2012 yılının son aylarında başlayan ve ilk olarak 09 Ocak
2013 tarihinde Paris’te PKK’lı üç kadının öldürülmesiyle -Fransa bu olaya hâlâ
Fransız- sabote edilmek istenen süreç, 6-8 Ekim Kobani’yi protesto olaylarıyla bir
kez daha test edilmek istendi. Başbakan Ahmet Davutoğlu, o günden bugüne pek
çok badire atlatan sürecin sağlıklı ilerleyebilmesinin “kamu düzeni” ile mümkün olabileceğini “Çözüm süreci örgütün rahat hareket
edebildiği devletin ise süreç var diye dikkatli davrandığı bir dengesizlikte
yürümez. Kamu düzeninin olmadığı yerde kamu güvenliği de düzeni de olmaz”
diyerek ifade etti.
Türkiye
kamuoyundaki baskın algı 6-8 Ekim olaylarının Öcalan’a karşı bir darbe girişimi
olduğu düşüncesidir. Aysbergin görünen kısmına bakıldığında evet, kısmen de
olsa doğru bir değerlendirme ama aysbergin görünmeyen kısmına bakıldığında, Öcalan
tarafından hazırlanan bir planın kusursuz yürüdüğüne şahit olacaksınız.
Bir
dönem PKK’nın üst düzey yöneticiliğini yapan, PKK’dan ayrıldıktan sonra Kuzey
Irak’ta yaşayan Osman Öcalan bunu:“Bana
göre iki PKK var, bir Kandil PKK’sı diğeri İmralı PKK’sı. İmralı PKK’sı halkın
PKK’sıdır. Kandil PKK’sı ise biraz daha farklı özelliklere sahiptir.”
diyerek ifade ediyor.
Öcalan ile son görüşmesini 21 Ekim 2014’te gerçekleştiren HDP
heyeti, geçtiğimiz pazar günü Hatip Dicle’nin de katılımıyla İmralı ile dört
saat süren bir görüşme gerçekleştirdi. Öcalan’ın devlet heyeti
ile üzerinde müzakere yürütülebilecek bir çerçeve üzerinde mutabık kaldığını ve
yol haritasının da -şayet bir yol
kazasına maruz kalmazsa- önümüzdeki gönlerde kamuoyuyla paylaşılacağı belirtildi.
HDP heyeti Öcalan’ın, “Sürecin
bundan sonraki tüm aşamalarında, demokratik çözümün yasal güvencelerinin
oluşturulmasının elzem olduğu ve bu güvenceler sağlanmadan nihai barış ve
demokrasi hedefine varmanın mümkün olamayacağına”
dikkat çektiğini ifade ettiler.
HDP
heyeti Öcalan’ın, “Bu kapsamda, hem Habur Sürecinde barış gruplarının ülkeye girişleri ve
devamında bu insanların maruz kaldığı kabul edilemez mahkumiyetler
değerlendirilmiş, hem de sürecin başlangıcında gerillanın geri çekilme
yürüyüşünün anlamlandırılmak yerine bölgeye dönük kalekol ve HES yapımına
odaklanılmış olması etraflıca ele alınmıştır.” dediğini açıkladılar.
Öcalan’ın
“bölgeye dönük kalekol ve HES yapımına
odaklanmış olması” ifadesi, 24Mayıs 2014 günü
Diyarbakır Lice karayolunda başlayan, Bingöl Karlıova ile Muş Varto’ya
sıçrayaneylemler sonucunda,çok sayıda asker ve sivilin yaralandığı şiddet
olaylarının da sorumluğunu kabul etmesi manasına gelmektedir. Detaylı bilgi için (http://mehmetmemdoglu.blogspot.com.tr/2014/07/licede-ne-yapilmak-istendi.html)
HDP
heyeti tarafından yapılan açıklamanın devamında Öcalan’ın, “Tarafların belirtilen hususlarda süreci doğru, ciddi ve kararlı
yürütmesi halinde, en fazla 4-5 ay içinde tüm Ortadoğu'nun geleceğini
belirleyecek büyük demokratik çözümün sağlanabileceğini vurgulayan Öcalan, bu
ciddiyet ve kararlılığın gösterilmemesi durumunda, bölgesel kaosun
derinleşeceği ve darbe mekaniğinin sonuç alabileceği” uyarısında
bulunduğunu belirtiyorlar.
Kamuoyunun dikkatinden
kaçan bir noktaya işaret etmek istiyorum.
Öcalan en son açıklamalarıyla, tüm taraflara "Kobani öncesi hangi noktadaysam, şimdi
de aynı noktadayım" mesajı vermeye çalışıyor. Daha açık bir ifadeyle
devlete aba altından sopa gösteriyor.
Nasıl mı?
Kobani olayları öncesi görüşmeye gidelim. Ne demişti Öcalan? Hatırlayın 01 Ekim 2014 tarihinde HDP
milletvekilleri ile yapmış olduğu görüşmede Öcalan, “Kobanê kuşatması, sadece
Kürt halkının demokratik kazanımlarını hedeflemekle kalmayıp Türkiye’yi de yeni
bir darbe sürecine sokacaktır” iddiasında
bulunmuştu. En son açıklamasına paralel bir açıklama.
Öcalan’ın darbeden kastı, direkt olarak askeri bir darbe
değildir. Darbeden kasıt; PKK terminolojisinde “serhildan” olarak tanımlanan
halk ayaklanmasıdır. Öcalan, bunu 6-8 Ekim Kobani’yi protesto eylemleriyle
test ettirmiştir. Yani hedeflenen askeri darbe, sonuca götürecek sebep de bir
“halk ayaklanması” olacaktır. Darbe şartlarının hüküm sürdüğü dönemler, bu tür
yapılanmalar için hep can simidi olmuştur. 12 Eylül 1980’i hatırlayalım. 12
Eylül askeri darbesi en çok kime yaramıştır?
Bir sorunun çözümü, o sorunun başındaki şahsın/şahısların
tanınması ve tanımlanması ile mümkün olur ancak.
Selametle kalın efendim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder