PKK
cenahında ilk kez 19 Mayıs 2006 tarihli Avukat Görüşme Notları’nda Öcalan, “Kürt
sorununa çözüm ve Türkiye'yi demokratikleştirme iddiasıyla kurulmuş olan DTP'ye
ilişkin olarak ben, ancak bir sempatizan olarak fikirlerimi beyan edebilirim.
İtalya'daki son seçim modeli yeni bir model olarak düşünülebilir. Sola
gidilebilir, sol partilerle yeni bir çatı partisi kurulabilir. Bunu
değerlendirmek ve tartışmak lazım. Gerekirse AKP ile de görüşülebilir"
diyerek, bugünkü HDP’nin çatısını oluşturan “çatı” partisi fikrini gündeme
getirmişti.
Tüzüğünde, “Parti, tüm
ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan bütün halkların ve inanç
topluluklarının, kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin,
işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT bireylerin, göçmenlerin, yaşam alanları tahrip
edilenlerin; aydın, yazar, sanatçı ve bilim insanları ile bütün bu kesimlerle
birlikte mücadele yürüten güçlerin her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığı
ortadan kaldırmak ve insan onuruna yaraşır bir yaşam kurmak üzere bir araya
geldiği, demokratik halk iktidarını hedefleyen bir siyasi partidir" denilen, HDP 1. olağanüstü kongresi, 27 Ekim 2013'te Ankara'da
Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu'nda gerçekleştirildi. Kongre sonucunda,
Ertuğrul Kürkçü ve Sebahat Tuncel partinin Eş Genel Başkanları seçildiler. 28 Nisan 2014 tarihinde dönemin BDP
milletvekilleri Halkların Demokratik Partisi’ne katıldılar. 22 Haziran 2014
tarihinde yine Ankara Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’nda gerçekleştirilen 2. kongrede
eş genel başkanlıklara Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş seçildi.
“Çözüm Süreci”nin devam ettiği dönemlerde genelde Pervin
Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve İdris Baluken’den müteşekkil olan HDP heyeti;
Hükümet ve İmralı ile çok sayıda görüşme gerçekleştirdiler. Farklı isimlerin
yer aldığı HDP heyetleri de zaman zaman Kandil’e giderek KCK liderleriyle
görüşmeler gerçekleştirdiler.
2014 yılında yapılan
Cumhurbaşkanı seçiminde Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı aday göstererek
katılmış olan HDP, % 9,5 oranında hatırı
sayılabilecek bir oy aldı. % 13,5 oy aldıkları 7 Haziran seçimi sonrası yapmış
olduğu açıklamada, Demirtaş; “Artık HDP gerçek bir Türkiye partisidir” diyerek, HDP’deki
emanet oylara sahip çıkacaklarını beyan etmiş; hemen her açıklamasında, HDP’nin PKK-KCK ile bağlantısı
olmadığını dile getirerek, bu minvaldeki tüm iddiaları yalanlamıştı. Peki,
hakikatte böyle bir bağlantı yok muydu? PKK’nın “Çözüm Süreci”ni sonlandıran
silahlı eylemlere başlaması sonrası bu gerçek yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya
başladı. Kamuoyuna Türkiye partisi
olacağını, “Türkiyelileşeceğini”
taahhüt eden HDP, aksi bir rotaya girerek Kandil’in sözcülüğünü yapmaya devam
etti ve “Kandil”leşme yolunda hızla
ilerlemeye başladı.
HDP’nin nasıl “Kandil”leştiğini, HDP Eş Genel Başkanı
Selahattin Demirtaş ve Kandil sözcülerinin son bir haftadaki açıklamalarına
bakarak görebiliriz.
PKK’nın Avrupa’daki yayın organlarından Yeni Özgür Politika
Gazetesi’nde 15-16 Aralık’ta yayınlanan röportajında Demirtaş: “Hatırlanırsa Şırnak'ta, Cizre'de sivil halk
meclisleri öz yönetim ilan ettiğinde ne hendek vardı, ne barikat vardı? Ama ne
yaptı devlet? Belediye başkanını, o açıklamayı okuyanı, açıklama okunurken
yanında bulunanı... Herkesi tutukladı… Orada yaşayan gençler, siyasetçiler,
halk, ‘Yahu bizi bu kadar rahat biçimde gelip mahallemizde, evimizde gözaltına
almalarına izin vermeyeceğiz’ dedi. Bunu da bir fiziki engelle, taktikle nasıl
yapabiliriz sorusundan tahmin ediyorum ki hendek gibi bir şey çıktı”
diyerek, PKK’nın Kürtleri boğmak için sürdürdüğü “hendek ve barikat”
stratejisini meşrulaştırdı. Açıklamalarının devamında ise “Bir defa Kürtlerin ve
Kürdistan’ın geleceğiyle ilgili mevzu, dünya genelinde de bir siyasi statü
meselesidir. Bu, Kürdistan’ın dünya genelindeki, uluslararası toplum nezdindeki
kabulüyle ilgili meseledir. Kürtlerin mutlaka şu veya bu şekilde siyasi statüsü
olmalı. Bunun da ismi devlettir. Bu devletin içinin nasıl doldurulacağı
ideolojik bir meseledir” diyerek, hem yüzündeki maskeyi çıkarmış, hem
de “HDP Kandil’in TBMM’deki uzantısıdır” iddialarını meşrulaştırmıştır. Bugünkü
yapısıyla HDP, Kürtlere jakobenizmi dayatan bir “elitist-burjuva” partisidir.
Demirtaş’ın açıklamalarının yayınlandığı gün, Mustafa
Karasu’nun “HDK ve DTK’sız Bir HDP
Düşünülemez” başlıklı yazısında: “HDK’nın
farklı bileşenlerinden gelinse de dışa karşı HDP’li gibi yansımak ve HDP’li
olarak çalışmak önemlidir. Çünkü HDK çizgisi, tüm HDK bileşenlerini
güçlendiren, onların toplumsal ve siyasal taleplerini yansıtan bir partidir” diyerek,
PKK’nın hendek ve barikat stratejisine karşı duruş sergileyen HDP içerisinde
farklı sesleri de tehdit etmiştir.
KCK’ya göre “hendek ve barikat stratejisi” yeni demokratik
Orta Doğu’yu inşa ediyor. PKK’ya göre, PKK faşizmine karşı çıkan Kürt, Kürt
değildir. Hatırlanacağı üzere KCK aynı söylemi Suriye’deki uzantısı olan PYD
faşizmi için de dillendirmişti. Maalesef bu zihniyet Hitler faşizmi döneminde
muteberdi. Ve yine Kandil’e göre Türkiye, demokratik Orta Doğu’nun inşasına
müdahale ederek, izin vermiyor.
Esasında
HDP bir Kürt partisi olmadığı gibi, bir Türkiye partisi hiç olamamıştır. Sol,
sosyalist ve enternasyonalist, hedefi ihtilalcilik olan, kuruluşundan bugüne
Kandil’in güdümünden çıkmayan bir partidir. Kürtler ve “Kürt Sorunu” HDP için
bir figürdür. HDP’ye oy vermiş Kürtlerin büyük bir çoğunluğu ne yazık ki
HDP’nin ideolojisinden bihaberdirler. Bunun sonucu olarak da HDP içerisindeki
Türk Solu'nun eskimiş "sosyalist" artıklarından kendilerine hiçbir
fayda gelmeyeceğini bilmiyorlar.
Çarlık
Rusya’sını yıkan Lenin’in, Çarlık coğrafyasındaki Müslüman halkları kendi
emellerine alet edip kullandığı gibi, tüm iradesini Kandil’e teslim etmiş olan
HDP de Müslüman Kürtleri “demokratik konfederalizm, özerklik, özyönetim” saçmalıkları için kendi emellerine alet
etmektedir. HDP takiyeci bir partidir, takiyecilik yapmaktadır. "Kürt Sorunu"nun çözümü demek, PKK
ve HDP'nin nemalandığı kaynağın kuruması demektir. Çünkü çözümsüzlük, PKK ve
HDP'nin yaşam kaynağıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder