PKK-KCK liderleri, son on yılın hemen her yaz
veya kışı için, “mücadelemizin finali olacak” beyanatları verirler (merak
edenler, örgüt liderlerinin son on yıldaki açıklamalarına bakabilirler). Bu ve
benzeri açıklamalar, hem PKK’nın dağ kadrosunu yeni eylemler için, hem de
örgütünün cephe faaliyetlerini yürüten milis güçlerinin moral ve motivasyonunu
yükseltme amaçlıdır.
Geçtiğimiz hafta içerisinde PKK liderlerinden
Duran Kalkan ve Murat Karayılan bu minvalde açıklamalar yaptılar. PKK’nın yayın
organlarından Med Nuçe Televizyonu’na konuşan Duran Kalkan, "Gerçekten de final düzeyinde bir büyük mücadele yaşanıyor. Önümüzdeki
kış dönemi böyle büyük bir mücadeleye sahne olacak. AKP kendisine verilen görev
ve faşist kültürel soykırım siyaseti çerçevesinde bizi halk olarak, hareket
olarak imha ve tasfiye etmek için her türlü saldırısını yürütecek" dedi. Duran Kalkan benzer bir
açıklamayı 2011 yılı Mart ayında, “Kürt
halkının kaderini seçim değil, yürüttüğü mücadele, ayaklanma, isyanı,
serhıldanı, devrimi belirleyecek” diyerek dile getirmişti.
Duran
Kalkan’ın açıklamalarının en dikkat çekici noktası, mahalle ve sokak aralarında
sürdürdükleri hendek savaşlarını Türkiye metropollerine taşımak istemesidir.
Duran Kalkan, "Türkiye
metropollerindeki devrimci demokratik güçler destek vermeli; Adana'da,
Mersin'de, Antep'te, Çukurova'da, İstanbul'da bu destekler büyümeli” ifadeleriyle
de hendek savaşını Türkiye metropollerine yayma talimatı vermiştir. Duran
Kalkan’ın bu talimatının ardından, Adana merkez Seyhan ilçesindeki Şehit Özer
Özkaya Polis Merkezi’ne bomba yüklü araçla saldırı düzenlenmesi oldukça
manidardır.
Murat
Karayılan ise “Bu kış bizim için önemli bir kış
dönemi olacak. Böyle görünüyor. Çünkü düşmanımız AKP, kış imkânlarından
yararlanıp saldıracaktır, saldırıyor. Kuşkusuz buna karşı devrimsel hamlemizi
geliştireceğiz” diyerek, benzer nitelikte açıklamalar yaptı.
PKK
liderlerinin bu manadaki açıklamaları, kendilerinin beslendiği kaynağı
kurutmamak adına zavallı gençlerin kanları üzerinden beslenmek, masum annelerin
ocaklarına ateş düşürmek istemelerindendir.
Suriye’de
devam eden iç savaş nedeniyle oluşan otorite boşluğundan faydalanan KCK’nın
Suriye yapılanması olan PYD’nin kendi kontrolü altında özerk bölgeler ilan
etmesi, (7 Haziran seçiminde oluşan siyasi tablo ile birlikte ki bu tablo 1
Kasım seçimiyle bozulmuş oldu) Kandil’in gözlerini kararttı. Kandil, Suriye’deki
kanton oluşumları Türkiye’de de oluşturabileceklerini düşündü. Acı olan sözüm
ona sivil siyaset üretmesi gereken HDP ve yöneticileri de Kandil’in kuyruğuna
takıldılar. Oysaki Türkiye, Suriye değildi. 2015 yılı içerisinde Türkiye’de
güçlü bir hükümet olmasa da yıllardır terörle mücadelede tecrübeli bir devlet
geleneği hâkimdir.
PKK
“özerklik” hedefine ulaşmak için, çözüm sürecini sonlandırdı ve kırsal alandaki
silahlı faaliyetlerini sokak aralarına indirgeyerek hendek savaşlarından medet
umdu. Kendi iradesini PKK’ya teslim ederek “özyönetim” sarmalına kapılan HDP’
ise çatırdamaya başladı. Kurulduğu andan itibaren iskelesiz (!) bir çatı
hüviyetine bürünen HDP içerisindeki sosyalist kesim ile muhafazakâr kesim
arasındaki doku uyuşmazlığı gün yüzüne çıkmaya başladı. Bu uyuşmazlık HDP
milletvekillerinin Başkanlık sistemi hakkındaki açıklamalarına yansımaktadır.
1 Kasım
sonrası yeni Bakanlar Kurulu açıklandı, hayırlı ve uğurlu olsun. Ancak yeni
Bakanlar Kurulu’nun hazırlanmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirleyici olduğu
gözlemlenmektedir. Bakanlar Kurulu’nun Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması;
fiili olarak devam eden Başkanlık sisteminin resmileşmesi anlamı taşıyor.
Bir sistem
ve yönetim karışıklığına düşmemek adına, ilk icraat olarak 12 Eylül askeri cuntasının
ürünü olan 82 Anayasası’nın ivedilikle sivil, katılımcı ve özgürlükçü bir
formata kavuşturularak, Türkiye’nin anayasal çehresinin temizlenmesi
gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder