Tarihi
dört ayaklı minare önünde basın açıklaması yapıldığı esnada, bir araç içerisinden uzun namlulu silahlarla güvenlik güçlerine
ateş açılmış, çıkan çatışmada Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi hayatını
kaybetmiş, bir polis memuru şehit olmuş, ikisi polis; bir gazeteci de
yaralanmıştır. Saldırıda hayatını
kaybeden Elçi ve şehit polisimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağılığı
diliyor, yaralı polisler ve gazetecinin bir an önce sağlığına kavuşmasını
temenni ediyorum.
Bu
saldırı Türkiye’nin birliği ve beraberliğine yapılmış, provokasyon amaçlı bir
eylemdir. Saldırı bir an önce tüm boyutlarıyla -adli ve idari- en kısa zamanda
sonuçlandırılmadır. Otopsi sonrası yapılan ilk açıklamada Elçi’ye isabet eden
tek kurşunun ensesinden girip, sol gözünden çıktığı belirtildi.
Tahir
Elçi, 14 Ekim 2015 tarihinde katıldığı bir televizyon programında “PKK terör örgütü değildir” diyerek,
gündeme gelmişti. Bu açıklamasına
bakılarak Elçi’nin PKK yandaşı olduğunu iddia etmek doğru değildir. Bugüne
kadar bölgeye barışın gelmesi için gayret eden Elçi, saldırıdan dakikalar önce
yaptığı açıklamada, “Bu bölgede silah
sesleri istemiyoruz” demişti. Elçi, geçtiğimiz hafta içerisinde, “Devlet operasyonu esnetsin, yasadışı
silahlı gruplar ilçeden ayrılsın, hendekler kapatılsın” çağrısı yapmıştı ve
bu çağrı ile PKK’nın “yasadışı” silahlı gruplar olduğuna dikkat çekmişti.
Elçi’nin, bu açıklamadan sonra öldürülmesi oldukça dikkat çekicidir.
Diyarbakır
Baro Başkanlığını yürüten Tahir Elçi, Türkiye’ye barışın gelmesi için her zaman
halkı itidalli olmaya davet etmiş iyi bir hukukçuydu. Elçi’nin öldürülmesi kime
ne kazandırır veya ne kaybettirir? Bunun
cevabını bulabilmek için yakın tarihe bir göz atmak yeterli olacaktır. 5 Temmuz
1991’de evinden kaçırılan ve 7 Temmuz 1991’de Maden yakınlarında cesedi bulunan
dönemin Diyarbakır HEP İl Başkanı Vedat Aydın ve 20 Eylül 1992’de Diyarbakır
Seyrantepe’de uğradığı silahlı saldırı sonrasında hayatını kaybeden Musa Anter.
Vedat Aydın ve Musa Anter cinayetleri, PKK için bir dönüm noktasıydı ve bu
cinayetler PKK’nın bölgedeki etkinliği açısından bir milat olmuştu. Her iki
cinayette de devletin damarlarına girmiş derin yapıların izlerine
rastlanılmasına rağmen, failler bulunamamış; cinayetler faili meşhul kalmıştı. Bu
cinayetler üzerinden bölgede etkin bir propaganda faaliyetine koyulan PKK,
binlerce elemana kavuşmuş, bölgenin devlet ile bağlarını koparmasının
tohumlarını atmıştı.
Yeniden
bugüne dönecek olursak, bölgede yaşananlar PKK’nın “hendek” stratejisinin
eseridir(!) Hendek stratejisiyle çatışmaları şehir merkezlerine ingirgeyemeyen
ve gün geçtikçe halk nezdindeki desteğini kaybeden PKK’ya, Elçi cinayeti üzerinden nemalanma imkânı
verilmemelidir. Bu saldırının “Çözün Süreci”ni
de sonlandıran PKK içerisindeki “derin PKK” tarafından gerçekleştirilmiş olması
muhtemeldir.
PKK,
“Elçi’yi devlet katletti” propagandası üzerinden protesto yürüyüşleri
düzenletmek isteyebilir. Nitekim, PKK yandaşları tarafından yurt dışında bu
maksatlı protesto eylemleri düzenlenmektedir. Dolayısıyla, cinayetinin tüm
yönleriyle aydınlatılarak kamuoyuna açıklanması elzemdir.
Vedat
Aydın ve Musa Anter’in öldürülmeleri, kime-kimlere fayda sağlamışsa, Tahir
Elçi'nin öldürülmesi de aynı kan emici odaklara fayda sağlama amaçlıdır. Hedef,
bu ülkenin birlik ve beraberliğine halel getirmektir. Siyasi parti temsilcileri
başta olmak üzere, herkesin sorumlu davranarak, dikkati ve sağduyu elden
bırakmaması gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder