Kobani’nin
IŞİD tarafından saldırıya uğraması sonrası ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı
Marie Harf; PYD'nin ABD'nin terör listesinde olmadığını, ülkesinin PYD ve
PKK'yı ayrı örgütler olarak gördüğünü açıklamıştı. Hatırlanacağı üzere
geçtiğimiz şubat ayında ABD kongresi, Mesut Barzani’nin lideri olduğu Kürdistan
Demokrat Partisi (PDK) ve Celal Talabani’nin lideri olduğu Kürdistan
Yurtseverler Birliği (YNK)'nin terör listesinden çıkarılmasını öngören tasarıyı
kabul etmişti. Orta Doğu’daki dengelerin yeniden değişiyor olması nedeniyle,
önümüzdeki dönemde ABD’nin PKK’yı da terör örgütleri listesinden çıkarabileceği
ihtimalinin var olduğunu hatırlatmakta fayda mülahaza ediyoruz.
IŞİD’in
Kobani’ye saldırısı ve Orta Doğu’daki son gelişmeler, PKK’yı; yeni müttefikler
arayan Batı’nın -özellikle ABD ve Almanya’nın- sempatisini kazanmıştır. Kendi
menfaatleri gereği her türlü ihtimali değerlendiren Batı’nın PKK ile muhtemel
bir ittifakı bölgedeki dengeleri bir kez daha değiştireceğinden, Türkiye’nin
buna göre yeni stratejiler üretmesini ve yeni politikalar belirlemesini zorunlu
kılıyor.
Türkiye’yi
ilgilendirecek bir başka gelişme ise anadilde eğitim tartışmalarının devam
ettiği bir ortamda Irak’taki Federal Kürt Hükümeti’nin Kürtçe ve Arapça’dan
sonra Türkmence, Süryanice ve Ermenice’yi de resmi dil olarak kabul etmesi
oldu. Önümüzdeki günlerde bu gelişmenin Türkiye’deki yansımaları
görülebilecektir.
İç
politikadaki dikkat çekici gelişme ise HDP
Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin CHP’ye seçim ittifakı çağrısı oldu. Adil
Zozani’nin; “Buyrun gelin Türkiye’yi kucaklayacak ve gerçek anlamda demokratik bir
iktidarı yaratacak bir şemsiye altında buluşalım. Bu şemsiyenin adı pekala
Demokratik Cumhuriyet Partisi olabilir” çağrısı, %10 baraj tartışmaları altında girilecek olan
2015 genel seçimleri öncesi ayrı bir tartışma ve polemik konusu oldu. Zozani’nin
bu çağrısı CHP tarafından karşılık bulur mu bilinmez ama burası Türkiye!
HDP, kendi söylemleriyle yüzde yüz çelişen böyle
bir açıklamayı neden yaptı? Bu sorunun cevabını elbette HDP’li yetkililer verecektir. Adil Zozani, Dersim ve Koçgiri’yi
unuttu mu dersiniz?
Maalesef
birileri yine HDP üzerinden siyasi mühendislik çalışmalarına devam ediyor. HDP
Türkiye’nin ana muhalefet partisi değildir, HDP’ ye -CHP ve MHP’ye rağmen- ana
muhalefet görevi yüklemeye çalışanlar, Gezi olayları ve sonrasında amaçlarına
ulaşamayan uluslararası derin odakların Türkiye’deki uzantılarıdır, Türkiye’nin
iç barışını engellemek için Kürtleri sokağa indirmek isteyenlerdir.
Çözüm
Süreci, Suriye ve Irak’taki gelişmeler ile 2015 genel seçimleri tartışmalarının
olduğu bir dönemde, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) 13-14 Aralık tarihlerinde Diyarbakır’da
1. Olağan Genel Kurulu’nu gerçekleştirdi. Açıklanan sonuç bildirgesinde DTK, Öcalan’ın
bütün Kürtlerin önderi olarak görmeye devam etmiş, (hâlbuki PKK bütün Kürtlerin temsilcisi olmadığı gibi Öcalan da
tüm Kürtlerin önderi değildir. Öcalan'ı Kürtlerin önderi olarak dayatmak, yeni
bir "izm" (Apoizm) değil de nedir?) AK Parti’nin Öcalan’ın
önerilerine cevap vermediği ve sorumluluğunu yerine getirmediği iddiasında
bulunmuş, Öcalan tarafından hazırlanan ve KCK-Kandil tarafından da kabul edilen
taslağın müzakere edilmesini talep etmiş, PKK’nın terör örgütleri listesinden
çıkartılmasını (Elinde silahı bir güç olarak bulunduran bir yapı, öncelikle
Türkiye’ye yönelik silahlı faaliyetlerine son verdiğini ve silahı bıraktığını
açıklamalıdır) ve Öcalan’ın serbest bırakılmasını, seçim barajının
düşürülmesini - ki en makul talebidir- istemiştir.
Ve
ağızlara pelesenk olan “Demokratik
Özerklik” meselesi. DTK sonuç bildirgesinin 10. Maddesinde, “Kongremiz, birlikte yaşam projesi olarak
ortaya koyduğu demokratik özerkliğin inşasını tüm kararlılığıyla
sürdürmektedir.” diyerek, demokratik özerklikten vazgeçmediklerini bir kez
daha deklare etmiştir.
Bölgedeki
gelişmeleri ve Çözüm Sürecini dışarıdan takip eden Avrupa’daki Kürt siyasetinin
önde gelen isimlerinden Zübeyir Aydar geçtiğimiz günlerde Hüseyin Yayman’a
yapmış olduğu açıklamada,“Ülkeler barışla
bölünmez, savaşla bölünür. Türkiye barışını kurmazsa bölünür. Hiçbir ülke barış
zamanı bölünmedi. Ben kendi barışımı yapmış bir ülkeden neden ayrılayım. Bu
mantıklı geliyor mu? Açıkça ifade ediyorum. Biz bölünme istemiyoruz. Demokrasi
istiyoruz. Anadolu’da herkes beraber yaşayabilir. O imkân ve pratik var.” açıklaması, KCK-Kandil eksenli Kürt siyaseti ve siyasetçilerinin
de silahın; silahlı mücadelenin bir çözüm olmadığını görebildiklerini gösteriyor.
“Çözüm
Süreci”ni bekleyen tehlikelerden biri, Türkiye kamuoyundan empati yapmalarını
bekleyen empati yoksunu kimi Kürtlerin, bilinçaltlarında Türkiye’ye ve Türklere karşı
oluşturdukları ön yargılardır.
Türkiye’de
yaşayan, barış ve kardeşlikten yana olan tüm Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının, (Türk, Kürt, Arap, Çerkes…) sürece empati ile yaklaşması
toplumsal uzlaşmayı, toplumsal uzlaşma ise beraberinde çözümü ve barışı
getirecektir.
Barışla
kalın efendim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder