Rahmet
ve mağfiret ayı Ramazan, Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağlarını
güçlendirdiği gibi, manevi dünyamıza da bir canlılık getirmektedir.
Üzerinde
yaşadığımız dünyanın birçok yerinden yaşanan insanlık dışı uygulamalar bu
mübarek ayın önemini katbekat arttırmaktadır. Bu vecihledir ki müminler
arasındaki hoşgörü ve yardımlaşma duyguları sadece Ramazan ayıyla sınırlı kalmamalı,
Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberlik yeniden sağlanmalıdır. Müslümanlar
olarak bu ayda, İslam’ı daha güzel yaşamaya gayret etmeli, çevremizle olan ilişkilerimizde daha hassas
olmalıyız.
Oruç,
Müslümanları her türlü kötü istek ve arzulardan koruyan manevi bir kalkan
gibidir. Bu rahmet ayını diğer aylardan ayıran en önemli neden, Cenab-ı
Mevla’nın, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’i bu ayda, Kâinatın Efendisi Peygamber
Efendimize indirmiş olmasıdır. Cenab-ı Allah Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de
“O
ramazan ayı ki, insanoğluna bir rehber, bu rehberliğin apaçık bir delili ve
doğruyu yanlıştan ayırt edici bir ölü olarak Kur’an il defa bu ayda indirildi”
(Bakara-185) buyurmaktadır.
Bu
ayı önemli kılan bir başka nokta, ibaret olarak orucun bu ayda farz
kılınmasıdır. Oruç, Allah’ın emrine uyarak, ahiret için nefsin isteklerine
tahammül gösterebilme makamıdır. Cenab-ı Allah Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de
“Ey
iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, oruç size de farz
kılındı.” (Bakara-183) buyurmaktadır.
Kâinatın Efendisi: “Ramazan-ı şerif, sabır ayıdır.
Sabrın sevabı cennettir. O, eşitlik ayıdır. O ayda müminin rızkında bereket ve
artış olur. Kim o ayda bir oruçluya iftar ettirirse, bu onun günahlarına
kefaret ve cehennemden azat edilmesine sebep olur. Ayrıca, iftar ettirdiği
kimsenin sevabının bir misli de kendisine verilir. Öbürünün sevabında bir noksanlaşma
da olmaz.” buyurduklarında
Sahabe-i
Kiram: “Ya Resulallah! Hepimizde başkasına iftar ettirecek bir şey yok.”
dediler.
Peygamber
Efendimiz: “Allahu Teâlâ bu sevabı, bir tek hurma, bir yudum su ve bir miktar süt
ile iftar ettirene de verir. O ayın evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da
cehennemden kurtuluştur. O ayda elinin altında ve emrinde çalışan bir kimsenin
yükünü hafifleten kimseyi Allah cehennemden azat eder. Kim ramazan-ı şerifte
bir oruçluyu doyurursa, Allahu Teâlâ ona, benim havzımdan öyle bir içecek ikram
eder ki, cennete girinceye kadar susamaz.” (İbnu Huzeyme, Sahih,
Münzirî, Et-Terğib) demiştir.
Orucun
esas gayesi, mümini günahlardan koruyup, manevi bir temizleme ile takvaya
ulaştırmaktır. Kalplerin günahlarla kirlenmesini engelleyen şey takvadır. Takvayı
elde edebilmek için ise Allah-u Teâlâ’nın emir ve yasaklarına riayet etmekle
mümkündür.
Malum
olduğu üzere Ramazan ayı sadece tek bir ibadetten müteşekkil değildir. Oruç ile
birlikte fıtır sadakası, bu ayda verilmesi gelenek halini alan zekât, teravih
namazı, Kur’an-ı Kerim okunması, sohbet toplantılarını da bu ay ile birlikte
mütalaa etmek gerekir. Tüm bunlarla birlikte Ramazan ayı, Müslümanlar
arasındaki kardeşlik bağlarının zayıflanmasına neden olan kin, haset, enaniyet,
hırs ve kıskançlık gibi manevi hastalıklardan kurtulmak için bir nimettir.
Ramazana
ayı ve orucun, hem kişisel hayatımızda, hem de toplum hayatında önemli bir yeri
vardır. Oruç, gerek ferdin, gerekse toplumun davranışları bakımından
kendilerini muhasebe etmesi için bir fırsattır. Kısacası, oruç aç kalmak değildir. Oruç; dili
yalandan, gözü haramdan ve kalbi fesattan koruduğu zaman manevi kokuları
almaya başlar. Böyle bir oruçlunun ağız kokusu Cenab-ı Allah’ın nazarında
misk kokusundan daha güzeldir.
Bu
mübarek ayda Peygamber Efendimizin “Nice oruç tutan vardır ki orucun onun
açlıktan başka bir faydası yoktur” (İbn-u Mace) ve “Kim kötü sözleri, işleri bırakmazsa o
kimsenin yemesini içmesini terk etmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur”
uyarı ve ikazlarını da göz ardı etmemeliyiz.
Selam
ve dua ile kalınız…