Kandil’deki
KCK üyelerinin düzenli aralıklarla PKK’nın Avrupa’daki yayın organlarından Yeni
Özgür Politika Gazetesi’ne beyanat verdikleri malumunuzdur. Yeni Özgür
Politika’ya bu kez (21 Aralık 2015)
KCK’nın silahlı kanadı HPG’nin başı Murat Karayılan konuştu.
PKK’nın
son dönemlerdeki hendek ve barikat eylemlerini, iç savaş olarak yorumlayan
Murat Karayılan, “Evet. Yani bir savaşta
kullanılabilecek bütün silahlar kullanılıyor. Şehirler tarumar ediliyor. Şu an
Sur’da binaları yıka yıka ilerlemek istiyorlar. Koskoca uluslararası bir yol
olan İpek Yolu bir haftadır kapatılmış bulunuyor. Kendi memurlarını Cizre ve
Silopi’den çekmiş bulunuyorlar. Yani bir savaş var ve bu savaş kendi halkına
karşı veriliyor. O zaman bu bir iç savaştır” diyerek, PKK faşizmini
meşrulaştırarak, Türkiye’nin barışını, barış hayallerini bu hendeklere gömen
PKK faşizmi değil midir?
PKK
şiddetinden ve faşizminden kaçarak evlerini boşaltmak zorunda kalan Kürtlerin
evlerine el koymak mı özgürlüktür? Böyle bir yöntem olsa olsa, çapulculuk, talancılık ile açıklanabilir ve bu
ahlaksızlığın daniskasıdır.
PKK
ve liderlerinin yapmak istediği de bu. Kara propaganda ve algı operasyonlarıyla
dünya kamuoyunu Türkiye’de bir iç savaş yaşandığına ikna etmeye çalışmak. Hâlbuki
Karayılan’ın da “AKP devletinin çokça
belirttiği gibi sadece hendekleri kapatmak ve kamu düzenini sağlamak değildir.
Çok daha kapsamlı bir amaçları söz konusudur.” diyerek itiraf ettiği gibi,
amaç; bölgede PKK’nın şehir yapılanması YDG-H tarafından, hendek ve barikat
stratejisiyle istismar edilen kamu düzeninin tesis etmektir.
Bakınız!
PKK üst düzey yöneticileri kullanacak materyaller bulamadığı zaman, ne tür
safsatalara sarılıyor?
Karayılan,
“Hiç kimse hiçbir şey yapmasaydı da
bunlar bastırma hareketini yapacaklardı. Bu tıpkı 1925’teki Şark Islahat
Planı’na dayalı bastırma hareketinin aynısıdır; onun güncellenmiş halidir”
diyerek, düşünce dünyalarının hâlâ 1925’lerde olduğunu beyan ediyor. Karayılan
ve PKK tarihi gerçekleri ters yüz etmeye çalışarak gündem oluşturmaya devam
ediyorlar. "Evleri, okulları,
hastaneleri yerle bir edin. Ambulansları hedef alın vurun" diye
talimat yağdıran, ruh sağlığı
bozulmuş, hastalıklı kişilikler ancak
1925’ler ile bugünü terazinin aynı kefesine koyabilirler. 1925’ler ile günümüz
arasındaki farkın en önemli parametresi,
“Şark Islahat Planları”nın uygulandığı dönemlerde, Kürtleri temsilen -seçilmiş- bir tek milletvekilinin TBMM’de yer almıyor
olması değil midir? Oysa “ne yazık ki” tüm
iradesini Kandil’e teslim etmiş olan HDP’nin bugün TBMM çatısı altında 59
milletvekili bulunuyor. (AK Parti ve diğer partiler içerisinde siyaset yapan
Kürt milletvekilleri bu hesaplamanın dışındadır)
Karayılan,
asıl gücümüz şehir merkezlerine inmemiştir, böyle devam etmesi -operasyonları
kast ediyor- halinde HPG’nin de şehir merkezlerindeki çatışmalara müdahil
olacağını ima ederek, kendince Türkiye’ye gözdağı vermeye çalışıyor. Karayılan,
şehir merkezlerine hiçbir zaman silah yığınağı yapmadıklarını, özyönetim gereği
bahsi geçen bölgelerdeki halkın kendi imkânlarıyla bu silahları elde
ettiklerini söyleyecek kadar yalan konuşmaya devam etmektedir.
Ey
Kara-yılan! Bölge halkı bu silahları kendisi mi imal etti?
Hezeyan
dolu açıklamalarına devam eden Karayılan, “Kaldı
ki YDGH defalarca ordunun hedefi olmadığını ve üzerine gelmedikçe orduya karşı
eylem yapmayacağını duyurdu. Evet, Oradaki gençler orduya karşı olmadıklarını
ilan ettiler ve orduya karşı yaptıkları bir eylemleri yoktu… Yani burada orduya
karşı olma, Türk bayrağına karşı olma, TC devletine başkaldırma gibi bir durum
yok. Burada bir hak talebi vardır. Zorunlu bir biçimde, var olabilmek için
kendini savunma tutumu vardır. İrade olmada ısrar vardır. Bu çok anlamlı ve çok
değerlidir” ifadesiyle âdeta devlet aklıyla alay etmektedir. Devlet, ordusu
ve polisi ile bir bütündür. Karayılan bunu bilemeyecek kadar cahil değildir, bu
açıklamadan maksat, asker ve polisi karşı
karşıya getirmektir.
Karayılan,
Türkiye’nin bölünmemesi ve birlikte yaşaması için “demokratik özerkliğin”
gerekli olduğunu iddia ediyor. Bu iddiasıyla aynı zamanda öncelikli olarak
özelde Kürtleri, genelde toplumu manipüle ediyor. İki halkın birlikte yaşam iradesine silahlı bir
örgüt değil ancak onların sivil temsilcileri karar verebilir. Bu tür kararların
alınacağı siyaset kurumunun temsil edildiği TBMM çatısıdır.
Öncelikle,
devletin PKK ile mücadelede kararlılık göstermesi, bu mücadele esnasında bölge
insanının zarar görebileceği uygulamalara mahal vermemesi gerekmektedir.
PKK’nın, oluşturduğu şiddet deryası içerisinde boğulması için bölge halkının
desteğine ihtiyaç vardır. Bu da güvenlik güçlerinin halka göstereceği muameleden
geçmektedir.
Kamu
düzeninin tesis edilemediği yerde devlet yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder