
“Hiç” diyerek, yüreğinize zehirli ok saplandı mı hiç?
Sevgilinin diyarında tekme atıp çakıla…
“Hiç”sizliğe bakarak, gözünüz ıslandı mı hiç?

Hiç, “hiç” diyerek, “hiç”lik denizinde bir “hiç”im,
Akrepten badeler devşirir içim, dediniz mi hiç?..
Hiç, “hiç” diyerek!..
Acınızı ve hüznünüzü perdeleyen gökyüzünü,
Bir kuyuya kapatıp, demlendiniz mi hiç?

İşte!...
Hiç bilmediğim şeylerin “hiç”liğini ararım…
Bir “hiç”in düğümünde, anahtarsız kilidim.
Vur "hiç"i hiçliğime, “hiç”liklerim dokunsun.
“Hiç”in eli kulağında, selalarım okunsun.

Memdoğlu…

 

1 Kasım 2020 Pazar

Sonbahardı Adım!..

Ömür kokardı gözlerin.
Baktıkça!..
Uçmak için turnalar gibi kanatlanırdı yüreğim…
Sessiz çığlıklara dönüştü.
Arş duydu, sen duy(a)madın.
Sır oldu yitik sevdam.
Şiirlere gizledim seni,
Gül buldu, sen bul(a)madın.
Karardı yüreğimin al gülü…
Dikeni miras kaldı ellerimde.

Bak!..
Eylül de geldi.
Eylülde de gelmedin…
Ondandır işte acım.
Güz sancısı çekiyor ruhum.
Hazan mevsiminde düştü içime cemre.
Hüzündendir rengim
Ekimde titrer, kasımda ağlar hayallerim.
Sonbahardı adım.
Evet, ayrılık mevsimi,
Sonbahar benim adım.
Son-bahar!..

Memdoğlu…

19 Ekim 2020 Pazartesi

Serüven!..


 Kokusu…
Yağmur sonrası
Havayı esir alan toprak gibi
Esir almışken ruhumu…
Bulutları tel, tel aralayan kızıllık…!
Ufukta batan güneş değil,
Yüreğimin yangını…

Dağ doruklarında,
Güneşe meydan okuyor
Yazın karı…
Hüzün nağmelerinin yükseldiği
Gizemli bir dünyada…
Sel olup kabarıyor
Zarar ziyan hesabı.

İçimi titreten soğuk!...
Eylül’ü bekleyen seher öfkesi…
Sensizliğin cilvesi mi?
Arpacık kumrusu gibi
Dalmışken tefekküre…
Gölge görmemiş yıllar,
Akıp gitmiş ömür serüveni…

Memdoğlu…

16 Eylül 2020 Çarşamba

Son Kez!..


Elleri şiir,
Yüreği hasret kokan yârim!..
Pencereme konan kanadı kırık kuş musun?..
Feryadın titretiyor semayı.
Aç kollarını duaya dur!..
Dur ki!?
Ruhumun derinliklerine inebileyim.
Yokluğunda kıymet bilmeyip,
Varlığında kaybettiğim seni bulabileyim.

Gözleri ayrılık,
Sükutu sır kokan yârim!..
Eylül’de dalında kopartılan goncagül müsün?
Hüznün yaralıyor kelamı.
Bükme boynunu, O’na sığın!
Sığın ki!?.
Vurulduğum yerden can bulabileyim.
Alırken son kez ölümün nefesini...
Vuslatın kokusunu hissedebileyim.

Memdoğlu…

11 Eylül 2020 Cuma

Sonradan Öğrendim!..


Sonbahardı evet!..
Bir şafak vakti tan ağarırken,
Buğulanmış gözlerine esir düşmüştüm.
Buz tutmuş kirpiklerinde asılı kalmıştı ruhum.
Hazan sarartısında,
Gül ile boyun bükmüştüm.



Solma yüreğimin gülü, solma!..
Aşkın deminde kaybederken kendimi,
Solma ki seninle nefes alabileyim.
Vazgeçmek mi senden, ne mümkün?
Senin Leyla olman yeter mi?
Bak, ben Mecnun değilim.

Evet, bir seher vaktiydi.
Düştü gönlüme cemre,
Hiç izin istemeden.
Kilitlendi kalbine kalbim.
İmtihanmış, sonradan öğrendim?
Bitmesin diye, hep sessizce dua ettim.

Memdoğlu…

1 Eylül 2020 Salı

1 Eylül Sabahı!...


Yine Sonbahar…
Yine Eylül’den bir,
1 Eylül sabahı…!
Sararmış yapraklar arasında dolaşırken…
Gövdeleri nasır tutmuş
Ağaçlara dokundum.
Dokundum ama bin ah işittim.
Sonra bir meczubun dilinde…
Seherde esen rüzgârlara okundum.



Bakar mısın!?
Bir bana, bir gökyüzüne…!
Şimdi hazan mevsimi,
Hicran ateşi misali…
Sessizce dökülüyor yaşlar.
Gün gelecek, bir zemheri ayazında
Üstümüzde diz boyu lapa lapa kar…

İçindeki kurtlardan habersiz…
Derdim var diye, dert satar oldu insan!...
Toprağın kalbine kök salmayınca,
Sevgiye kanat çırpan her hali isyan…

Kimi toprağa girmeden unutulur…
Kimi ölü, yürekte ölümüne korunur.
Kuşlar dallarımıza yuva kurup,
Gazeller kucak açmışken gölgemize…!
İnsanoğlu neden balta vurur gövdemize?

Memdoğlu…

16 Ağustos 2020 Pazar

Dem!...


Bu gece,
Kimi zaman okşuyor,
Kimi zaman sahili dövüyor dalgalar.
Firakın buruşturuyor kalbimi
İliklerimi üşüten…
Gecenin ayazı değil, hasretin ayazı…


Güz erken mi geldi, ne?
Hazan mevsiminin aceleciliği
Ürpertiyor yüreğimi.
Senenin sonbaharı ile
Ömrün sonbaharı dem, deme…

Üzerine yağmur çiselemiş
Narçiçeği gibi gözlerim.
Ölüm ile hayat iklimi…!
Dik yamaçlar ve yalçın kayalıkların
Kesiştiği son kavşakta.
Bedenimi kuşatan gölge,
Vuslatın uzun gölgesi…
Dem, bu dem!...

Memdoğlu…

10 Ağustos 2020 Pazartesi

Leyla!...

Yüreğinin çölünde susuz kaldım
Gözyaşlarından bir bade ver, ne olur?
Kabuk tutmaz inceden yaralarıma
Merhem diye, gözlerini sür Leyla!...

Hüznün mesken edindiği yüreğim,
Seni sevmeye güç yetmiyor…
Gökyüzünde salınan yıldızlar misali,
Ruhumun derinliklerinde gezin Leyla!...

Gam ve keder ile dalları titreyen…
Hüzünle yaprakları hışırdayan
Çınar ağacı adını anıyor…
Kuytu vadiler üzerinde çırpınan rüzgâr,
Kokunu getiriyor Leyla!...

Avuçlarımda…
Karayel ile savrulan yağmur damlacıkları
Ruhumda ateşten bir kelepçe
Kapılar ki girift örümcek ağı…
Yol yol ile kesişti,
Yollar sende birleşti Leyla!...

Memdoğlu…


1 Ağustos 2020 Cumartesi

Hüzün Çiçeği!...


Kahve tanesi miydi gözlerindeki!?…
Kaşlar yay,
Kirpikler hüzünlü bir ok sanki?…
Yüzünde…
Boyun bükmüş,
Toprakla hemhal hüzün çiçekleri…
Umuttan bir dünyası,
Turkuaz mavisiydi o masum hayalleri…

Bakışlar donuk ve durgun,
Fırtına koparacak okyanus sessizliği.
Mevsimlere benzerdi yüreği…
Bazen güz, bazen kışın boranı
İçin için yanıyor,
Yaşamıyordu baharı…

Yoktu dünyadan bir beklentisi…
Tek sermayesiydi…
Heybesinde taşıdığı sevgisi…
Ağırdı, “kendini bilmekti” yükü…
İmtihan ki acı…!?
Sabır, tüm dertlerin ilacı…

Memdoğlu…

13 Temmuz 2020 Pazartesi

Şairlerle Hasbihâl…!


Moderatör: Nilüfer Akıngül (Şair)
Konuk:  Mehmet Feti Ceylan (Araştırmacı-Yazar)

Yazar Hakkında: Mehmet Feti Ceylan, 1966 yılında Elazığ ili, Baskil ilçesi Mollasorik köyünde doğdu. Evli, iki çocuk babasıdır. Halen yayıncılık sektöründe çalışmaktadır.

"Mehmet MEMDOĞLU" müstear ismiyle yayınlanmış olan eserleri:

-Kürt Sorunu Çözüm Önerileri ve 2009-2011 Panoraması (2011)
-Öcalan'ın Mustafa Kemal Okumaları (2012)
-Abdullah Öcalan'ın Din Okumaları (2014)
-Düşler Ülkesi (Şiir-2019)

Nilüfer Akıngül: Hocam, şiir dendiğinde halk nazarında oluşan olgu, ilk etapta kafiye olmaktadır. Sizce bu olgu ve şiire dayalı oluşan metefor sizde nasıl yankı bulmaktadır?

Mehmet Memdoğlu: Gereksiz bir tartışma olarak görüyorum. Ve maalesef bu tartışmanın edebiyatımıza ve şiirimize katkı sunmayacağı kanaatindeyim.

Şiir hayattır, duygudur, hissiyattır. Buna kısaca insan da diyebiliriz. Okuyucu okuduğu şiirde kendisini bulabiliyorsa,  maksat hâsıl olmuş demektir.

Kafiye şiirin süsüdür ancak şiirin kendisi değildir. Kimi şiirlerde kafiye vardır ama insan yoktur, duygu yoktur. Duygunun olmadığı şiir, şiir değildir. Yani duygusuz, güzel kelimelerden müteşekkil cümlelere şiir diyemeyiz.

Her kafiyeli dörtlük şiir olamayacağı gibi, şiir diye yazılan ve içerisinde “insanı” barındırmayan nesir cümlelerde şiir değildir.

Nilüfer Akıngül: Malumunuz şiirde nam salmış şairlerin kitapları yahut şiire dair bakış açıları genel itibari ile teveccüh kazanmaktadır. Eğer esere atılan imza meşhur ise gözümüz kapalı kabullenmekteyiz, vardır bir hikmeti diye kendimizce derin anlamlar izafe etmekteyiz. Bu olması gereken bir doğru mudur, yoksa irdelemek gerekmekte midir?

Mehmet Memdoğlu: Bu toplumumuz kültürü ile ilişkilidir. Toplumumuz az okur, az dinler ama çok konuşur. Genelde araştırmaktan öte, kulaktan duyma bilgiler üzerine şekillenen bir yaşam şeklimiz vardır.

Günümüzde maalesef toplumun değer yargıları da farklılaşmış ve yozlaşmıştır. Hemen her şey “kapital” değeri ile değerlendirildiğinden,  edebiyat dünyasında da en çok şiir kitapları bundan etkilenmiştir. Genel kanı şiir kitaplarının az okunduğu yönündedir. Ki ben buna inanmıyorum. Bu bir algı operasyonudur. Birileri kendi kazançları uğruna, toplumu şiirden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Oysaki şiir, edebiyatın hayat bulduğu pınarın kaynağıdır. Şiirin tarihi, insanlık tarihi ile eşdeğerdir. Şiire, şiir kitabına değer veren etiketi değil, içeriği olmalıdır.

Nilüfer Akıngül: Sizce insan şiirin neresinde hayat bulur veya şiir, insan ummanının neresindedir?

Mehmet Memdoğlu: Sanat; beceridir, eserdir. Kâinat en güzel sanattır. O’nun mimarı Cenabı Allah da şüphesiz eşsiz bir sanatkârdır.

Yeryüzünün ortak dillerinden biri hiç kuşkusuz sanattır. Allah’ın bir lütfu olan sanatı, sırları ve güzellikleriyle toplumun hizmetine sunanlar da sanatçılardır. İnsanın doğumundan ölümüne yaşadıklarını ve yaşayamadıklarını kelimeler ile anlatabilmek bir ustalıktır. Dolayısıyla,  şiir yazan kalem ustaları, şairler de birer sanatçıdırlar.

Yaşamın kıyısında balık gibi denizlerde, derin okyanuslarda kulaç atmadıktan sonra, kuru birkaç mısra ile kifayet etmek bir anlam ifade etmez. Hayatın sınırları üzerinde düşündüğümüzde, şiirin sonsuz bir alan derinliği oluşturarak, engelleri aşan ilahi bir boyutundan söz etmek mümkündür. Musiki gibi şiir de duygusal bir zeminde, hayallerin, umutların, mutluluk ve hüzünlerin, göklere uzanan ilahi bir çağrısıdır.

Özcesi şiir hayattır. Şiir insanın merkezinin ürünüdür. İnsanın merkezi, Allah’ın nazargâhı olan “kalp” olduğuna göre, insan; şiirin derinliklerinde hayat bulurken, şiir de insan ummanının merkezinde yer alır.

Nilüfer Akıngül: Şaire yazdıran bilgi birikimi midir? Bilgi olmadan yazan şairle ilham odaklı olduklarını ve yazdırıldıklarını iddia etmektedirler, bu duruma sizin bakış açınız nedir?

Mehmet Memdoğlu: Yürekler vardır içerisinde dünyayı, yani bilgiyi, yürekler vardır içerisinde gizli hazineleri, yani ilhamı barındırır. Marifet odur ki sanatçı, içerisinde gizli hazineler barındıran yürekleri açabilsin. İşte şiir de bu gizli hazinede yer alan bir mücevherdir.  Bazen bilgi tek başına bu hazinedeki mücevheri gün yüzüne çıkarmaya yetmeyebilir.

