Mevsim
yaz, ordunun henüz yönetime el koymadığı 1980 yılının Haziran ayı. 12 yaşında
bir çocuktur Hasan.
İlkokulu
köyde okuyan Hasan, ortaokul için arkadaşlarıyla birlikte, her gün köyden
ilçeye yürümek zorundadır (gidiş - dönüş 20 Km). Köyün çocukları içerisinde karnesi
en iyi öğrenci olmasına rağmen, ne yazık ki yıl sonunda Türkçe dersinden
bütünlemeye kalır.
Dönemin
Millî Eğitim müfredatı gereği, bir dersten bütünlemeye kalan öğrenciler için 15
günlük eğitim sonrası ders geçme sınavları düzenlenirdi. Hasan, 15 günlük
eğitim sonunda ders geçme sınavına girer ve bir hafta sonra açıklanacak sınav
sonucunu merakla beklemeye başlar.
Çabuk
geçer bir hafta ama siz bunu bir de Hasan’a sorun. Babası çalışmak için köy
dışında olan Hasan’ın annesi, evin tüm işlerini yapmak zorundadır. Köy yerinde
iş biter mi? Evden annesi ile birlikte çıkan Hasan, köye epey uzak ve okul yolu
üzerinde olan bahçelerine ulaşırlar. Annesi işe koyulmadan önce Hasan’a
seslenir: “Oğlum al şu parayı, kendine
harçlık yaparsın; okuldan dönüşte de bahçede beraber yemek için yiyecek bir
şeyler al” der.
Parayı
alan Hasan, annesiyle vedalaştıktan sonra ilçeye inmek üzere yola koyulur. Heyecanını ve merakını bir türlü gizleyemeyen
Hasan, hızlıca okula yönelir. Beklediği gibi yüksek bir notla sınıfını
geçmiştir. Okuldaki arkadaşlarıyla sevincini paylaşır, yeniden ilçedeki çarşı
merkezine döner. İyiden iyiye açıkmış olan ve kafasında ekmek ve birazcık da zeytin
almayı planlamış olan Hasan, maalesef bu düşüncesine muvaffak olamaz.
Sebep
mi?
Sadece
çocukluğu…
Ekmek
almak için pide fırınına yönelen Hasan, bakkal önünde köyün diğer çocuklarıyla
karşılaşır. Köy çocuklarından birkaçı bakkaldan almış oldukları bisküvileri
afiyetle yemektedirler. Bisküviyi çok sever ama bir tane bile istemeye utanır,
sıkılır Hasan. Bir an düşünür ve elindeki paraya bakar. Ekmek ve zeytin alacak
olursa bisküvi, bisküvi alacak olursa ekmek ve zeytin alamayacaktır.
Her
çocuk gibi çocukluğuna yenik düşer ve elindeki tüm parayla bisküvi almaya karar
verir. Bakkaldan aldığı bisküvileri bir kese kâğıdına koyar ve bahçeye doğru
yürümeye başlar. Yürürken hem bisküvilerini sayar, hem de dayanamayıp, “bir tane daha, bir tane daha” diyerek, büyük bir iştahla yemeye devam eder. Ve bir
saatlik yürüyüşten sonra annesinin çalıştığı bahçeye ulaşır.
Bahçede
çalışan annesi, bir hayli yorulmuş ve de acıkmıştır. Oğlu Hasan’ın geldiğini
görünce: “Geldin mi oğlum, ben de çok
acıkmıştım” der. Büyük bir pişmanlık duyan ve yaptığı hatanın farkına varan
Hasan, annesine doğru koşmaya başlar “Anne
bak, senin için bisküvi aldım” diyerek, kese kâğıdını annesine uzatır…
Annesi
usulca kese kâğıdını alır, içerisini kontrol eder, bir de ne görsün? Sadece beş
adet bisküvi kalmıştır. Bir oğluna, bir kese kâğıdına bakar. Biraz üzgün, biraz
da kızgın olmasına rağmen, şefkat dolu bir sesleniş ile “Ah be güzel oğlum bu hangimize yetecek” der. Bunu duyan Hasan âdeta
yıkılır, “bisküvi yemek için annemi aç
bıraktım” diyerek, bahçe kapısına doğru koşar. Bahçe kapısının kenarına
oturur, küçük yüreğini kaplayan o derin acıyla hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar.
Şefkat
abidesi olan tüm anneler gibi, Hasan’ın annesi de bu durumuna dayanamaz ve
Hasan’ın yanına gelir; “Üzülme oğlum,
yaptın bir hata ama doğrusu bisküvilerin tadı da çok güzeldi” diyerek,
Hasan’ı teselli etmeye çalışır.
Annesinin bu tavrıyla biraz teselli bulsa da olayın tesirinden bir türlü
kurtulamaz.
Yaradılışı
gereği yufka yürekli ve duygusal olan Hasan, yaptığı hatanın üzerinden uzun
yıllar (35-40) geçmesine rağmen, olayı her hatırlayışında “ah, keşke” diyerek, gözyaşlarını tutamaz bir türlü…
Ve
işte yeni bir yıl: 2015
Mevlit
Kandil’inizi şimdiden tebrik ediyor, “keşke” demediğiniz ve içerisinde keşkelerin
yer almadığı yeni bir yıl geçirmenizi temenni ediyorum.
Sağlıcakla
kalın dostlar…