Geçtiğimiz
hafta sonu Diyarbakır’da düzenlenen Demokratik Toplum Kongresi (DTK) olağanüstü
kongresinin sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgeden aklı selim yerine,
hendek ve barikat siyasetine -ne yazık ki- tam destek çıktı. Bu da sivil Kürt siyasetinin PKK şiddetine
teslim olduğu manasına geliyor.
Sonuç
bildirgesinin “Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan” ile başlayan ifadesine
dikkat edildiğinde, bu tarz bir söylemin
Kemalist çevrelerin alışılageldik “ulu önder Atatürk” şablonunun bir versiyonu olduğu görülecektir.
Kemalizm’i örnek alan seküler HDP, Kandil’i yönlendiren üst akılların plan ve
politikalarını gerçekleştirmek için “Apo ve Apoizm’i” kalkan olarak kullanmaya
başlamış, bu ve benzeri ifadeleri, kendilerini maskelemek için kullanmaktadır. Bu
tür söylemler, tabandan gelen halk tepkisini aza indirgemek için özellikle
kullanılan söylemler olarak da değerlendirilebilir. Bu da halk nezdinde kendi
meşruiyetini kaybeden
HDP'nin gayri meşru söylem ve taleplerini maskelemek için
geliştirdiği bir dildir. “Önder” olarak gördükleri Öcalan’ın 2013 Nevruz’unda “silahlar sussun, fikirler konuşsun”
çağrısına, “silah, hendek ve barikat” ile karşılık veren bir PKK ve PKK’nın
kuyruğuna takılarak bu ortama zemin hazırlayan bir HDP!
“Kuşkusuz
ülkemizin sorunlarının çözümü derinlikli ve güvene dayalı bir müzakere
temelinde Türkiye Büyük Millet Meclisi onayı ile gerçekleştirilmelidir”
diyen bir akıl. Peki, TBMM’yi sorunların
çözümü için gören bu akıl, neden hâlâ PKK’nın “hendek ve barikat” stratejisine
sahip çıkıyor? Ve yine, “Kürt halkının hukuki, siyasi ve statü
talebi kabul edilmediği için Kürt halkı da kendi öz gücüne dayanan bir mücadele
sürecine girmiştir” cümlesiyle sahiplenilmek istenen hendek
siyasetinin, “siyasi statü” ile ne tür bir ilişkisi olabilir?
-Siyasi statüyü, halk tarafından seçilmiş ve
temsil rolünü üstlenmiş siyasetçiler kullanmıyor mu?
-59
milletvekilli ile TBMM’de temsil edilen parti HDP değil midir?
-Bölgedeki
üçü büyükşehir olmak üzere çok sayıdaki il, ilçe ve belde belediye başkanlıkları
HDP’nin elinde değil midir?
-Belediye
kontrolündeki araç ve gereçlerle hendek kazıp, barikat kurmak mı siyasi
temsiliyettir? Kimse boş heveslere kapılmasın. Tüm “meşru” taleplerin temsil mekânı TBMM’dir.
“DTK olarak halk meclislerinin ilan ettiği
özyönetim ilanlarını ve halkımızın her alanda yürüttüğü bu haklı ve meşru
direnişi sahipleniyor; Kürt halkının ve tüm Türkiye halklarının bu direnişlere
katılmasını ve destek vermesini demokrasi ve özgürlük mücadelesi gereği olarak
görüyoruz.” ifadeleri,
bildirgenin özeti mahiyetindedir. Ülke gündemini meşgul eden ve hâlihazırdaki
mevcut anayasaya aykırı olan;
maddi-manevi, telafisi mümkün olamayacak mağduriyetlere yol açan, “şiddeti meşrulaştıran ve şiddete teşvik
eden” bu sözler, alenen bir isyan çağrısıdır ve suçtur. Ve bu çağrıyı “Türkiyelileşme” vaadiyle
kurulan HDK-DTK felsefesine dayalı; HDP
içerisinde siyaset yapan, sivil (!) siyasetçiler yapıyor.
Bildirgede
maddeler halinde sıralanan son bölüm, merkezi Kandil’de olan, PKK’nın kontrolü
altındaki yazılı ve görsel meydanın tamamını sevk ve idare eden, “Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi”nin,
Öcalan’ın 18 Ağustos 2010 Tarihli Avukat Görüşme Notu’nda açıklamış olduğu; altı
ana maddeden oluşan (Siyasi Boyut,
Hukuki Boyut, Ekonomik Boyut, Kültürel Boyut, Öz Savunma Boyutu, Diplomasi
Boyutu) “Demokratik Özerklik” projesinin detaylandırılmış şeklidir.
(Detaylı
bilgi için: KCK’nın ‘Demokratik Özerklik’ Aldatmacası-I http://mehmetmemdoglu.blogspot.com.tr/2015/08/kcknn-demokratik-ozerklik-aldatmacas-i.html
ve KCK’nın ‘Demokratik Özerklik’
Aldatmacası-II http://mehmetmemdoglu.blogspot.com.tr/2015/08/kcknn-demokratik-ozerklik-aldatmacas-ii.html
linklerine bakılabilir.)
Açıklanan
sonuç bildirgesi sonrasında, BBC Türkçe servisine konuşan DTK Eş Başkanı ve HDP
Hakkâri Milletvekili Selma Irmak,
bildirgedeki “özerk bölgeler oluşturulması” çağrısının ayrılık anlamına
gelmemesi gerektiğini ifade ederek büyük bir çelişkiye düşmüştür. Irmak, “Şu
an hendeklerin arkasında çok büyük bir öfkeyle, kızgınlıkla mücadele eden ve
artık kopuşu da tartışmaya başlayan gençler konuşmaya başlayacak” diyerek,
Türkiye’yi açıktan tehdit etmekten de geri kalmamıştır. Selma Irmak’ın kimi
açıklamaları, “DTK Sonuç Bildirgesi”yle zıtlıklar içermektedir. Dolayısıyla, uluslararası
istihbarat örgütlerinin kontrolünde çok
başlı bir yönetim sergileyen Kandil’den sonra, HDK bileşenlerinde de çok başlı
bir yönetimin varlığı gün yüzüne çıkmıştır.
DTK’nın
sonuç bildirgesi olarak açıkladığı şeyin, aslında KCK tarafından hazırlanan bir
metin olduğu aşikârdır.
Başta
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere, çok sayıda HDP’linin
Kandil’in dayattığı “özyönetim, hendek ve barikat” stratejisinin anayasal suç
olduğu bile bile meşrulaştırma çabalarına girmesi sonrasında haklarında
hazırlanan savcılık iddianameleriyle, “sivil siyasetin de önü kesiliyor”
bahanesiyle kendileri için yeni bir mağduriyet söylemi oluşturmayı
amaçlamaktadırlar. Devletin, HDP’nin bu kirli oyununa gelmemesi gerekir.
Sonuç
olarak, “Özyönetim, hendek ve barikat stratejisi inadı, HDP ve Kandil’de
bölünmelere sebebiyet verebilir. Bölünmelerin Türkiye ve Kürtler açısından ne
tür sonuçlar doğuracağını şimdiden kestirmek zordur, bekleyip görmek lazım.