Şiir yazılmaz, yazdırır. Şiiri yazan bilgi değil, yürektir. Yani oturup da bir şiir yazayım diyemezsiniz. Bilgi birikiminiz olsa da ısmarlama şiir yazılamaz. Bununla birlikte, bilgi olmadan da insanı, yani hayatı okuyamazsınız. Biz buna bilgi ile duygunun birlikteliği diyelim. Şiir bilgi olmadan yazılamayacağı gibi, duygu seline kapılmadan da yazılamaz.

Nilüfer Akıngül: Yalnızlık, hüzün, acı, ayrılık vs. şairlerin aşk üzerinden yürüdükleri sağlam basamaklardır. Peki, neden birkaç istisnalar harici şairler mutluluğun şiirlerini yazamamışlardır? Neden yazsalar da biz hep derindeki dertlerle özdeşleştirdik şiirleri. Bu konuya ilişkin fikriniz nedir?

Mehmet Memdoğlu: Aslına bakarsanız bu soruya kısmen de olsa, söyleşimizin içerisinde cevap verdik. Sosyolojik olarak incelendiğinde, şiir; bir toplumun aynası niteliğindedir. Şiir, toplumun ruh dünyası üzerinden şekillenir. İnsanlık tarihi, “mutluluktan” ziyade, aşk, sevgi, ihanet, acı, hüzün, ayrılık vs. basamaklar üzerinden şekillenmiştir.  İnsan ruhunu gerçek kumaşı ile giydiren şey de şiirdir, şiirin büyülü dünyasıdır.

Malum Türkiye insanı duygusaldır, yaşamın birçok evresinde hissiyatıyla hareket eder, duygularıyla karar verir. İşte bu duygusal kimlik, haliyle şiirimize de yansımıştır. Bu duygusal kimliği sadece şiirde değil, türküde, şarkıda ve folklorda da bulabilirsiniz.

1 Temmuz 2020 Çarşamba

Hatırandı!...


Hatıralar, hatıralar…!
Nereye baksam, film şeridi gibi…
Yüzümdeki çizgilerde gizlenmiş,
Geçmişteki bugünü arıyor hatıralar…

Ne söğüt, ne gölgesi…
Ne de dallarına kurduğumuz salıncak…!
Yoktu yerinde?
Kapılarını açmış, misafir ediyordu gökyüzü…
O Salıncakta hatıraları…

Geçtiğin yollarda aradım hatıraları…
Kuşların ötüşü, suyun akışında…
Leylağın mavisi, papatyanın sarısında…
Gülümsedi, güneşe meftun solgun papatya.
“Senden öncekiler de aradı, bulan olmadı” dedi.

Güller boyun bükmüş, bülbül ağıtta.
Toprak yine şefkatini esirgememiş,
Bağrına basmış hüznümü.
Yârin kokusuna kuryelik ediyor rüzgâr.
Başını eğmiş, zikir halinde gelincikler…

Gözlerindi yâr, karanlık dünyama ışık olan…
Gölgendi, gölgeme gölgelik olan…
Gamzelerindi, yaralı yüreğime mezar kazan…
Özlemindi, yalnızlığıma hemhal olan…
Hatırandı yâr, yoluma menzil olan…

Memdoğlu…

1 Haziran 2020 Pazartesi

Ben Kimim!?.


İçi boş, kırık bir bardaktım
Lütfedip, nazar ettin sevgili.
Boynu bükük, kuru bir çiçektim.
Bir seher vakti…
Dokundun, yeşerttin sevgili.
Sürmeli gözlerinle beni benden alandın…
Yüreğimin dile geldiği pınarın kaynağı…
Gecemi aydınlatan
Gökteki kutup yıldızıydın.
Söyle sevgili, söyle; ben kimim!?.

“Neden?” diye sorma lütfen?
Akıl bir yerde, kalp bir yerde.
Baş bir yanda, gövde bir yanda,
İki parça bedenim.
Gül müyüm, diken mi?
Yaprak mıyım, toprak mı?
Doğacak günün şafağı…
Gecedeki dolunay mı?
Derunundaki kayıp hazine…
Saklı şehir kalıntısı mı?
Söyle sevgili, söyle; ben kimim!?.

Hüküm giymiş,
Müebbet yemişim gözlerinden.
Kayboluşlarım sendedir…
Bulabildin mi parçacıklarımı?
Darağacındayım işte…
Asılı duruyor can çekişlerim.
Göçüyor dar-ı bekaya ruhum…
Söyle sevgili, söyle; ben kimim!?.

Memdoğlu…